Dönüp dolaşıp geldiğim yerdeyim.
Demir parmakların ardında ki eli tutarken ikimizde başımızı geriye yasladık. Bu gri duvarlar ve nemli tavanla üşümüyor değildim. Yaklaşık bir saattir buradaydık ve koridordan gelen sesler beş dakika önce son bulmuştu. Devrim, bitmiş ve yorulmuş bir şekilde bana neden yaptığım hakkında kızıyordu. Onu burada bırakamazdım değil mi? Koridorun kapısı sesli bir şekilde açılırken ikimizde doğrulduk ve ellerimizi çektik. Oysaki onu çok özlemiştim. Polislerden biri gelirken yanında Hakan vardı. Korku ile onlara baktığımda Hakan, cebinden çıkardığı anahtar ile benim olduğum kapıyı açtı. Ayağa kalkarken Devrim neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Sorguya gidiyorsun, merak etme bir şey olmayacak sadece doğruları anlat." başımı sallayıp Devrim'e döndüm. "O ise ceza evine gidiyor." şaşkınlıkla konuşan Hakan'a döndüğüm de derin bir nefes aldı. "Sen ne diyorsun?" diye bağırdığımda üzerine yürüdüm. Yanında ki polis bana doğru gelirken onu durdurdu. "Diyorum ki, her şey açıklığa çıkana kadar ıslah evinde kalacak." gözlerine bakarken yüzünde ki hareketsizlikle başımı sallayıp ona nefretle baktım. "Sen." dedim ve sustum. "O polis miydi?" Devrim şaşkınlıkla sorduğu soruya karşılık başımı salladım. "Ve siz bunu bizden sakladınız mı? Eliz sen buna nasıl inanırsın? İçimizde bir polis olduğunu bildiğin halde nasıl güvenirsin? Suçsuz olduğumuz halde bizimle kaçmış, şimdi de gelip resmen tutuklandığımızı söyleyen bu herife... Aklım almıyor!" parmaklıklara yaklaşıp ona baktım. "Ben bunu yapacağını bilmiyordum." bana yaklaşıp ellerimi tuttu. Derin bir nefes alırken kendini sakinleştirmeye çalıştı. "İyi ol. Üzülme güzelim. Buradan çıkacağız. Sadece biraz zamana ihtiyacımız var."
Loş ışıkta karşımda ki polise bakarken o ise önümde volta atıyordu. Yaklaşık yarım saattir burada oturuyor ve Hakan'ın bize yaptığı bu saçmalığı düşünüyordum. O kadar içime işlemişti ki karşımda ki adamın söylediği sözleri duymuyordum. Birden ayağa kalkıp sandalyenin düşmesini sağladım. "Bizi suçlamak yerine gidip neden acaba bu çocukların hepsi kendilerinin suçsuz olduğunu kanıtlamak için kameralara bakıp kendilerini yırtıyorlar diye bir düşünsenize! Saçma bir insanın laflarına göre tamamen suçsuz birini hapse attığınız yetmiyormuş gibi bana suçlu muamelesi yapıyorsunuz!" ellerini masaya koyup gözlerini bana dikti. "Pekala yaptık diyelim. Arkadaşının itirafları?" yutkunup solgun yüzümle kendimi haklı çıkarmak için bağırmaya devam ettim. "Onun doğru olmayan şeyleri itiraf etmesinin tek sebebi bizi kurtarmak istemesi! Çünkü kaybedecek hiç bir şeyi yok. Ama sizin var. Eğer onu içeriye atarsanız ki bunu yaptınız da zaten, Oya denen kıza her kim ne yaptıysa dışarıdan size gülerek bakıyor ve insanlara zarar vermeye devam ediyor olacak! Ha bana inanmıyorsanız. Hani Devrim'in yaptığı fedakarlıkta Hakan'ın hiç bir şey yapmamış olduğunu söylemesine rağmen Hakan denen polis bozuntusunun onu yarı yolda bırakmasını görmezden gelen kendinize, sonra da ona sorun! Ama pardon ya, o ajandı değil mi?!" karşımda ki sandalyeye oturdu. "Çok sinirlisin bunun sebebi ne? Senin yaşında ki bir kız çocuğunun daha narin olması gerekmez mi?" gülümsedim. "Bunun bilincindesiniz ama suçu dahi olmayan birini hapse atmaktan ve diğerini de sorguya çekmekten utanmıyorsunuz!" kollarımı göğsümde bağladım. "Tamam sana inanıyorum. Peki mağdur olan kızın sizden istediği ne?" gülümseyip ona uzaylı görmüş gibi baktım. "Siz gerçekten ciddi misiniz?" göz devirip başını salladı. "Onun zaten benimle alıp vermediği var. Arkadaşın gönül işleri yüzünden şuan buradayız kısaca. Bir de kendisine sorun. Ayrıca ben sabah buraya geldiğim de ki ağlamadan önce ki gülümsemesini de kamera kayıtlarına baktırın isterseniz!" masaya yaslandı. "Bak küçük hanım. Bu kadar sinirli olman normal değil." oflayıp ellerimi masaya koyup öne eğildim. "Size diyorum ki biz suçsuzuz! O çakma bisküvi bozuntusuna sorun! İçinde bir gram merhamet varsa size söyler zaten. Ha belki de dinleyici yerleştirmişsinizdir?" Ayağa kalkarken bende geriye çekildim. "Bak Eliz. Suçsuz olsanız dahi arkadaşının sorgusunda söyledikleri bizi de zorluyor. Bizde burada çocukları tutmaya niyetli değiliz. Eğer suçsuzluğunuzu kanıtlayamazsanız malesef ki yargılanan siz olacaksınız." demek bana inanmıştı. "Peki bizi suçlu görmenizin tek nedeni benim orada bulunmam ve Oya'nın beni suçlaması mı? Sadece bunlar mı? Sorgunun başında size neden orada bulunduğumu anlatmıştım. İnanın bana şuan hayatımdaki en dürüst konuştuğum an." gözlerinde ki yorgunlukla birden enerji almış gibi esnekleşmişti. "Aslında bakılırsa bu kadar. Ama arkadaşlarınız da sizi suçlu buluyor. Elimizde doğru dürüst tek delil Devrim'in itirafları. Eğer kaçmasaydınız bir şansınız olabilirdi." gülümsedim. "Ne yani o pisliğin önünde kelepçe ile mi duracaktım günlerce? Hemde suçsuz bir şekilde? Bilmiyorum inanıyor musunuz ama, suçsuz olduğumuz ortaya çıktığında her kim bize sırtını çevirdiyse hiç birisini affetmeyeceğim." diye gürledim. Hatta karşımda ki adamın gözlerinde tedirginlik vardı. Bense bir canavara dönüşmüştüm. Derin nefesler alıp verirken duvara yaslandım ve yavaşça yere düştüm. Hıçkırıklarım odayı inletirken karşımda ki polis bir kaç adım attıktan sonra önümde durdu. "Bu savaşın sonuna kadar git küçük kız. Biliyorum çok zor ama suçsuzluğunuzu çıkarmak için her şeyi yapacağım." gözlerimden akan yaşlarla başımı salladım. O dışarıya çıktığında ise görebildiğim şey bağırışlarım yüzünden orada toplanan polisler ve çevremdi. Hepsi kapı aralığından bana bir kaç saniye baktığında ben ise bacaklarımı önüme yitmiş duvara yaslanıyordum. Daha sonra ise bacaklarımı kendime çektim. Kapı hızla kapanırken önümde duran şahsiyete, hızla ayağa kalkıp ona bir tokat attım. Gözlerimden süzülen yaşlara bakmadan kapıyı sertçe çarptım. Dışarıya çıktığımda arkadaşlarım bana bakıyordu. Yanaklarımı silip onlara bakarken bir kaç polis etrafımdaydı. "Siz ne yaptınız? Nasıl böyle şeyler söylersiniz?" Uğur bana doğru yaklaştığın da konuşmaya başladı. "İyi misin Eliz? Bak kurtulacaksın üzülme güzelim tamam mı?" güldüm. O kadar yakın bir arkadaşımdı ki onu böyle görmek sinirlerimi bozuyordu. Bizse arkadaş ortamında birbirimize oldukça samimi bir şekilde davranıyorduk ve bu kelimelerimize de yansıyordu. "Uğur, aranızdan birisi bizim aleyhimize bir şeyler söylemiş." şaşkınlıkla bakakaldığında arkasını döndü. "Kimse böyle bir şey yapmaz değil mi?" onlara soru sorar gibiydi. Daha sonra ise az önce çıktığım kapı sertçe açıldı. Beni kolumdan tutup sürüklerken sertçe kolumu çektim. Bu koridor da kimse yoktu. "Bana bir daha dokunma." diye fısıldadığım da duvara yaslanmıştım. "Sen bizi yaraladın. Çakma bisküvi..." dişlerini sıktığını görebiliyordum. "Bak küçük kız." onu geriye yittim. "Bana bir daha seslenme bile anlıyor musun?" hızla beni duvara yapıştırırken elini havaya kaldırdı. Daha sonra ise elini sertçe duvara vurdu. Eline bakarken ona geri döndüm. "Vursana." elini tutup kendime vurmaya çalışırken sıkıyordu. "Hadi vur çekinme!" diye bir kez daha bağırdım. "Vur hadi vur!" ağlayarak yere düşerken benimle birlikte düştü. Başımı göğsüne yaslarken ona yumruk atıyordum. "Onlara söyle. Bizim suçsuz olduğumuzu biliyorsun. Söyle onlara..." benden ayrılıp yanaklarımı sildi. "Bunlar planın bir parçası Eliz. Sadece bana güven anlıyor musun?" hiç bir şey demeden yüzüne bakmaya devam ettim. "Buna ihtiyacım var." derken fısıldıyordu. Ona üzülsemde başımı olumsuz anlamda sallayıp koridorda ayak seslerimin yankılanmasına izin verdim. Arkadaşlarımı es geçip gözleri üzerimde olan polisin yanına gittim. Kolumdan tutup beni demir parmaklıkların arkasına götürürken Kumru'ya son kez baktım. Daha sonra ise babamın sesi koridorda yankılandı. Yanında bir adam vardı. Bana doğru gelip sarıldığında kendimi güvende hissediyordum. "Baba biz hiç bir şey yapmadık." bana umut dolu gözlerle baktı. "Kızımı tutuklayamazsınız." diye haykırdığında neler olduğunu anlayamamıştım. Daha sonra ise Hakan koridorun başına belirdi. "Çok geç." göz devirip babama bakmaya devam ettim. "Baba lütfen bizi buradan kurtar." başıma bir öpücük kondurdu. "Seni kurtaracağım prensesim." yanında ki adam çantasından bir dosya çıkarıp Hakan'a uzattı. "Kamera kayıtlarına göre okulun etrafında dolaşan bir kaç kimliği belirlenememiş şahıs var." bunun üzerine anlamadığım pek çok şey söyleyip tartışırlarken yanıma bir polis gelip ellerimi kelepçeledi. "O daha çocuk ne yapıyorsunuz siz?" babam çabucak elimi çektiğin de Hakan konuşmaya başladı. "Tamam gerek yok." ona dil çıkardım. "Gerçekten çocuk." göz devirip saçma tartışmalarının bitmesini beklerken Devrim'i merak ediyordum. Umarım orada iyi olurdu aksi taktirde gerçekten de delirirdim. "Ne oldu?" babam sessizliği bozup avukata baktı. "Göz altında olması gerekiyormuş. Ama en azından burada kalmayacak. Memurlardan birinin odasında bekleyecek." babam derin bir nefes aldı. "Pekala yakın zaman da çıkaracağız onu." hemen ortaya atladım. "Bizi. Devrim ve beni." dediğim de sözünü düzeltti.
Üzerinde başka bir polisin adı yazan odaya girerken Hakan da arkamdan geliyordu. Malesef ki buraya polislerden başka kimse giremeyecekti. Babam ve arkadaşlarım kapıda girmemi beklerken babam beni durdurdu. Elinde ki küçük bir kutu ile yanıma geldi. "Doğum günün kutlu olsun küçük meleğim." dediğin de gözlerim doluyordu. Ona sarılırken gözleri dolmuştu. Elime kutuyu sıkıştırdığında hemen açtım. Ucunda bir hayat ağacı olan kolye vardı. Babamın yardımı ile taktığımda arkadaşlarıma baktım. "Okuldakilerle kampanya başlattık." Çağla neşe ile konuşurken Kumru dolu gözleri ile atladı. "Herkes senin suçsuz olduğuna kendileri olduğundan daha emin." Uğur da onun omzuna kolunu atarak gülümsedi ve göz kırptı. "Açıkçası bunu benim yapma olasılığım bile daha fazla." hepimiz Oğuz'a gülerken Can ve Bora aynı anda gülmeye başladı. "Bak hambuger hanımcım. Yani şey Eliz." diye düzelti babamı görünce Bora. Can da onun başına bir tane geçirdiğinde bende kendimi mutlu hissediyordum. Barış koridorda ilerlerken bende odanın kapısını açtım. Polislere resmen benim kaçtığımı söyleyen oydu. Ona sinirli ve kızgındım. Odaya girerken babama bir kez daha sarıldım. Kapıyı kapatan Hakan'la baş başa kaldığım da göz devirip koltuklardan birine yerleştim. "Hangi günde olduğumu bilmeyecek duruma geldim." diye söylenirken önüme geldi ve tam karşıma oturdu. "Doğum günün ha? Pek rastlanmaz böyle şeyler burada. Özellikle de suçlularda." ona omuz silkip kaş kaldırdım. "Bak şu vazoyu kafana indiririm. Yakınımda zaten." bana gülerken dakikalar sonra aramızda deli gibi bir sessizlik vardı.Gözlerim açılırken sarsıntının nedenini anlayamıyordum. Birden üzerime baktığımda biri tarafından taşıdındığımı fark ettim. Yüzünü göremiyordum ve her yer karanlıktı. Bağırırken bir yandan da ona vurmaya çalışıyordum. "İmdat insan kaçırıyorlar!" bir kez daha çığlık attım. "Yetişin kaçırıyorlar beni!" bir takım sesler duyduğum da beni taşıyan şahsiyet hemen arabaya ilerlemeye başladı. Beni arkaya yittiğinde kapıyı suratıma kapattı. "Hayvan." diye söylendiğimde ön koltuk kapısı açıldı. Giren kişinin Hakan olduğunu gördüğümde gaza basıyordu. Arkamızdan gelen siren sesleri ile az önce karakoldan kaçtığımızın farkına vardım. Neden bir gün aksiyonsuz geçmiyordu? "O çeneni kapasaydın şuan ter akıtmıyordum!" diye söylendiğinde göz devirdim. "Ben mi dedim beni kaçır diye! Hem ayrıca beni kaçırdığını öğrendiklerinde sen de kurtulamayacaksın!" virajı alırken konuşmayı sürdürdü. "Şuan beni o arabaların birinin içinde sanıyorlar. Seni sakladıktan sonra onların arasına gireceğim." ağzım açık dururken ona baktım. "Seni hain!" derken bir yandan da vuruyordum. "Kızım yavaş! Bak öldüreceksin bizi!" ormanlık bir alana girdiğimizde arabanın önünden dumanlar yükseliyordu. Hemen arabayı durdurdu. "Yanıyoruz!" diye bağırdım. "Hadi kal!" ikimizde kapıyı açıp ormana doğru koşarken üzerimde ki kapüşonlu savruluyordu. Polis sirenleri ve ışıkları olduğumuz yere kadar gelirken Hakan'ın üzerinde simsiyah şeyler olduğunu fark ettim. Ormanda ilerlerken bir kulübe gördüm. Onu kolundan tutup oraya çektiğim de içeriye girdik. İki katlıydı. Polisler yaklaşırken kulübenin arkasından sesler geliyordu. "Yakalandık." dediğim de duvarı yumlukladı. Bana yaklaşıp tam önümde durdu. "Bu sefer ikimizde bittik." dediğim de dişlerini sıkıyordu. "Hayatımda hiç bu kadar çaresiz kalmamıştım." dediklerine baktım. Gözümden bir damla yaş düştü. "Hakan komiser nerede?" dışarıdan gelen bu sese karşılık bir ses geldi. "Sanırım içeride." yutkundum. "Yap." dedim. Neyi kastettiğimi biliyordu. Öne gelip gözlerine baktım. "Yap Hakan." gülümserken beni izliyordu. "Canın çok acıyacak." dediğinde ise kararlılıkla başımı salladım. "Kurtulacağız. Sen de ben de kurtulacağız." başını olumsuz anlamda salladı. "Doğum günün." gülümsedim. "Öyle." daha sonra ise bana sarıldı. "Doğum günün kutlu olsun." bende ona sarıldım. Gülümseyip geri çekildim. "Artık bana hediyemi ver mızıkçı çocuk." gülerken birden ciddileşti. Güven vermek istercesine konuşmaya başladım. "Emin ol bu benim en büyük hediyem olacak, canım acısa bile." başka bir çaremizin olmadığını anladığında ise dediğimi yaptı.
"Teşekkür ederim."
"Özür dilerim."'Saç tellerime kurduğunuz salıncak yıkıldı. Gelin beraber orayı bir lunaparka çevirelim.'
~Okulunuzun Etrafındakiler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okulumuzun Etrafındakiler
Fiction généraleBen bir sırdım. Ve bu sırrı çözmek için hayatıma giren herkesin sonu oldum. Hepsinde izler bıraktım. Bir kördüğüm gibi başlayan hayatımdan sonra ilk defa bu kadar özgür hissediyordum, kendimi. Ailem yok olmuş, sevdiklerim beni terk etmişti. Bir tek...