27 KASIM 2006
Barlas yemek yemekte huysuzlanan kızına bakarken ne yapacağını düşünüyordu. 7. ayını doldurmak üzere olan Algın'a olan bağlılığı her geçen gün daha da artıyordu. Artık bir abiden çok bir baba gibiydi. Hatta gibi değildi. O direkt bir babaydı. Kızı için canını bile verebilecek olan bir babaydı.
Yanına konulan yastıklardan destek alarak oturan Algın çok huysuzdu şu aralar. Çünkü dişleri çıkmaya başlıyordu. Gidip gelip ateşleniyordu. Geceleri uyumak bilmiyordu. Ağlama krizleri ise başa çıkması en zor olan şeyiydi. Şimdi ise Barlas'ın hazırladığı yemeği yememek için direniyordu.
"Kızım, hadi bir tanem bir kaşık al." dedi Barlas ve kaşığı Algın'ın ağzına doğru uzattı. Algın eli ile kaşığı itti. "Bebeğim neden böyle yapıyorsun?" diyen Barlas çaresizlikle kaşığı tabağa geri koydu.
Mutfakta çalışması ve ev işlerini yapması için işe yeni alınan Gülsüm Hanım Barlas'a yaklaştı. "Barlas oğlum istemiyorsa zorlama. Acıkınca gelir senin yanına. Bebekler diş çıkarırlarken çok huysuz olurlar." dedi Gülsüm Hanım. Algın'ı hiç kucağına alıp kendi yerdirmeye çalışmayı teklif etmedi bile. Çünkü bir kere bu hataya düştü, Algın'ı uyutmayı teklif etti çünkü Barlas'ın halletmesi gereken bir iş vardı ve Algın uyumuyordu. Algın'ı alıp yukarı çıkmaya başlamasıyla Algın'ın ağlamaya başlayıp ortalığı birbirine katmaya başlaması bir oldu. Algın Barlas'a çok düşkündü onun dışında kimsenin kucağına bile gitmiyordu. Çağan ve Kağan dışında tabi.
"Öyle yapayım bence de." diyerek oturduğu yerden kalktı. Onun kalkmasıyla Algın çığlık attı. Kollarını yukarı kaldırdı. Onu da almasını istiyordu. "Bebeğim nereden öğrendin çığlık atmayı sen?" dedi Barlas eğilip Algın'ı kucağına alırken. Algın hemen sıkı sıkı sardı kollarını Barlas'a. Barlas bu haline gülümsedi. Hava kasım ayında olmalarına rağmen bugün güzel olduğu için Algın ile beraber bahçeye çıktı Barlas.
Onun çıkmasıyla beraber korumalar toparlandı. Artık hatırı sayılır derece düşmanı ve dostu vardı. Dostlarının çoğu ise ondan korktuğu için dosttu. Gerçi düşmanları da ondan korkuyordu ya neyse. Durum böyleyken tedbiri elden bırakamazdı. Önceliği kızını ve kardeşlerini korumaktı.
"Buyurun efendim?" dedi bir adam Barlas'ın çağırmasıyla yanına gelirken.
"Bir süre bahçede olacağız. Etrafa dikkat edin." dedi ve bahçenin arka kısmına doğru ilerledi. "Bebeğim." diye sesi çıkmayan Algın'ı yokladı Barlas. Algın hemen kafasın kaldırıp baktı. Abisine kocaman gülümsedi. "Yerim seni bebeğim. Ne de güzel gülüyorsun." diyen Barlas ile Algın sanki anlıyormuş gibi daha çok güldü.
Beraber bahçede hazırlanmış köşeye oturdular. Barlas hemen Algın'ın sağına soluna yastık koydu dengede oturabilmesi için. Malum oturmayı daha yeni öğreniyordu. Algın merakla sağa sola bakıyordu. Birkaç saat öncesine oranla daha iyi gözüküyordu. Diş ağrısı biraz dinmiş olmalıydı.
Onlar beraber vakit geçirirken okuldan dönen ikizler bahçeye gürültülü bir giriş yaptılar. Onları gören Algın ellerini birbirine çarparak çığlık atmaya başladı. Koşarak yanlarına geldi onları gören ikizler.
"Algın, abi geldi. Gel abiye." dedi Çağan çantasını yere koyup Algın'ın yanına oturdu. Algın kollarını kaldırdı onu alması için. İkisi her sabah okula gittiğinde ağlıyordu. Gitmelerini istemiyordu. En az Barlas'a olduğu kadar bağlıydı onlara. Geldiklerinde ise böyle mutlu olup onların yanından ayrılmıyordu. Çağan Algın'ı kucağına aldığında Kağan'da abisinin yanına oturdu.
"Abi hala dişleri çok ağrıyor mu?" dedi Kağan. "Birkaç saat öncesinde çok ağlıyordu ama şimdi daha iyi gibi." dedi Barlas. Birkaç gündür neredeyse her gece hepsi ayaktaydı. Algın'ın ateşi çıkıp çıkıp düşüyordu. Susmadan ağlıyordu. Hastaneye gittiklerinde ise yapılacak bir şey olmadığını söylüyorlardı. Ki haklıydılar, yapabilecekleri en büyük şey ağrı kesici vermekti.
![](https://img.wattpad.com/cover/305403990-288-k932013.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARIM HAYAT
ChickLitÖlüm nasıl bir şeydi? Bu hissettiği boşluk ölümün hissi miydi? Ölmediyse ona ne olmuştu? Neden hiçbir şey hatırlamıyordu? Her anı neden puslu bir gecenin ardına gizlenmişti? Hayat ondan ne istiyordu ya da o hayattan ne bekliyordu? Kurtulmak mı ölme...