"Bu akşam, Dongmin evde olmayacak. Ay tam tepeye çıktığında seni bekliyor olacağım."
Aşağıdan beklendiğini bilen omega, dağılmış görüntüsüne bakmadan koşar adımlarla oradan çıktığında alfa, deli düşünceleri ve kendisiyle baş başaydı.
*
Tepeye baktı. Kasabanın hakim olduğu o derin sessizlik hali, koşuşturma ile geçen bir günün ardından kesinlikle fazlaca huzurlu geliyordu. Berbat derecede yoğun bir gündü, evet. Sabah yaşadıkları olay, onun için can sıkıcı bir boyuta ulaşmıştı birden. O gözle bakmasa bile nişanlı olduğu kuzenini aldatıyordu. Bunun dışında Dongmin gibi büyük bir engel vardı ortada. Hâlâ evli olmaları bir yana o beta, Jeongguk'a gerçekten eşi gözüyle bakıyordu.
Gün içinde anne ve babasına uğradıklarında onların moralinin bozuk olması da gününü yorgun geçirmesine sebep olan şeyler arasındaydı. Bu delta olayı hala gündemdeyken, elinden bir şey gelmiyor olması canını sıkıyordu. Delta ayrı, vita ayrı sorundu onun için. İkisinin de hiç var olmamış olmasını diliyordu.
Yürüdü, ay ışığının o eşsiz yansıması yüzündeydi. Birkaç adımla pek sık ziyaret ettiği evin ilk defa içine girecek olmanın verdiği heyecanla, sevgilisinin kendi elleriyle diktiği uyuyan çiçeklerin arasından geçti.
Keskin burnuna gelen o çiçeklerin kokuları, sevgilisininki gibi olmasa da onları da severken buldu kendini bir anda. Eğildi, papatyaların yapraklarını sevdi zarar vermekten korkarcasına. Hepsi uyuyorlardı. Gecenin karanlığında varlıklarını görmek bile zordu belki keskin burnu olmasa.
Görüş alanına yine sevgilisinin diktiği ağaçlar girince gülümsedi, limon ağacı en sevdiği oldu bir anda. O, hala parlayan tek şeydi zifiri karanlığın ortasında. Gitmese de yanına, uzaktan sevdi limon ağacını. Zor taşıdığı ayaklarını bir an önce kavuşmak için evin kapısına sürükledi. Etraf karanlıktı, hiç kimseler yoktu ama yine de yakalanma gibi bir ihtimal korkunç geldi gözüne.
Pantolonunun cebine attığı elleriyle, kapıya giden bir iki merdiveni tekte çıkıp sessizce tıklattı o tahta parçasını. Sanki biraz yüksek çalsaydı kapıyı, biri gelir yakalardı onları. Korkusu, her şeyi kendisi açıklamak istediğindendi.
—Ah, bir bitse şu çile...
İçeriden ayak sesleri duydu önce, sonra sessizce açıldı o beklediği kapı. Yoğun bir feromon kokusu çarptığında vurguna uğramış gibi hissetti kendisini. Diz çökmek istiyordu onun önünde. Oysa, çok güçlü değil miydi o?
Bir anlığına kapattığı gözlerini geri açtığında, sevgilisini kendisi için hazırlanmış şekilde buldu. Bu defa beyazlar içinde değildi. Siyah, yine saten bir elbise vardı güzel bedeninde. Ayaklarında ise, dizleri hizasında yine siyah bir çizme. Beyaz onun rengiydi lakin nasıl olur da siyah gibi karanlık bir renk bile böylesine güzel durabilirdi teninde?
Giydikleri değilse de teni hala beyazın en güzel tonundaydı. Üstelik, siyahla daha da çok ortaya çıkmıştı hiç şüphesiz. Aklına bir anda sabah yaşananlar geliverdi. Sanki sızladığını hissediyordu Taehyung. Evet, kesinlikle öyle oluyordu.
"Sevgilim.."
Gümüş renkte geniş bir kolye taktığını sonradan anladı büyük olan. Nasıl, nasıl da güzeldi.
Cilveli sesiyle olduğu yerde salınıyordu da üstelik. Bir adım atıp içeriye girdi, arkasından kapıyı kapattı. Burnuna dolan şu feromonlar bile yeterli değil miydi delirmesi için.
Jungkook, yaklaştı ve belini büküp kollarını onun boynuna sardı yine aynı şekilde tüm omegalığını ortaya sererken. Taehyung'un elleri anında onun bedenini buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forbidden | taekook
Fiksi PenggemarNişanlı bir vâris ve evlenmiş olan eski sevgilisi Jungkook.