"Kızım, babaya el salla." diyen kişiyle gülümseyip elindeki kameraya el salladım. "Babacım bak uğur böceği." derken dilim çok dönmüyordu. "Evet bebeğim. Bak şurada da kelebek var." dedi adam gülümseyip. Gösterdiği yöne doğru çığlık atarak koşmaya başladım. " Abicim dikkat et, düşersin." dedi başka bir ses. "Tamam." diye bağırdım.
Hızla yattığım yerden doğruldum. Başıma giren keskin acıyla geri yatağıma uzandım. Bu birkaç aydır böyleydi. Hiçbir şekilde hatırlamadığım rüyalardan bu şekilde acı içinde uyanıyordum. Komodinimin üstündeki ilacımı alıp yanındaki su ile içtim. Yatağımdan kalkıp banyoya ilerledim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra üstümü değiştirip çoktan odama bırakılmış kahvaltımı alıp masamda yemeye başladım.
"Bebeğim, seni seviyorum."
"Bende seni çok seviyorum babacım."
Başımdaki keskin acıyla yemek yemeye devam ederken babamla böyle bir anım olmadığına emindim. Zihnim bana bir oyun oynuyordu ve ben bu oyunda en savunmasız olandım. Tüm bunların psikolojik olduğunu söylüyordu herkes. Çocukken geçirdiğim bir kaza sonrası 7 yaşım ve öncesindeki tüm anılarımı unutmuştum. Bunun bir insan için çok zor bir şey olduğunu ve bu yüzden beyin o boşluğu doldurmak için aslında hiç yaşanmamış anılar oluşturup bana gösteriyordu. En azından insanların bana söylediği şey buydu. Hatta sırf bunları yaşamamak için düzenli olarak kullandığım bir ilacım bile vardı.
Babamla ilişkimiz hiçbir zaman sevgi dolu olmamıştı. Onu ayda belki bir defa görürdüm o da bu odadan çıkmama izin verdiğinde. Hayatım bu dört duvar arasında geçiyordu. Değil evden bu odadan bile çıkamıyordum. Babam dışarının çok kötü olduğunu bunun için beni dışarı bırakmadığını söylüyordu. Ama beni ne kadar buraya hapsederse kendi de o kadar dışarı çıkıyordu. Bana kötü olan dışarı ona iyi miydi? Anlayamıyordum. Ki zaten babamla neredeyse hiç konuşmazdık. En son ne zaman babamla konuştum hatırlamıyorum bile. Arada bir olan konuşmalarımız ise yalnızca beynim oyun oynadığında veya ilaçlarım hakkındaydı.
Burada bizim ev işlerine bakan Ayşe Teyze ise babamın eskiden böyle olmadığını geçirdiğimiz kazadan sonra annem ölünce böyle olduğunu söylüyordu. Eskiden çok ilgili, neşeli ve mutlu bir insanmış. Annemi ve beni çok severmiş. Annemi seviyor olabilir ancak beni sevdiğine pek inandığım söylenemez.
Annem ise geçirdiğimiz o kazada ölmüş. Onu hiç hatırlamıyorum. Yüzünü, sesini, kim olduğunu... Kahvaltıdan sonra masamdaki bilgisayarımın başına geçmek için hareketlendiğim sırada bahçeden bir ses duydum. İki kişi hemen penceremin altında konuşuyorlardı. Havanın soğuk olmasına rağmen camım yine de aralıklıydı. Bu benim takıntımdı. Sanki cam tam kapanırsa tamamen buraya tamamen hapsolacaktım. Bu cam benim için minik bir özgürlüktü.
"Kıza verdiği ilacın dozunu arttıracakmış, benden istedi gidip alayım diye. Doktor dedi ki dozu daha fazla arttırırsak bu ona çok zarar verirmiş. Kızın hatıralarını sileyim derken dünyadan silecek." dedi yüzünü tam göremediğim bir adam.
"Murat Bey'i biliyorsun, bir şey istediğinde yapmaktan asla vazgeçmez. Zaten tüm olay yine bir şey istemesiyle başlamadı mı?" dedi bir başkası.
"Bu işe çok ihtiyacım olmasa bu manyak adamın yanında bir saniye bile durmazdım." dedi ilk ses.
"Bende." dedi ve uzaklaştıklarına dair adım sesleri geldi.
Bende dinlediğim bu konuşmadan kafam allak bulak ayrılarak birazdan başlayacak olan online eğitimim için bilgisayarımın başına geçtim.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Katıldığım 7 online dersten sonra saat akşamı bulmuştu ve Ayşe abla akşam yemeğimi getirip odama bırakmıştı. Bende sessizce yemeğimi yemeye başladım. Zaten nasıl ses yapabilirdim ki? Kiminle konuşabilirim ki? Bu dört duvar arasında ben ve odanın her yerine dağılmış kitaplarım dışında kimim vardı. Bir keresinde film izlemek isteyip bilgisayarımı açmıştım. Ancak filme hiçbir şekilde girilmeyince babamın bunu da engellediğini anladım. Sadece bunu değil her şeyi engellemişti. Bilgisayarımla sadece online eğitimime katılabiliyordum. Yemeğim bitince tekrar çalışma masama masama oturdum ve bugün verilen ödevlerimi yaptım. Ardından üzerime bir hırka alıp camı tamamen açtım. Soğuk bir kış ayıydı ve akşamdı. Hava bu saatlerde cidden soğuk oluyordu ancak şehre biraz uzaktı evimiz ve burası çok ışıklandırma yapılmış bir yer değildi. Onun için gökyüzü çok güzeldi. Gökyüzünü çok seviyordum. Yıldızlar, ay, gezegenler... Bu kocaman evreni çok yakından tanımak isterdim. Gökyüzünü izlemek benim bu evde özgürce yapabildiğim tek şeydi. Aniden beynim yeni bir şey sızdırdı.
"Babaaaaa...." diye bağırarak tanımadığım bir evde koşturuyordum. Koşarak bir adam yanıma yaklaştı. Yirmilerinin başlarında olmalıydı. Bende en fazla 4-5 yaşlarındaydım. "Ne oldu kızım? Bir yerine bir şey mi oldu?" diye sorarken endişeyle beni kontrol etmeye başladı. "Hayır." dedim.
"O zaman neden bağırıyorsun Algın? Korktum sana bir şey oldu diye." diyen adama hızla sarıldım. "Özür dilerim babacım."
"Önemli değil bebeğim. Hem beni neden çağırdın?" dediğinde hızla konuşmaya başladım. "Ben asonot olacağım. Böyle yıldızlara gideceğim." dedim. "Ne olacaksın?" dedi babam gülerek. "Asonot olacağım." dediğimde yine güldü. "Ya baba neden gülüyorsun?" dedim kaşlarımı çatarken. Parmağını kaşlarıma atıp düzeltti. "Çatma kaşlarını bal yanaklım. Çok tatlı söyledin ona güldüm. Hem nereden geldi bu astronot olma fikri?" dedi adam.
"Çağan abim dedi ki yıldızlara yalnızca asonotlar gidermiş. Bende asonot olup yıldızlara gideceğim." dedim. "Öyle mi?" dedi adam. "Evet, babacığım." dedim ona tekrardan sıkı sıkı sarılırken.
Girdiğim transtan çıkarken ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Bu oyun yaşanamayacak kadar güzel ve masalsıydı. O adam mükemmel biriydi. Dışı değil içi. Bakışları, sevgisi, merhameti ile mükemmeldi. Zihnim bu sefer cidden benim canımı acıtmayı başarmıştı. Artık iyice üşüdüğümü hissederken camı kapatmak için hareketlendim.
Tam o sırada birçok arabanın hızla bizim evin bahçesine girdiğini duydum. Bahçedeki herkes bu durum karşısında ilk şaşırsa da hızla toparlandılar. Bende hemen camdan uzaklaştım. Nedensizce kendimi bir dejavunun içinde hissediyordum kendimi. Korkulacak kadar büyük bir şey yoktu belki de ancak nedensizce büyük bir korku hissediyordum. Aşağıdan yüksek sesler gelmeye başladı. Ellerimi kulaklarıma kapattım. "Bir şey yok. Bir şey yok." diye kendimi telkin etmeye çalışırken aşağıdan gelen sesler iyice artarken artık ağlamaya başlamıştım.
Yatağımın yanına iyice çöktüm. Küçülebildiğim kadar küçüldüm. Buradan kurtulmamın bir yolu yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Tüm sesler kesildi. Eve giren birileri olduğunu adım seslerinden anladım. "Abi hemen arayalım tüm evi. Burada abi biliyorum. Bulacağız onu sonunda." dedi bir ses. Aynı anda pek çok adım sesi geldi. Evi aradıklarını anladım. Ne yapacağımı bilemezken korkuyla olduğum yerde ağlamak tek yapabildiğimdi. Dışarıda onlarca kişi vurulmuştu belki de. Şimdide sırada bendeydi. Kapımın önüne birinin geldiğini adım seslerinden anladım. Kapı kolum çevrildi ve kapı açılmaya başladı. Nefesimi tutacak dereceye gelmiştim. Kapı tamamen açıldığında belki de hayatım boyunca yaşayabileceğim en şaşırtıcı anı yaşadım. Bu o adamdı. Tam şuanda hatırladığım tüm rüyalarımdaki, bugün ki o oyundaki adamdı. Olduğum yerde küçücük olmuşken gözyaşlarım akmaya devam ediyordu.
Beni görünce onunda gözünden akan tek damla yaşa şahit oldum. Bilincim kapanmadan hemen önce tek bir kelime duyup, tek bir kelime söyledim.
"Kızım!"
"Baba!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARIM HAYAT
ChickLitÖlüm nasıl bir şeydi? Bu hissettiği boşluk ölümün hissi miydi? Ölmediyse ona ne olmuştu? Neden hiçbir şey hatırlamıyordu? Her anı neden puslu bir gecenin ardına gizlenmişti? Hayat ondan ne istiyordu ya da o hayattan ne bekliyordu? Kurtulmak mı ölme...