ALGIN BEREN'DEN
İçeri giren doktorla karşımdaki adama bakmayı bıraktım. "Algın Hanım tüm test sonuçlarınız çıktı. Yoğun bir vitamin eksikliğiniz var bunun için size vitamin yazdım ancak yemenize de çok dikkat edin. Bol vitaminli ürünler tüketin. Onun dışında hiçbir sorun yok. Çıkabilirsiniz." dediğinde ben ne yapacağımı şaşırmıştım. Ne yapmalıydım?
Gözleriyle bile merhamet veren bu adamlarla mı gitmeliydim? Ailemdiler benim. Ama içimde bir yerlerde korkuda hissediyordum. Ama ne de olsa yıllardır baba bildiğim adamda ailemdi. Ama ne demişti Nelson Mandela "Cesaretin, korkunun yokluğu değil, karşısındaki zaferi olduğunu öğrendim. Cesur adam korkmayan değil, korkusunu fethedendir."
Hepsi bana bakıyorken aslında çoktan karar vermiştim ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. Derken ikizlerden biri konuştu. Hangisi emin değildim. "Bizimle geleceksin değil mi?" dedi.
Cesaret etmeli ve kabul etmeliydim. Belki gerçekten her şey düzelirdi. Yavaşça kafamı olumlu anlamda salladım. Karşımdaki üç adam kocaman gülümsediler bana. Bu beni nedensizce heyecanlandırdı.
"O zaman ben gidip çıkış işlemlerini halledeyim." dedi ikizlerden biri ve odadan çıktı.
"Seni kucağıma almamı ister misin?" dedi Barlas. Ona ne demeliydim? Benden yaşça büyüktü. Abi desem mi? Kızar mı? Niye kızsın? Küçükken baba diyormuşum, şimdide demeli miyim? Dıştan olmasa da içten şimdilik ona Barlas abi diye seslenebilirdim sanırım.
Kafamı olumsuz anlamda salladım. Ayaklarım ne güne duruyordu? Bebek miyim ben?
Yataktan kalktığımda Barlas abi hemen yanımda bitti. Beraber odadan çıktık. Sonra hastaneden çıktık. Hastaneden çıktığımızda olduğum yerde durdum. Sanırım ilk kez bu saatlerde dışarıdaydım. Bu çok güzeldi. Gökyüzü açık maviydi. Saat öğlen sularında olmalıydı. Hayatımın en güzel anlarından biri olabilirdi. Derin bir nefes çektim içime. Hava tertemizdi diyemem ama özgürdü. Bu yüzden çok güzeldi.
"Haydi Beren'im araba geldi. Binelim." dedi ikizlerden biri.
Kafamla onayladım. Arabaya bindiğimizde Barlas abi ilk benim kemerimi bağladı. Sonra sürücü koltuğuna geçti. İkizlerden biri sağıma biri soluma oturmuştu.
Kimse konuşmuyordu. Hem zaten ne konuşabilirdik ki? Birbirimizden ayrı geçirdiğimiz yıllarda ne yaptığımızı mı? Benim pek anlatacağım şey olmazdı zaten. Birbirinin aynısı günler. Kalk odada dur ve uyu. Buydu hayatım. Hayat denen şey bu muydu?
"Biliyor musun sen küçükken de hep böyle binerdik arabaya. Sen hep cam kenarında oturmak isterdin ama abim izin vermezdi. Kapıyla onayıp açmaya çalışmandan korkardı." dedi sağımdaki. Acaba adını sorsam mı? Kırılır mıydı? Bana böyle bakarken bu nu nasıl sorabilirdim ki? Onları tanımadığımı nasıl yüzlerine vurabilirdim? Nasıl bana yabancısınız derdim? Peki bunların hiçbirini demeden nasıl kendimi ifade ederdim?
"Bir şey sorabilir miyim?" dedim.
"Sor tabi sor. İzin alma Beren'im." dedi az önce konuşan adam.
"İkinizi karıştırıyorum. Sen Kağan mısın Çağan mı?" dedim. Gülümsemesinde hiçbir değişiklik olmadı.
"Bende diyorum neden bu kadar kıvranıyor. Bizi karıştırman çok normal. Yıllardır tanışmamıza rağmen bizi karıştıranlar var. Ben Kağan, Beren'im." dedi Kağan abi. Derin bir rahatlama yaşadım. İletişimde o kadar kötüydüm ki yanlışlıkla birini kırmaktan korkuyordum.
"Teşekkür ederim." dedim.
Bir sürelik sessizlikten sonra araba bir evin önünde durmuştu. Bu ev hem çok tanıdık geliyordu hem çok yabancı geliyordu. Arabadan inince etrafa dikkatle bakmaya başladım. Ayla Hanım kendini zorlama diyordu ama bir şeyler hatırlamak istiyordum. Buranın tanıdık bir yer olduğunu hissedebiliyordum. Eve girdiğimiz anda gözlerimin önüne gelen anıyla başıma derin bir ağrı saplandı. Ağladığım çok kısa bir görüntüydü. Ne zamana aitti bilmiyordum. Neden ağlıyordum bilmiyordum. Gözüm kararınca tutunacak bir yer aradım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARIM HAYAT
ChickLitÖlüm nasıl bir şeydi? Bu hissettiği boşluk ölümün hissi miydi? Ölmediyse ona ne olmuştu? Neden hiçbir şey hatırlamıyordu? Her anı neden puslu bir gecenin ardına gizlenmişti? Hayat ondan ne istiyordu ya da o hayattan ne bekliyordu? Kurtulmak mı ölme...