Gözlerimi açtığımda yataktaydım. Karşımdaki sandalyede Çağan abi uyuyordu. Sabahın çok erken bir saati olmalıydı. Zira henüz güneş bile yeni doğuyordu. Sessiz olmaya özen göstererek doğruldum. Yataktan çıkacağım sırada Çağan abi uyandı. "Uyandın mı?" dedi. "Hayır." dedim gözlerinin içine bakarak. İlk şaşkınca baktı ve sonra yapmacık bir şekilde güldü. "hahaaha komik şaka." dediğinde ben güldüm. Ama dünün hüznünü hala üzerimde hissediyordum. Benim en yakın arkadaşım şimdi bir melek olmuştu. Kalbim bir yandan yeniden kabuşmanın sevincini yaşarken bir yandan verdiğim kaybın acısıyla kavruluyordu. Daha doğrusu verdiğim kayıpların acısıyla kavruluyordu. Geçen yıllar, kaybedilen zaman ve en yakın arkadaşım. Hayal meyal yerinde olan anılarımdaki Venüs için hala çok fena ağlayasım vardı ama kendimi gülümsememi devam ettirmeye zorladım. Çağan abi "Gülümsemen gözlerine varmıyor." dediğinde bu gereksiz çabamı da bırakmamla gözlerim doldu. "Ağlaman gerektiğinde ağlamazsan gülmen gereken anı kaçırırsın. Şimdi acın gözlerine yansıyor bırak yaşlarını ama sonra kendini özgür bırakmalısın. Evet acıyı unutamazsın ama onunla yaşamayı öğrenebilirsin. Onun için son kez ağla bu sefer. Hatırla sen her ağladığında ortalığı ayağa kaldırırdı. Ağlamanı sevmezdi. Bunu hepimize yapmayı bırak olur mu?" diye uzun bir açıklama yapınca onu kafamla onayladım ve akmak için direnen yaşlarımı özgür bıraktım. Ne kadar ağladım bilmiyorum ama artık yaşlarım akmaya başlamıştı. Tüm süre zarfında Çağan abi hep yanımda kalıp her bir yaşımı silmişti. Sanırım artık daha rahat hissediyordum ama konuşacak halim yoktu. " Haydi bakalım. Sen banyoya gidip elini yüzüne yıka, üstünü değiştir. Aşağıda bizi bekliyorlar kahvaltı için." dediğinde yine kafamla onaylayıp banyoya yöneldim. İşimi halledip çıktığımda Çağan abi yoktu. Üstüme bir eşofman ve bir tişört geçirdim. Bunlar dün seçtiğim şeylerden birkaçıydı. Ayağıma çorap geçirdiğimde artık hazırdım.
Aşağı indiğimde herkesi yemek masasında beni beklerken buldum. Masaya geçtiğimde sessizlik hakimdi. Sanki herkes bugün hüznümü paylaşıyordu. Önüme bırakılan reçelli ekmekle minik bir tebessüm oluştu yüzümde. Sanırım bugüne özel kahvaltımı tam yapmadan reçelli ekmek yiyebilirdim. "Teşekkür ederim." dedim Barlas abiye. Hiç uyumuş gibi durmuyordu. Sanki tüm gece uyuya kalmış gibiydi. Bana bir gülümseme bahşetti ama hiçte mutlu görünmüyordu. Ellerim istemsizce gözlerinin kenarına gitti. "Gerçekten güldüğünde burası kırışıyor."
Gülümsemesi yüzünde soldu yavaşça. "Üzgünüm bebeğim." dedi iki kelimeydi ama binlerce şey barındırıyordu. "Olma üzgün. Söz verdik iyi olacağız diye. Tamam güzel şeyler yaşayamadık ama yaşayabiliriz ve sen böyle olursan ben nasıl iyi olacağım. Kendini suçlama lütfen. Sen dünyada tanıdığım en iyi babasın." baya konuşkandım şu sıralar. Ama söylediğim her şeyde ciddiydim. "Güzel kızım benim." dediğinde hep olduğu gibi kalbim tekledi.
Sonrasında kahvaltı genel olarak sessiz geçmişti. Sadece bir ara bugün psikologun benim için geleceğini biliyordum. Adını söylemişti ancak şimdi aklımdan tamamen çıkmıştı. Kahvaltından sonra Çağan ve Kağan abi işleri olduğu için çıkmışlardı ama nedensizce hep beraber olalım istiyordum. Ama bu mümkün değildi. Sonuçta işleri güçleri vardı her an bana çocuk bakıcılığı yapamazlardı. En azından Barlas abi yanımdaydı. Karşımda oturmuş elindeki tabletle ilgileniyordu. Bana da televizyondan bir şeyler açmıştı ancak hiç odaklanamıyordum. "Şey..." dememle bakışları bana döndü. "Söyle birtanem."
"Sıkıldım da acaba bahçeye çıkabilir miyim?" dedim izin vermesini umarak. "İzin alma güzelim istediğin zaman çıkabilirsin. Ama bir beş dakikalık işim var beklersen beraber çıkabiliriz." dediğinde rahatladım. Benimle gelmesine ise iki katı rahatladım. Çünkü dışarıda pek çok adam görmüştüm. Bu duruma önceki zamandan alışık olsam da yine de burası çok yeni bir ortamdı her ne kadar eski olsa da. Sessizce beklemeye başladım. Biraz sonra Barlas abi ayaklanınca bende kalktım hemen. Beraber bahçeye çıktığımızda yüzüme çarpan hava yine çok güzel hissettirdi. "Söyle bakalım istediğin bir şey var mı özel olarak?" dedi Barlas abi. "Ne konuda?" dedim bahçeyi keşfe çıkarken. "Az önce ihtiyacın olabilecek birkaç şey daha sipariş verdim. Aslında sana da sor-" derken lafını kestim. "En iyisini yapmışsın. Şuan onlarla ilgilenmek en son istediğim şey." gülümsedi. "Tahmin etmiştim. Neyse işte. Senin için ihtiyacın olan bir şey var mı? Ben aklıma gelen her şeyi sipariş ettim ama illa ki eksikler vardır." dediğinde "Aklıma bir şey gelmiyor ama gelirse söylerim." dedim ve beraber bahçede yürümeye devam ettik. Bahçede kurulu tahta salıncağı görünce gözüm takıldı. Şuan binmeyi çok istiyordum ama söylemek zordu. Yine Barlas abi ben konuşmadan tahmin etti. "Gel seni sallayayım." dediğinde yüzüm heyecanla yüzüne döndü. "Gerçekten mi?" "Gerçekten tabii."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARIM HAYAT
ChickLitÖlüm nasıl bir şeydi? Bu hissettiği boşluk ölümün hissi miydi? Ölmediyse ona ne olmuştu? Neden hiçbir şey hatırlamıyordu? Her anı neden puslu bir gecenin ardına gizlenmişti? Hayat ondan ne istiyordu ya da o hayattan ne bekliyordu? Kurtulmak mı ölme...