twenty four/final

413 22 0
                                    

Ben az önce mezun olmuştum. Tüm olanlara rağmen, MEZUN OLMUŞTUM!

Artık bir mimarlık diplomasına sahiptim. Üzerimde hala cübbem vardı, kepimi az önce fırlattığım için esen rüzgar saçlarımı dağıtıyordu.

Çocuklarını izleyen ailelerinin arasına gördüm onu. Tek ailemi, sevgilimi. Bana gururla bakıyordu. Gözleri mutlulukla parlıyordu.

Görevliler geçmelerine izin verdiğinde hızla koşmaya başladım. Oda yerinden hareketlenirken kollarımı sardım bedenine. Kolları belime sarılırken küçük bir kahkaha atmıştı.

"Benim bebeğim büyüyor." Diye fısıldadı gözlerimin içine bakarken. Dağılan saçlarım, mutlu gülümsemem ile baktım sevdiğim adama.

O olmasaydı bir çok şeyim eksik olurdu. Bu mezuniyete belki de katılmazdım bile. Yanımda benimle olacak kimse olmazdı çünkü.

Ama o vardı. O beni buna ikna etmişti. Çekingenliğim vardı son yaşanan olaylardan sonra. Yüzüme, gözlerimin için alayla bakan çok kişi olmuştu.

Chanyeol bir günlük de olsa umursamadan mutlu olmamı istemişti benden. O isterse yapardım. Bir o isterse yapardım.

Yanımıza adımlayan Sehun ve luhan'ı gördüğümüzde büyükçe gülümsedim. Sehun ve Chanyeol benim bile beklemediğim bir hızla kaynaşmışlardı. Kanka olmuşlardı!

Luhan ve benden çok takılır olmaları beni biraz kıskandırıyor olabilirdi ama yapacak bir şeyim yoktu. Sevgilimi paylaşamıyordum kimseyle.

Yanıma gelen Luhan ile sıkıca sarıldım ona. "Sonunda mezun olduk!" Luhan da çok mutluydu. Hayatımızı çok güzel bir düzene sokmuştuk. Sevgililerimiz çok iyi anlaşmıştı. Luhan benim kardeşimdi. Hayatımın devamında yanımda olacak kişilerden biriydi.

Sehun'la sarıldık, benden bir yaş küçüktü ama ağabeyim gibi davranıyordu. Chanyeol'un ise peşinde ağabey ağabey diye dolanmayı biliyordu...bu arkadaş grubunda en küçük görülen kişi olmak hoşuma gitmiyor değildi.

Evimize geldiğimiz de kendimi rahat koltuğa bıraktım. "Yoruldum~" küçük bir gülümseme vardı dudaklarında. Kendini yanıma bıraktı ve kolunun altına girmemi sağladı. Başımı göğsüne yasladım, parmaklarımı düz karnında gezdirmeye başladım.

"Biraz kaçamak yapmaya ne dersin?" Kaşlarım havalandı "ne kaçamağı?" "Kendime bir kaç günlüğüne izin verebilirim. Gitmek, görmek istediğin bir yer var mı?"

Kaşlarım çatıldı. "Bir anda sorunca, aklıma hiç bir yer gelmedi." Güldü. "İsviçre'ye ne dersin? Havası çok temizdir. Üstelik, doğal güzellikleri muhteşem. Havası biraz kapalı ama"

"Olabilir, sen daha önce gittin mi?" Başını olumluca salladı. "Çok gezemedim ama. O zamanlar çok çalışıyordum." Gülümsemesi donuk bir hal aldı. "Olur sevgilim. Gidelim, hem ikimiz içinde güzel bir tatil olur. Biraz kafamızı dinler her şeyden uzaklaşırız."

"Eğer gitmek istediğin bir yer vars-" "yok. Ben senin götürdüğün yere giderim Chanyeol." Saçlarıma uzun bir öpücük verdi. Kalçama hafifçe vurduğunda gülmüştüm. "Kalk o zaman çekirge. Bavul hazırlayacağız."

Odamıza çıktığımızda büyük dolabımızı araladık. Chanyeol bir kaç tane takım elbise almak istese de buna engel olmuş, rahat kıyafetlerle doldurmuştum bavulunu. Tatile gidiyorduk! İş gezisine değil.

İki küçük bavul hazır olduğunda hızla değiştirdik üzerimizi. Tabii, hızlı denebilirse. Chanyeol yüzünden zor giyinmiştim. Gitmeden önce bir kez daha yatağımız da vakit geçirmek istemişti.

Zar zor ikna etmiş evden çıkarmıştım. Birlikte arabaya bindik ve Chanyeol'un profesyonel sürüşü ile havalimanına vardık.

Arabayı otoparkta bıraktıktan sonra el ele otopark çıkışına ilerlemeye başlamıştık. Havalimanı girişinde olan bir kaç gazeteciyi gördüğümüzde Chanyeol bana döndü. "Gözlüklerini tak bebeğim."

Frezya/ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin