Burası Ölü Ruhların Mezarlığı

16 3 0
                                    

Bu gri duvarlar beni öylesine ürkütüyordu ki kendimi nasıl koruyabileceğimi bile bilmiyordum. Kollarımı kendi bedenime doladım. Saatlerdir buradaydım. Akşam olmuştu. Hiç kimse gelmiyor, dışarıda neler olduğunu bile bilmiyordum. Öyle bir çıkmazdaydım ki sanki bu dört duvar arasında yaşadığım saniyeler bana kendimi tabutta hissettiriyordu. Neden mi? Hayat burada yoktu. Herkesin o kötü anıları burada, tiz çığlıkları bu parmaklıklarda asılı kalmıştı. Evet soyuttu ama duyuluyordu. Öyle çok bağırışlar, yakarışlar ve ağlayışlar vardı ki burada... Bunca şeyi neden yaşıyordum ben? Sonu güzel olsa iyi olurdu aksi taktirde bu sefer ölen ben olacaktım. Sahi ya o ölen kimdi? Bunu da bilmiyordum. Bilmediğim bir şey için burada ki psikolojimi mahveden herkese kırgındım. Buraya girerken üzerimde arama yapmışlardı. Ama Hakan'ın verdiği o kağıdı bir şekilde yaklamıştım. Onu çıkarıp arkamı dönerek oturmaya başladım. Başımı duvara yasladım ve bu küçük kağıdı okumaya başladım. "Saat tam dokuz da seni sorguya alacaklar. Kaç." gözlerim şaşkınlıkla aralanırken demir kapı sesli bir şekilde açıldı. Neyse ki önceden okumuştum. Aklımda binlerce soru işareti varken bunları bir kenara bıraktım. Bulunduğum bölümde ki parmaklıkları açarlarken bende ayağa kalktım. Bileklerime kelepçeleri takarlarken duvarlara bakmaya başladım. Bir yerde saat vardı. Dokuza iki dakika olmalıydı. Bacaklarım titrerken koridora çıktık. Annem ve babam ayağa kalktı ve bana doğru geldi. Onları öyle gördükçe gözlerim doluyordu. Hakan ve Devrim yan yana dururken şaşkınlıkla onlara baktım. İkisi de kaş göz işareti yapınca içimde yaşadığım o şaşkınlık arttı. Saniyeler sonra ise bağırışlar ve yumruklar havada uçuştu. Giderek üzerime gelen bu kavga sonunda beni içerisine aldığında kolumdan tutan polisin elini ısırıp tüm gücümle dış kapıya doğru koşmaya başladım. Karakolun tüm polisleri kavganın başında olduğundan rahatça bahçeye çıkmıştım. "Eliz buraya!" Arda bana bağırırken koşarak arabaya resmen atladım. Deniz arabaya gazı basarken arkamızdan polis sirenleri geliyordu. Derin nefesler alıp verdim. "Nasıl kurtulacağız?" dediğim de ani bir frenle ters yöne gitmeye başladık. Onlar neye uğradıklarını şaşırırken ara bir sokağa sapıp çoktan gözden kaybolmuştuk. "İyi misin?" başımla onayladım. "Neler oluyor?" diye aklımdan geçen tüm soruların kapsamını söyledim. "Seni kaçırıyoruz." kaşlarımı kaldırdım. "Hadi canım, ciddi misin? Bende düğüne gidiyoruz sanıyordum." Deniz bana ters ters bakarken Arda gülüyordu. "Orada olmaktan iyidir ha?" başımla onayladım. "Bir süreliğine evet. Ama bu bizi suçlu duruma düşürmez mi?" Arda başını salladı. Ama konuşan Deniz oldu. "Hızlı karar vermemiz gerekiyordu. Yanlış bir karar olsa bile zamanı geriye alamayız." başımı cama yasladım ve karanlık ormanı izlemeye koyuldum.

Şöminenin karşısında mayışmaya başlamıştım. O koca yastıkta otururken gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. O sırada içeriye vuran araba farları ile irkildim. Arda ve Deniz ev için bir şeyler almaya gitmişti. Onlar olabilirdi ama yinede tedirgindim. Bir dağ evinde kalacaktık. Kapı hafifçe açıldığında tüylerim diken diken olmuştu. İçeriye girenin Devrim olduğunu gördüğüm de koşarak onun yanına gittim ve sarıldım. Dakikalar süren sarılmamızın sonunda ayrılırken birlikte şöminenin karşısına oturduk. "İyi misin güzelim?" bir elini yanağıma koydu. Gülümsedim. "İyiyim hain beyciğim sen nasılsın?" oda gülümserken biraz ilerleyip göğsüne yattım. "Sen burada olduğun sürece evet, iyiyim." gülümsedim. "Artık hiç bir şey eskisi gibi olamayacak." eğilip yanağıma bir buse kondurdu. "Artık her şey istediğimiz gibi olacak." gözlerim yavaş yavaş kapanırken beni kolları arasına aldı ve yukarıya taşıdı. O yatağa bırakırken saçlarımı okşuyordu. Gözlerim kapandı ve o kadar şey yaşamama rağmen huzurlu hissediyordum. Bu de benim ahımdı.

Gözlerimi açarken etrafıma bakınıyordum. Eski mobilyalarla döşenmiş bu şık aksesuarlar eski bir hava katıyordu. Yerimden kalkıp camdan dışarıya baktım. Üç tane araba yan yana duruyordu. Hepsi burada olmalıydı. Aşağıya inip onları görmeli ve bazı şeyleri konuşmalıydık. Merdivenleri inerken Hakan da arkamdan geliyordu. "Günaydın." dediğinde bende ona karşılık verdim. Yanımdan geçip giderken kötü hissetmiştim. Hepimiz koltuklarda otururken bu sırrın sadece Devrim, Hakan, Arda, Deniz ve ben arasında olduğunu anlamıştım. Ailem bile bilmiyordu. "Hakan sanırım senin anlatman lazım." Dervim'den duyduğum bu sözlerle tek kaşımı kaldırdım. Hakan ellerini ortada bağlayıp öne doğru geldi. "Sabah erkenden fırtına biter bitmez okulu dağıttılar. Daha sonra ise Oya'nın ailesi onu bulamadıklarını söyledi." şok olmuş bir ifade ile elimi ağzıma götürdüm. "O-o Oya mıydı?" başını hafifçe salladı. Yutkunup arkama yaslandım. Nasıl Oya olabilirdi? İçim içimi yerken devam etti. "Okula giriş görüntüleri vardı ama çıkış yoktu. Dün elektrikler gidince neler oldu bilinmez ama iyi şeyler olmamış. Sabah onu okulda ararken spor salonunu ben aradım. Tam çıkıp gidecekken bir tane adam soyunma odasından çıkıyordu. Beni görünce kaçtı, onun peşinden gittim. Ayak izlerinde kan vardı. Peşinden giderken Arda aradı ve senin tutuklandığını söyledi. Bende onun peşini bırakıp senin yanına geldim. Ve olanlar oldu işte görüyorsun." derin bir nefes aldım. Hepsi sessizliğini korurken ben lafa girdim. "Dün gece spor salonuna geldim. Kimse yoktu. En arka stada gidip oturdum. Uyuya kalmışım. Uyandığımda dışarıya çıkacaktım. Ama garip bir koku vardı. Yoğun değildi ama belli oluyordu. Çöp konteynerının da mavi bir şey vardı. Üzerinde de lekeler, siyah lekeler. İzler soyunma odasına gidiyordu. Oraya gittiğimde ise kapıyı açmak için kapının koluna tutundum. Kan oradan bulaştı. İçeride ise bıçak ve dolaplara sürülmüş kan vardı. Ve sonra arkama döndüğüm de polisler..." gözümden akan yaşlarla başımı tuttum. "Belli ki kötü bir oyunun içindeyiz. Karşımızda seri bir katil olabilir." Deniz'i ilk defa mantıklı konuşurken gördüğümden şaşkınca baktım. "Ne oldu yoksa o sen misin?" sırıtarak ona bakmayı sürdürdüm. "Sadece ilk defa mantıklı konuştuğun için şaşırdım." herkes gülmeye başlarken o bana yastık fırlattı. Bende ona... Şu durumda bile gülebiliyorduk. "Dün gece seni aradım ama bulamadım demek ben seni ararken uyuyordun?" Devrim bana bakmayı sürdürürken hafifçe başımı salladım. "Öyle olmuş galiba."

Okulumuzun EtrafındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin