Karşımda ki ormana bakarken derin bir nefes alıp burnumu çektim. Bacağım dün akşam fena halde ağrıyordu ama sürdüğümüz merhemle neredeyse hiç acısı kalmamıştı. Dün gece kaçarken Deniz babasından yardım istemişti. Her şeyi sadece bizim için, benim için yapıyorlardı. Bense bu dört duvar arasında kalakalmış bir şekilde gittikçe yok oluyordum. En azından öyle hissediyordum. Dün olan şeylerden sonra iyice kafayı yemiştim. Ama Arda bize onun sadece ıska bir atış olduğunu, Devrim'i durdurmak için yaptıklarını söylemişti. İçime ufacık da bir su serpilirken derin bir nefes alıp kollarımı kendime sardım. Arkamda yanan ateş ve gittikçe yaklaşan ayak sesleri ile arkamı döndüm. Tahtadan bariyerlere yaslanıp Hakan'a bakmaya başladım. Yanıma gelirken elinde ki kahvelerden birini uzattı. "İstemiyorum." dediğim de kaşlarını çattı. "Dünden beri hiç bir şey yemedin Eliz." dudak büzdüm. "Bak gerçekten midem almıyor. Arda aradı mı?" kahveyi elime tutuşturuken yanıma gelip yaslandı. Derin bir nefes alıp konuşmak için bana döndü. "Evet, Devrim tüm suçu üzerine almış." gözlerim şaşkınlıkla açılırken elimde ki bardak yere düştü. Kendimi en kötü senaryoya bile hazırlamışken bunu, ilk aklıma gelmesi gereken şeyi es geçmiştim. Demek ki neymiş, kötülerin de kötüleri varmış...
Kahve üzerime gelirken yanıyordum. Hakan elinde ki kahveyi bırakıp kolumdan sürüklemeye başladı. "Sen ne diyorsun Hakan?" dediğim de kendimi yeni toparlamış, üst katta bulmuştum. "Üzerini değiştir ve gel. Sonra konuşalım. Deniz'i de uyandırayım." ne kadar ısrar etmeme rağmen söylemediği için hızla banyoya gidip üzerimi değiştirdim. Siyah bir eşofman ve aynı renk siyah bir sweatshirt giydim. Saçımı da tepeden bağlayıp merdivenleri bir çırpıda indim. Evde değillerdi. Bahçeye çıkıp ateşin yanına gittim. Sandalyelerden birine kurulurken Deniz beni izliyordu. "Evet dinliyoruz." dediğim de ise Hakan derin bir nefes aldı. "Duymak istediğinden emin misin?" hızla başımı salladım. "Pekala. İyi dinle. Dün olanlardan sonra Devrim'i tutuklamışlar. Sorguya falan çekmişler. Ve o her şeyi kendisinin yaptığını söylemiş. Bizi sadece birer piyon olarak kullandığın söylemiş. Kaçmak için bizi rehin aldığı gibi şeyler söyleyip, eğer yakalanırsak da kurtulmamız için bir şans yaratmış. Belki doğrudur, belki de sadece senin için yapmıştır." sinirle ayağa kalktım. "Sen ne saçmalıyorsun? Buna ihtimal bile verebiliyor musun?"eve girerken arkamdan geliyordu. Hızla mutfağa gittim. Bir bardak su alırken yanıma geldi. "Ne yani şuan hepimiz şüpheliyiz ve sen bundan bu kadar eminsin ha?" bardağımı tezgaha bırakıp ona yaklaştım. "Haklısın, bize yalan söyleyen, bana yalan söyleyen birine güvenmemeliyim." o dişlerini sıkarken dik durmaya çalıştım. Kapıdan çıkıp gitmek istediğimde konuşmaya başladı. "Sen. Senin canını seni sevmediğimi söyleyerek yaktım. Öyle değil mi?" yutkunurken sert duruşumun ardında ki o kırılgan kızı gösteremezdim. "Değil. Beni sevip sevmemen seni ilgilendirir." hızla odama çıktım. Dakikalar sonra ise odamın kapısı çalındı. İçeriye giren Deniz derin bir nefes alıp karşıma oturdu. "Eliz, Hakan bazen sinir bozucu olabiliyor. Öyle demek istemediğini sende biliyorsun değil mi?" bir süre durup ne diyeceğimi planladım. "Demek istediği bence buydu. Ağzından çıkarken öyle dürüstü ki. Sinir bozucu olduğunu konusunda oscar alır!" bana gülerken bende gülmeye başladım. Daha sonra biraz daha olanlar hakkında konuşup beni sakinleştirdi. Ayrıca yarın Devrim için kurtulma planı yaptıklarını, oraya gideceklerini söyledi. Bugün yargılandığını ve yarın da ceza evine gönderileceğini öğrenmiştim. Deniz odamdan çıkmadan önce bana döndü. "Bak kızım." kendi yüzünü gösterdi. "Biliyorsun ki ben de bir harika olarak, beni ziyan eden her şeyden uzak duruyorum. O yüzden benim bu bebek suratımı, güzeller güzeli gözlerimi, nobele aday gösterilen bu dudaklarımı ve..." dediğinde onu susturdum. "Sadet ne yani?" iç çekti. "Benim üzülmemi istemezsin değil mi?" gülüp başımı salladım. "İyi geceler." dediğinde ona karşılık verdim.
Gece yarısını geçen bu saatlerde hala uyuyamıyordum. Gözüme bir türlü uyku girmiyordu. Girse de uyumazdım zaten. Oya'ya ne yapmış olabilirim ki bana bunları yapmıştı? Devrim'in onu sevmemesi benim suçum muydu? Sadece bunun yüzünden beş kişinin hayatı ile oynamaya değer miydi? Asla cevabını bulamadığım yüzlerce soru karşısında derin bir nefes alıp cama doğru yaklaştım. Pencereyi açıp temiz havanın odama girmesi için perdeyi çektim. Kollarımı pencerenin pervazlarına dayayıp dışarıyı seyretmeye başladım. Hakan'ı fark ettiğimde tüm o karanlık içinde ormanı seyrediyordu. Ve elinde sigarası ile. Bir kaç adım geriledi ve başını gökyüzüne kaldırdı. Bir şeyler söylese de onu duyamıyordum. Daha sonra sert bir şekilde ayağı ile tenekeye vurdu. İç çekip aşağıya indim. Ona yaklaşırken elinde herhangi bir şey yoktu. En azından kendine zarar vermiyordu. Yanına gidip bende ormanı seyretmeye başladım. "Ona bir şey olmayacak. 18 yaş altı olduğu için hapis cezası az olur. Eğer suçsuzluğunu çıkarırsak ki kamera kayıtlarında baya ilerledik, onu ve seni kurtarabiliriz." ona döndüm. "Sen ve diğerleri." güldü. Hatta kahkaha attı. "Diğerleri kurtulur. Merak etme." beynimde Devrim'in hapse girme düşüncesi dolanırken kalbim bir çift el ile sıkılmış gibiydi. "Sen?" dediğimde bir kez daha güldü. "Ben..." dediğinde durdu ve yüzünde ki gülümseme soldu. "Ben artık kurtulamam Eliz." yutkunup ona baktım, o bana bakarken. "O gün oradan kaçarak her şeye son verdim. O hastaneden sizinle kaçarken artık olmayacağımı bilerek gittim. Bunu kendim istedim. Bu olayın sonuna kadar ya kaçacağım, ya da kafama sıkacağım." sesim titrerken konuşmaya çalıştım. "Hiç yolu yok mu?" dedim sesim fısıldarken ve ben bundan nefret ederken. Başını salladı. "Her zaman öyledir, Eliz. Asıl kahramanlar asla fark edilmez. Fedakarlıkları asla bilinmez. Hatta belki görünmezlik de buradadır. Yaptığımız iyiliklerde." gözlerim yavaş yavaş dolarken önüme gelen saçlarımın tutamlarını kulağımın arkasına aldım. "Ben özür dilerim." dediğimde gözümden akan bir damla yaşı çabucak sildim. Hafifçe gülümsedi. Daha sonra bana yaklaştı ve omuzlarımdan tuttu. "Özür dileme. Bunu ben istedim. Hayatımın kanunu bu. Aileme karşı, insanlara karşı, sevdiklerime karşı her şeyi yaparım. Ama sona hep terk edilirim. Ve bu benim canımı acıtmaz. Herkesin aksine buzdan olmayan kalbim, bir cam parçasından da değil." gözlerine bakmaya devam ederken gülümsedi. "Artık bir polisin sırlarını biliyorsun. Unutma, eğer başına bir şey gelirde bu olayın gerçekliği gün yüzüne çıkmazsa her zaman bitmiş tükenmiş birisi var. Ve onun üzerine ne koyarsan koy o öyle olmaya devam eder. Tüm suçu bana verebilirsiniz. Hayatınıza devam edin." beni orada öylece bir çaresizlikte bırakırken arkasına dönmeden içeriye girdi. Gözümden akan yaşların çıkardığı sesin duyulmaması için ağzımı elimle kapattım. Bir elimi bariyerlere yerleştirirken kendimi koca bir çaresizlikte hissediyordum. Bir yanda Devrim, diğer yanda ise Hakan vardı. Ben ise her ikisini de kurtarmaya çalışıyordum, oysaki o yol benden geçiyordu...
Köşeden onlara bakarken yüzümde gözlük ve üzerimde ki ceket ile dikkat çektiğimi sanmıyordum. Sabah erkenden Deniz ve Hakan karakola gitmişti. Onlar benim gelmeyeceğimi sanıyorlardı. Gelmememi istiyorlardı. Ama dünden sonra artık her şey için kendimi hazır hissediyordum. Bu belki hayatımda verdiğim en kötü karar olacaktı. Belki geri dönüşü olmayacaktı. Ama içim rahat olacaktı. Benim yüzümden suçsuz olan insanları kurtaracaktım. Karakolun önünde toplanmış ufak bir kalabalık vardı. Oya, arkadaşlarım, Deniz ve Devrim -onları fark etmemişlerdi- Arda, Fevzi amca, Hakan'ın ablası, ve bir çok kişi daha... Bir tane araba yaklaşmaya başladığında hareketlenmeye başladım. Sanırım bu araba suçluları götüren arabalardan olmalıydı. Hakan ve Deniz yüzlerin de ki takma sakalları çıkarırken, gözlüklerini de çıkardılar. Herkes o kadar kötüydü ki onları fark bile edemiyorlardı. İçeriden çıkan polislerin kollarında Devrim vardı. Üzerinde ki siyah tişört ve siyah kot pantolonu ile dağılmış saçları bunu yapmamı tutkuluyordu. Yutkunup derin bir nefes aldım. Onlara doğru ilerlerken Hakan beni fark etti. Devrim de bana bakınca herkesin beni gördüğünü fark ettim. Gözlüğümü çıkarıp yere fırlatırken Kumru ile gözlerimiz kesişmişti. Devrim'e doğru ilerlerken polislerden birine bakıp bağırmaya başladım. "Geldim, bırakın onu!" içeriden çıkan bir kaç polis daha bana doğru yaklaşırken önüme geçen Hakan ile durdular. Hakan dönüp bana uzaylı görmüş gibi baktığında tek kaşımı kaldırıp Devrim'e doğru gittim. O kollarını açarken bende ona sarıldım. Ondan ayrılıp yüzünü ellerim arasına aldığımda burukça gülümsedim. "Geldim hain bey." dediğimde gözlerime baktı. "Bunu neden yaptın? Neden geldin?" gözümden akan bir damla yaşla konuşmaya devam ettim. "Herkes için. Senin için, Arda, Hakan, Deniz için. Merak etme bunu her kim yaptıysa bulacaksınız." bana yeniden sarıldığında tüm kokusunu içime çektim. Bana bakmaya devam ederken kaşlarımı çatıp alaycı bir sesle güldüm. "Bana öyle bakma ama!" gülümsedi. "Sen hayatımda ki en güçlü insansın güzelim." gülümsedim. Bir polis kolumdan tutup beni çekerken saçlarım savruldu. Devrim'i de beni de içeriye götürürlerken Oya'ya göz attım. "Nasıl bir oyun çeviriyorsan çevir o oyunda ki hatayı bulacağım. Her şey için çok pişman olacaksın!" ufacık bir gülümsemesinden sonra ağlamaya başladı. "Katilsin sen!" dediğinde polislerin elinden kurtulup onun üzerine yürüdüm. Devrim'i çoktan içeriye sokmuşlardı. Hakan aramıza girip beni tutuğun da onu zorlamaya başladım. "Bırak beni!" diye bağırdığımda diğer sesler umurumda bile değildi. "Neden yaptın?" dediğinde yüzünde dün gece ki söyledikleri için oluşan pişmanlık vardı. "Bitmiş, tükenmiş birisinin üzerine ne eklersen ekle o öyle olmaya devam eder. Dünyada üzülmesi gereken çok insan var. Sen yeterince üzüldün. Bizi buradan kurtar. Sana güveniyorum." bana bakarken burukça gülümsedim. Oda gülümseyip kulağıma yaklaştı. "Her ne pahasına olursa olsun, seni oradan çıkaracağım. Sizi ve bizi kurtaracağım. Sadece o karanlıkta kaybolma." fısıltısına karşılık başımı salladım.
"Artık kendini üzmekten vazgeç komiserim. Çünkü ben sana güveniyorum."
Beyaz pervazların arkasından gülen sen, her türlü sevgiyi tatmış olan sen, beni görmedin. Her ne kadar önünde dans etsem de başını çevirdin. Sende haklıydın. Başka bir seçeneğim olsa bende kaçmak isterdim bu dünyadan. O sihirli evrene geri dönmek isterdim. Peri kızı olduğun o masalda prens olmaya devam eder, yeni bir masalı altın sarısı mürekkeple yazar, tüm çocukluğa gönderirdik. Sen ki ayın gölgesinde dans ettiğim süliet, gölün üzerine değen parmak uçlarımızın ıslanması kadar hafiftin. Belki de o gün öyle olmasaydı beraber olabilirdik değil mi? Sende öyle demez miydin? 'Her nerede olursan ol, ben senin hep yanındayım.' sen peri kızı, sihirlisin. Gülüşün, sanki merhem olacak bu kimseyi fark etmeyen gözlerime. Gök yüzünden kayarken attığın o neşe dolu çığlıkla sanki keşkelerimi boş vermiştim. Keşkelerimizi. Keşkemi. Mutlu musun peri kızı? Nasıl yaşıyorsun, yaşıyor musun? Başın dertte mi, değil mi? Hasta mısın, değil misin? Kiminle gülüp, ağlıyorsun? Dayan peri kızı. O evrenden seni almaya geliyorum. Bekle ki seni bulayım. Uzattığım o eli tuttuğunda seni gerçeklikten çıkarayım. Sihrin evrenine, gülüşlerinin asla solmayacağı o şehre götüreyim. İyi geceler peri kızı. Rüyanda dahi olsa beni hatırlaman dileği ile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okulumuzun Etrafındakiler
General FictionBen bir sırdım. Ve bu sırrı çözmek için hayatıma giren herkesin sonu oldum. Hepsinde izler bıraktım. Bir kördüğüm gibi başlayan hayatımdan sonra ilk defa bu kadar özgür hissediyordum, kendimi. Ailem yok olmuş, sevdiklerim beni terk etmişti. Bir tek...