Hyunsuk'u bugün okulda göremediği için uzun zaman sonra kendi arkadaş grubuyla takılıyordu. Aralarında geçen konuların hiçbirine araya giren günler nedeniyle aşina değildi bu yüzden bulunduğu ortam onu sıkıyordu.
Yine anlayamadığı bir konudan bahsedildiğinde o, hariç herkes gülmeye başlayınca sıkıntıyla nefesini verdi. Sadece birkaç haftada nasıl olmuşta kaç yıllık arkadaşlarından uzaklaşıp iki aydır tanıdığı birine bu kadar bağlanmıştı anlam veremiyordu. Çevresindeki fazlasıyla aşina olduğu bu yüzler ilk tanıştıkları zamanki kadar yabancıydı şimdi ona.
Etrafta bakışlarını gezdirirken bahçedeki onca kişinin arasında gördüğü tanıdık yüz oturduğu yerden aniden kalkmasına ve masadaki tüm bakışların kendisine çevrilmesine neden olmuştu. "Ne oldu?" diye sordu Junkyu. "Takılın siz." diyerek ayrıldı yanlarından.
Hyunsuk'la ilgisi olan herkese ve her şeye karşı duyuları hassasiyet kazanmış gibiydi. Bir mağazaya girdiğinde dikkatini ilk çeken şeyler mor rengi üzerinde taşıyanlar, telefonuna gelen onlarca bildirimde ilk gözüne takılan onun kullanıcı adı, okulda dikkatini çeken yüzler onun çevresinde olan insanlar oluyordu. Bu liste giderek uzuyordu ve Jihoon hangi ara bu hale geldiğini gerçekten bilmiyordu.
"Bangchan?" Uzun zamandır Hyunsuk'la takıldığı için Bangchan elbette onunla tanışmıştı. Hatta Jihoon yüzünden bir süredir Hyunsuk'la yalnız kalamıyordu. Aralarında ne var bilmese de özel şeyler konuştuklarını Hyunsuk'un gitmesi için yüzüne bakıp aynı zamanda da özür dilediğini ağzını oynatarak söylediği anda anlamıştı.
"Hyunsuk gelmedi." Boş bankta yanına oturdu. "Biliyorum. Neden gelmedi?"
"Az önce mesaj attı uyuyakaldığı için sabahki dersini kaçırmış ve tüm gününü evde geçirmeye karar vermiş. Aslında beyefendinin canı tatil yapmak istemiş de diyebiliriz." Bu dediğine Jihoon hafifçe güldü. Ayıp olmasın diye onun nasıl olduğunu sorup havadan sudan biraz muhabbet ettikten sonra okuldan ayrıldı.Gittiği yer belliydi.
Yarım saatlik metro yolculuğunun ardından fazlasıyla iyi bildiği sokakta önce kendi yaşadığı yerin önünden geçti ve onun evinin önünde durdu. Ailesi evde miydi, evdelerse ondan rahatsız olurlar mıydı dahası Hyunsuk, onun habersiz gelmesinden hoşnut olur muydu bilmiyordu ama yine de zile bastı.
Ekranda kırklı yaşlarının ortalarında tatlı bir kadın belirdi. "Kimsiniz?" Başını hafifçe eğerek selam verdikten sonra "Park Jihoon, Hyunsuk'un arkadaşıyım." dedi. Kadın gülümsedikten sonra ekran karardı ve kapı açıldı.
Demir kapıyı ittirerek içeri girdi ve asansöre bindi. Daha önce sadece bir kez Hyunsuk'un evde unuttuğu telefonu yüzünden apartmana girmişti ama yaşadıkları dairenin önüne gelince içeriye girmeyip kapının önünde onu beklemişti. İlk kez onun evine girecek olmasının verdiği tuhaf bir heyecan sarmıştı bedenini.
Asansörden inip, kapıyı açmış onu bekleyen kadının olduğu dairenin önüne geldi. "Hyunsuk odasında sen de direkt oraya geç istersen. Koridorun sonundaki ikinci oda." Ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdikten sonra direkt olarak kadının bahsettiği odaya ilerledi.
Bayan Choi elbette oğluna, arkadaşının geldiğini haber vermişti ama isimini söylememişti bu yüzden de Hyunsuk, onun Bangchan olduğunu düşünerek odasından çıkmaya gerek duymamıştı.
Jihoon ne olur ne olmaz diye kapıyı birkaç kez tıklattı. "Gel!" E'yi uzatarak söylemesi bile ona sevimli gelirken hafifçe tebessüm etti. Kapıyı yavaşça aralayıp başını içeriye uzattığında mor ve beyaz rengin hakim olduğu odada, beyaz çarşafın üzerine yüz üstü uzanmış önündeki kitabı okuyan Hyunsuk'u görmek kalp ritmini bozmaya yetmişti.
Bedenini tamamen odaya sokup kapıyı kapattı ama oradan ayrılmak yerine kapının kolunu bırakmadan sırtını kapıya yasladı ve onu izlemeye devam etti.
Hyunsuk son cümleyi de okuyup tam yerinde kitaba ara verdiğinden emin olunca bakışlarını odasının kapısına doğru çevirdi ve gördüğü yüz dudaklarının şaşkınlıktan minik bir o şeklini almasına, gözlerininse kocaman açılmasına neden oldu. "Jihoon?"
Adını söyler söylemez yatakta uzanmayı bırakarak doğruldu ve yüzünde saf bir gülümseme belirdi. Jihoon bu gülümsemenin tamamen onun için olduğunu fark ettiğinde kapıya biraz daha yasladı sırtını çünkü her an bayılabilecekmiş gibi hissetmişti.
"Yüzün neden bembeyaz, hasta mısın?" Hyunsuk'un yüzü kısa sürede telaşlı bir hal aldı ve oturduğu yerden hızla kalkarak Jihoon'un tam önüne geldi. Bir elini uzatıp onun ateşine baktı ama beklediğinin aksine Jihoon buz gibiydi.
"İyiyim." Aptal gibi kekelediğinde içinden kendisine sövmeye başladı. Tamam, insan ilişkileri pek iyi değildi ama cidden en ufak heyecanında kekeleyeceği kadar kötü olduğuna inanamıyordu.
"Buz gibisin." Başını hızlı hızlı aşağı yukarı salladı. "Ceketimi almamışım bu yüzden dondum." Hyunsuk'un gözleri kısa bir an onun üzerinde duran deri cekete takıldı ama Jihoon'u bozmak yerine şirince gülümsedi. "Sen geç otur, ben ısınman için kahve yapayım."
Jihoon zorla kapı kolunu bırakıp çalışma masasının önündeki sandalyeye otururken Hyunsuk kapıyı arkasından kapatarak çıktı odadan. O, gittiği anda yavaş yavaş algıları açılan Jihoon üzerindeki ceketi fark ettiğinde sesli bir küfür savurdu.
Oturduğu yerden kalkıp ceketi üzerinden çıkardı ve ceketi Hyunsuk'tan saklamak için Hyunsuk'un giysi dolabına koydu. "Lütfen az önce en az benim kadar aptallaşmış ol ve o şeyi giyindiğimi fark etmemiş ol."
===
@parkji_: o göz kamaştırıcı gülümsemen tarafından büyülendim*
385beğeni♡ 157yorum💭
○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○
sevgili olun artık
*jikjin-treasure
ŞİMDİ OKUDUĞUN
her şey dünyaya ait ben ona aitim, hoonsuk
Fanfictionpark jihoon × choi hyunsuk |#1 treasure| |#1 hoonsuk| |#1 jihoon|