"Bir süredir burada yaşıyoruz."
Bir manzara vardı önünde. Yeni edindiği arkadaşı vita ile bahçeye çiçek eken, bunu yaparken dünyanın en güzel görüntüsünü oluşturan sevgilisi. Onun en gerçek bir manzara buydu. Neredeyse tamamen omuzlarına kadar ulaşan saçları çok yakışıyordu omegasına. Üstelik nedenini bilmediği şekilde saç renginin usul usul değişiyor olduğunu da fark ediyordu. Tıpkı gözleri gibi sarı olmaya başlamıştı saçları da. Belki tamamen değil ama usul usul oraya doğru açıldığını görebiliyordu.
Şimdi, manzara değil de neydi bu?"Diktiğimiz bazı çiçekler solup gitti yağmurda. Umarım bunlar da solmaz."
Gülümsedi usulca.
"Onun ellerinin değdiği kupkuru bir toprak bile hayat bulur. Çiçekler ne ki?"
Deltanın da güldüğünü hissedebiliyordu. Artık arkadaşlardı ve sebepsiz yere güveniyordu ona. Sanırım, gerçek dostluklar ve gerçek sevgiler böyle oluşuyordu. Sebepsiz ve ansızın. Bu sonuca çıkıyordu Taehyung çünkü düşünse de cevap bulamamıştı. Ona güveniyor olmasının tam bir sebebi yoktu. Güvenmemesi için yığın sebep varken kurtu onu bir tehlike olarak algılamıyordu. Burada oldukları süre boyunca denemişti, deltanın tehlike uyandırdığını anlatmaya çalışmıştı ama alfası bunu kabul etmiyordu. Jungkook'a ve bebeklerine bakmıştı ikisi de. Vita, Jeon hamile kaldığından beri onu takip ettiğini itiraf etmişti. Delta ise koruyup kollamıştı kendisi uyurken onları. Burada kalmalarına izin verdiği gibi vitanın kardeşinden de ayırmıyordu omegayı.
Lâkin bütün bunlar sebep değildi. Birine karşı duyulan sevgi sebepsiz oluşurdu. Güven de öyle. Onlar gibi kurtlar için özellikle, hislerinin yanılma ihtimali yoktu. Bu yüzden içinde oluşan güven ve sevgiye itaat ediyordu. Bu belki itaat ettiği tek şeydi.
"Ben de vitamdan için diyordum bunu biliyor musun?"
"Hayır, öyle değil. Jungkook'un çiçeklerle ilginç bir bağı var. Bunu ben bile anlayamıyorum. Kasabada, o Dongmin ile..."
Bu konuyu açmak bile canının sıkılmasına sebep oluyordu. Asla kabul edemeyecekti bu çoktan sonlanmış olan iğrenç evliliği. Bu yüzden ağzına gelen o evlilik lafını unutarak güzel konulardan konuşmaya devam etmişti.
"Kendi bahçesindeki çiçekler de böyle.
Hatta, bir kiraz ve limon ağacı da var. Belki onlardan bir tane de buraya ekmek ister.""Sanırım Roseanne bu fikre bayılır."
Gök gürültülerinin kısa sürelik hakim sürdüğü o ortamda delta da olduğu yere oturmuştu şimdi. Üstelik oturduğu gibi alfayı da davet etmişti. Yağmur yağıyordu, yavaş yavaş ıslanmaya başlamışlardı ve bunu umursadıkları da yoktu. Taehyung, kalbine yerleşen hafiflikle kabul etti daveti. Şimdi yüzleri birbirine dönükken, üzerleri ıslanırken, sertleşmeye başlayan rüzgarda saçları savrulurken karşılıklı oturuyorlardı.
Jackson, avucunun içini yağmura tuttuğunda gülümsüyor ve doğasına aykırı şekilde oldukça uysal görünüyordu.
"Bazen sıkışmış hissederiz..."
Ses tonunda da vardı o uysallık. Öyle ki Taehyung büyük bir merakla, şaşkınlıkla izliyordu o anlarda yüzyılın deltasını. Duruşu, karşısındaki insana duyduğu güven yüzünden hafif eğilmiş ve rahat bir pozisyon almıştı. Ta ki delta bu konuda kensini uyarana kadar.
"Dik otur. Kalçanın üzerinde omuzların, omuzların üzerinde başın olmalı. Toprağa uyguladığın baskıyı hissetmelisin. Gücü, ancak bu şekilde hissedersin."
Dediğini anında yaptı ve dik oturdu. O da avuçlarını yağan yağmura açmıştı şimdi. Kızgın bulutlardan fırlayan herbir damla okşuyordu tenini. Nasıl bir histi bu böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forbidden | taekook
FanfictionNişanlı bir vâris ve evlenmiş olan eski sevgilisi Jungkook.