Kendi ekip büyüttüğü çiçeklerinin arasından geçti, içinde derin bir huzurla. Hiç hissetmediği bir huzurdu bu. Son yirmi dört saati, hayatının dönüm noktası niteliğindeydi.
Eğildi papatyalarına doğru. Yeni doğan Güneş tam da üzerlerine doğdu düşüyordu papatyalarının. O minicik gövdelerinin gölgesiyse toprağa...
Güneş papatyalarına, papatya ise deli gibi toprağa aşıktı sanki. Hiç Güneş açmasa da toprak yaşatır beni, der gibi gülümsüyordu. Gördü küçük olan ve de güldü.
Birkaç adım atıp kiraz ağacına vardı sonra. İçlerinden en olgunlaşmış olanını kulaklarına bir küpe misali takıp başını kaldırarak izledi güzel ağacını. Yemeye kıyamıyordu hiçbirini. Kiraz ağacının arkadaşı bir de limon ağacı vardı birkaç metre ötesinde. Sarı sarı limonları, bahçesinin en güzel parçasıydı!
Koştu ve limon ağacının o güzel koca gövdesine sarıldı Jeongguk.
"İşte, ne güzel büyümüşsünüz güzel limonlarım. Bu koku içime işleyecek sanki. Çiçek kokum keşke limon olsaydı. Şu halde az ilerideki papatyalarım gibi beni seninle birleştiren toprağa aşığım."
Gülümseyerek evinin kapısına doğru adımlamaya başladı. Boğazında bir fular vardı, arkadaşı Jimin'e ait olan. Birkaç saat üzerindeki yoğun alfa kokusunu gizleyebileceği kadar da ilaç içirmişti Yoongi.
'Taehyung'un kokusunu bastırmak oldukça zor Jeongguk. Şifacımız bu ilacın sadece birkaç saat kadar o yoğun feromonları gizleyebileceğini söyledi lakin sakın unutayım deme! Bu ilaç feromonları tamamen gizlemiyor, sadece büyük çoğunluğunu örtecek.'
Üzerindeki kıyafetler de Yoongi'ye aitti. Onun kokusu belki bastırırsa bu ilaç hala bedenindeyken gizlemek kolay olurdu bir şeyleri.
Yoongi evli bir alfa olduğundan kimse yanlış da anlamazdı hem. Bu fikri Jimin sunmuştu. Test ettiklerinde işe yaradığı da kesinkes anlaşılmıştı hem.
'Odandan en az üç gün çıkma.'
Anahtarıyla yuvaya girdi yüzünde güller açan omega. İçeriye adımladı. Normalde üzerindeki ceketini asardı ama şimdi bu mümkün değildi. Önce mutfağa girdi, camın önündeki çiçeklerini kontrol etti ve onlara sularını verdi. Ardından kendi odasına girecekti ki bir adım sesi işitip olduğu yerde durdu.
Dongmin, oldukça normal bir yüzle kendisine bakıyordu. Kollarını bağlayıp salonun kapısına yaslanırken de o ifadesini sürdürdü.
"Neredeydin?"
Panik yapmadı Jungkook. Aksine, ellerini kapı kulpundan çekip önüne götürdü.
Daha birkaç gün önce pis elleri küçüğün beyaz tenini morartmamış gibi normaldi...Jungkook bunu rahatsız edici bulsa da renk vermemek o an için en güzel şeydi kendince.
"Neden soruyorsun?"
"Çünkü sen her şeye rağmen benim eşimsin Jungkook."
Yüzünü buruşturmamak için kendini zor tuttu.
"Dayak atarken de eşin miydim?"
Verdiği karşılıkla Dongmin bakışlarını kaçırdı, ikisi de bir müddet sustular. Dongmin utandığı için susarken, Jungkook bir zamanlar masum gördüğü adamdan iğrendiği için sustu.
"Hoseok içeride, belki konuşmak istersin. Belki anlatman gereken şeyler vardır ona Jungkook."
Dongmin bu zehirli oku atıp salona tekrar girdiğinde arkasından bakakaldı diğeri. O düğünden sonra her şey öylesine güzeldi ki, Hoseok'u unutmuştu Jungkook. Şimdi sahte eşinin arkasından içeriye girip kendi koltuklarına otururken her şeyi yeni yeni hatırlıyordu. Karşısında, elinde tuttuğu bir takım eşyalarla bitmiş halde oturan Hoseok'u yeni yeni hatırlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forbidden | taekook
FanfictionNişanlı bir vâris ve evlenmiş olan eski sevgilisi Jungkook.