Önceki bölümü atlamayın.
Arel'in ağzından*
Ben yine tükürdüğümü yalıyor ve mal gibi Doğukan'ın yanına gidiyordum. Belli ki morali bozuktu, bana anlatmasını istiyordum. Gerçekten kırılmış olsam da onu sevdiğim için gidiyordum, yoksa kimsenin ayağına kolay kolay gitmezdim.
Bu sefer evine gitmiyordum ama, sigara içmek ve kafayı dağıtmak için eski depoya gittiğinden emindim. Havalar soğumuştu, buna rağmen üzerime sadece tişört giydiğim için pişmandım. Bir taraflarım donmuştu, ayrıca yağmur da yağdı yağacak gibiydi. Çamurlu yerden zar zor geçerek deponun girişine vardığımda derin bir nefes aldım.
İçeriye adımımı attığımda bir yandan da dua ediyordum, kavga etmek istemiyordum. Biraz daha ilerlediğimde yerde oturan ve sırtını duvara yaslamış bedeni görmemle kalbim tekledi. Elinde sigarası vardı, hatta etrafındaki izmaritler uzun zamandır burada olduğunu gösteriyordu. Geldiğimi anladığını biliyordum fakât buna rağmen dönüp bakmıyordu.
"Doğukan?" Dedim endişeli bir ses tonuyla, kesinlikle iyi değildi. Bakışları güçlükle bana döndüğünde gördüğüm yorgun yüz içimi acıtmıştı. "Neyin var senin?" Kısık sesimle konuşarak yanına vardığımda tam önünde durdum. Kafasını kaldırmadı, ben yere doğru çökerek yüzümü hizaladım. "Yüzüme bak." Dedim sakince, bakmayınca kalbim acıyordu gerçekten.
"Onca laftan sonra neden geldin?" Parmaklarının arasındaki sigarayı dudaklarına götürerek konuştuğunda omuz silktim. "Yüz yüze konuşulması gereken konular var." Bağdaş kurarak yere oturduğumda dumanı dışarıya üfledi. "Konuşmak istemiyorum, daha önce de söyledim." Derin bir nefes aldıktan sonra acımasızca konuştu "İhtiyacım olsa yanına gelirdim."
"Yapma şunu!" Dedim öfkeyle "Neden böylesin? Ben mi bir şey yaptım?" Bir şey yapmadığımdan emindim oysa. Bir elini saçlarının arasından geçirirken kafasını yere doğru eğdi. "Yalnız kalmak istiyorum lan, bu kadar mı zor?" İsteğine saygım sonsuzdu ama nedenini söylemesi gerekiyordu ki ona göre konuşayım. "İş ile mi ilgili?"
"İşler yoğun, evet." Neden hiç inandırıcı gelmiyordu o hâlde? Elimi uzatarak elini tutmak istediğimde bir anda geriye doğru çekildi. Kaşlarım çatılırken "N'oluyor amına koyayım?!" Diye bağırdım öfkeyle, hiç sevmediğim şeyi yapıyordu şuan. Beni kendisinden uzaklaştırıyordu ve ben buna gelemezdim.
"Yalnız kalacağım, gider misin?" Kendini tutarak konuştuğunda benim tepem atmıştı. "Gitmiyorum anasını satayım!" Elimi çenesine atarak bana çevirdim bakışlarını "Eğer bana anlatmazsan, yanlış şeyler düşüneceğim!" Bunu dememle kaşlarını çattı, elimi ittirerek sert sesiyle konuştu "Sen de ne meraklısın sikik şeyler düşünmeye! Beni başka biriyle mi karıştırıyorsun, hayırdır?!" Başka birinden kastının Baran olduğunu anlamıştım.
"Ne düşüneyim sen söyle? Beni kendinden uzaklaştırıyorsun, aklıma ne gelebilir? Lan sen daha birkaç gün önce yüzük almadın mı bize?" Elimi boynuma doğru götürerek zinciri tuttum ve kaldırdım. "İyi bak iyi, ne hayallerle taktım gözlerinle gördün!" Bakışları tuttuğum zincirin ucundaki yüzüğe kaydığında yutkunduğunu gördüm. Madem zoruna gidiyordu, neydi derdi?
"Seni aldatmadım Arel, ne duymak istiyorsun?" Sağol ya, içim rahatladı sahiden. Hâlâ anlamıyordu derdimi, susarak nereye varmaya çalışıyordu? Ellerimle yüzümü sıvazlayarak derin nefesler almaya başladım. "Dalga mı geçiyorsun?" Tane tane sorduğumda oturduğu yerden ayaklanması bir oldu. izmaritini bir ayağıyla ezerken bende doğruldum oturduğum yerden.
"Amına koyayım anlatmak istemiyorum işte, anlasana!" Bakışlarım boynuna doğru kaydığında kaşlarımı çattım. "Kolyen nerede?" Her zaman taktığı kolyesi yoktu ve o kolyenin ucunda yüzük olduğunu biliyordum. Dudakları aralanırken bir şey demesine fırsat vermeden elimi yakasına doğru uzattım ve kavradım. "Kolyen nerede Doğukan?!"
Bakışları tuttuğum yakasına doğru kayarken sinirle konuştu "Kendine gel Arel, ne yapıyorsun?" Fakât yakasını bırakmadım, iyice kendime doğru çekerek yaklaştım. "Açıklama yapmanı bekliyorum?!" Gözlerim dolu dolu olmuştu ve kendimi zor tutuyordum.
"Çıkardım! Cebimde anasını satayım, cebimde!" Bağırdıktan sonra elini cebine attı ve zinciri çıkartarak havaya doğru kaldırdı. Yakasındaki ellerim gevşerken geriye doğru çekildim usulca. Omuzlarım düşmüştü, kirpiklerimin ıslandığını hissediyordum. "Neden çıkardın?" Dedim acizce, nedeni neydi ki? Kalbim acıyordu, bunu bana yaşatmaya ne hakkı vardı?
"Çünkü-" dedi fakât devamını getiremedi, dudaklarını yalayarak derin nefesler almaya başladı. "Annem, Cengiz abim, evdeki herkes her şeyi öğrendi! Günlerdir nasıl bir baskı altındayım bir ben bir Allah bilir! Canım acıyor Arel! Eve gidemiyorum, artık gidebilir miyim onu da bilmiyorum!" Tek nefeste içindekileri kustuğunda dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.
"N-ne demek öğrendiler?" Dedim çatallı sesimle, hâlâ gerçekliğin farkında değildim. Karşımdaki adamın sol gözünden akan yaşı görmemle bedenimin titrediğine şahit oldum. Sanki o yaşı benim içime akmıştı, öyle canım yanmıştı ki ne yapacağımı bilmiyordum.
"Yüzüğün içinde ismin yazıyor, annem görmüş..." Cümlesi biter bitmez ağlamaya başladığında ona sarılmak istedim. Neden hareket edemiyordum? Put kesilmiş, yüzüne öylece bakıyordum.
"Ben..." Kesik kesik konuşmaya başladı "Günlerdir ailemi düşünüyorum, sonra bizi." Gözlerimin içine baktığında o kırgın bakışları kalbime cam kırığı gibi battı. "Hayal kırıklığına uğrattım herkesi, bizi de." Bizi de demişti, çünkü daha günler önce birbirimize ait güzel hayallerimiz vardı.
"Olmaz Arel, ben onları karşıma alamam." Alamazdı, çünkü ailesiydi. "Peki," dedim bir umutla "Ben ailen değil miyim? Birlikte üstesinden gelemez miyiz?" Kalbim öyle hızlı atıyordu ki cevabını duymaya hazır değildim.
"Arel!" Dedi yalvarırcasına, ardından sessiz kaldı. Ne konuşayım istiyordu ne de konuşmak.
"Gideceğim." Tek kelimesiyle birlikte hızla "Nereye?" Diye sordum. Bir şey demedi, adımları çıkışa doğru hareket ettiğinde kolundan yakaladım. "Doğukan!" Dedim ismini haykırarak "Nereye?!"
"Herkesten uzağa." Sesi öyle netti ki korkmuştum. Kafamı iki yana salladım, "Hayır!" Dedim, gidemezdi. O olmadan ne yapacaktım ben?
Elimi ittirerek hızla uzaklaşmaya başladığında peşinden gitmeye başladım. Bir yandan da adını haykırarak gitmemesi için yalvarıyordum. Dışarıya çıktığımızda sert esen rüzgâr içimi titretti. Duraksayarak bana döndüğünde gözlerine umutla baktım.
"Gitmeyeceksin, değil mi?" Hiçbir şey demedi, üzerindeki ceketi çıkartarak arkama geçti ve omuzlarıma bıraktı. "Hastalanmadan eve git." Tek dediği buydu, hâlâ beni düşünüyorken nasıl uzak kalacaktı?
Gözlerimin içine son kez baktı, öyle hissettim ki sevgisini ve kırgınlığını, onu içimde saklamak istedim. Ama bir şey diyemedim, o ise sadece "Hoşçakal." Demişti.
Sadece hoşçakal.
---------
Ben ağlıyorum. Ama olması gereken buydu, sırada bundan sonrası var. Her an her şeyi yapabilirim...Yorumları size bırakıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
10 NUMARA | BxB
Teen FictionDogukan58: Kafam güzel, her zaman güzel, sen daha güzelsin ama. Texting/Düz yazı Not: +18 ve bir o kadar da kekoluk içerikli bir gay kitabıdır.