"Yine kapının önünde."
Perdenin arkasından dışarıya bakan annemin dedikleri kalbimi hızlandırmıştı. Gülümsememi bastırmaya çalışırken "Konuşmuyorsunuz değil mi?" diye sordu babam.
"Evet." Aldığı cevaptan memnun bir şekilde televizyondaki programı izlemeye geri döndü. "Bir süre daha çıkma evden." Annem pencerenin önünden ayrılıp salondan çıkarken onu onaylayan mırıltılar çıkardım.
Jihoon, bana her saniye yazmaya devam ediyordu, zile basmaya cesaret edemese de günün belli saatlerinde olurda dışarı çıkarım diye sokakta bekliyordu ve birkaç saatte bir hem sesli hem de görüntülü olarak arıyordu. Hiçbir uğraşına karşılık veremesem de beni gerçekten seviyor olduğunu ve hâlâ pes etmediğini görmek bu boğucu ortamda bile beni mutlu etmeye yetiyordu.
Yüz ifademi sabit tutmaya çalışarak oturduğum koltuktan kalkıp odama ilerledim. Odama ulaşıp kapıyı da arkamdan yavaşça kapatınca kendini göstermek için can çekişen gülümsemem yüzümde belirivermişti.
Akşam yemeğine kadar odamda oyalanıp sosyal medyada gezinmiştim odama geri dönünce ise Jihoon'un yeni şarkı yayınladığını söyleyen telefonumdaki bildirim karşılamıştı beni. Şarkıyı kaç kez dinledim bilmiyorum ama tıpkı ilk dinlediğimde olduğu gibi son dinleyişimde de aynı kısımda yüzümde buruk bir tebessüm belirdi.
"seninle boyanmış zamanın içerisinde bulacağım sana ulaşabileceğim bir şey.*"
Bazen ailemi değil de onu seçseydim ne olurdu diye düşünmeden edemiyordum.
Sanki ailesi anlayışlı insanlarmış gibi onlarda kalmamı söylese de içten içe onun da gergin olduğunu fark ediyordum. En azından benim ailem, Jihoon mevzusu açılmadığı sürece bana eskisi gibi davranıyorlardı.
"Hyunsuk!" Kulaklığımı kenara bırakıp odamdan çıktım. "Efendim anne?" Salona girdiğimde elindeki telefonundan bir şeye bakıyordu. "Az önce teyzen aradı. Ben diyorum ki bir süre onlara kalmaya git. Hem Jaehyuk yurt dışından dönmüş, sıkılmazsın."
Jaehyuk, teyzemin tek çocuğuydu ve üniversiteyi Japonya'da okuduğu için onunla uzun zamandır görüşemiyorduk. "Olabilir." dediğimde gözlerini telefondan ayırıp tek kaşını kaldırdı. "Olabilir değil, olur. Yarın erkenden gidersin." Dudaklarımı birbirine bastırırken başımı salladım. "Çantamı hazırlayayım o zaman." diyerek yanlarından ayrıldım.
Salondan çıktığım sırada babamın "Biz de ev bakmaya başlayalım." dediğini duymuştum. Taşınıyor muyduk? Jaehyuk'u göreceğim için yükselen modum aniden düştü. Taşınmak istemiyordum çünkü burada kalırsak zamanla her şey düzelirmiş gibi geliyordu.
===
Her ne kadar fazla şey almam diye düşünsem de eşyalarımı bir valize zar zor sığdırmıştım. Gerçi ne kadar kalacağım belli değildi belki de az bile almıştım. Dudağımı bükmüş ne yapacağımı düşünürken telefonumun sesi doldurdu odayı. Jihoon arıyordu.
Ona veda etmek istiyordum.
Parmağımla yeşil tuşu kaydırırken odamın kapısını ses çıkarmamaya çalışarak kilitledim. "Jihoon?" Birkaç saniye ses gelmedi. Ben acaba fısıldadığım için duymadı mı, diye düşünürken "Hyunsuk?" diyen heyecanlı ve benimkinin aksine yüksek çıkan sesi kulağımı doldurdu.
"Yarım saat içinde tepeye gelebilir misin?"
"Tabii! Bir sorun yok değil mi?" Arkasını görebilecekmişim gibi kapıya kaydı gözlerim. "Hayır, her şey yolunda." Aramayı sonlandırdıktan sonra üzerimdeki eşofman takımını değiştirmeye gerek duymadan odamdan çıktım.
"Anne, Bangchan'la buluşacağım!" Mutfaktan çıkıp hızlı adımlarla yanıma geldi. "Nereden çıktı birdenbire?" Havalar sıcak olsa da ne olur ne olmaz diye kot ceketimi askıdan alırken "Yarın erkenden gideceğim, şimdi veda etmem en iyisi." dedim. Söylediklerim mantıklı gelmiş olmalı ki bir şey demeden evden çıkışımı izledi.
Sahi Bangchan'a da veda etmeliydim. Jihoon hayatıma girdikten sonra onu çok boşlamıştım. Hızlı adımlarla ilerlerken ona da buluşmak istediğimi söyleyen bir mesaj attım. Jihoon'la ayrıldıktan sonra onun yanına gidecektim.
Uzun zamandır gelmediğimden olsa gerek bozuk toprak yolda yukarı ilerlemeye çalışırken her zamankinden daha çok zorlanmıştım. Son adımımı atıp düzlüğe çıktığımda derin bir nefes aldım.
Jihoon aynı yıkık dökük duvarın önüne oturmuş, başını dizlerine yaslamıştı ve bir bacağını salladığı için bedeni de hafif hafif sallanıyordu. "Jihoon?" Sesimi duyup aniden ayağa kalktığında biraz sendeledi. Yanıma gelip sıkıca sarılınca bu sefer ben de kollarımı beline doladım.
"Her şey yolunda mı?" diye sordu telefonda konuşurken sorun yok, dediğim halde. "Evet." Onunla bir an önce konuşmak istesem de biraz daha sarılmasına izin verdim.
"Sana bir şey diyeceğim." Yüzümü görmek için biraz uzaklaşsa da hâlâ kolları omuzlarıma sarılıydı. "Önce oturalım." dediğimde az önceki oturduğu yere ilerledi.
Ayrılalım diyemezdim, cesaretim yoktu bu yüzden çareyi "Bir süreliğine şehir dışına gitmem gerekiyor." demekte buldum. "Neden?"
"Kuzenim yurt dışından dönmüş onlara kalmaya gideceğim. Uzun zamandır görüşemiyorduk." diye açıklayınca başını salladı. "Biraz kafa da dinlemiş olursun." Senin olduğun parça hariç hayatım sorunsuz ilerliyor diyemedim.
"Ne zaman döneceksin?" Omuzlarımı silkip sağ bileğimi ovaladım. İstemsizce gözlerimi ondan kaçırıyordum. "Bilmem, düşünmedim." Anladığına dair bir şeyler mırıldandı ama cümlesini tam duyamamıştım.
"Aramalarıma neden dönmedin?"
"Evde konuşmak pek mümkün olmuyor, biliyorsun." Yine kafasını sallamakla yetindi. Ne dersem diyeyim kabullenecek gibi gözüküyordu.
"Ne zaman gideceksin?" Gerçeği mi söylemeliydim? "İki gün sonra." Söyleyemezdim. Aniden seni yolcu edeceğim diyerek kapıma dayanabilirdi. Tamam, Jihoon anlayışsız biri değildi ama ortada süresi belli olmayan bir ayrılık varken vereceği tepkilere güvenemiyordum.
"O zaman yarın birlikte vakit geçirelim." Reddetmeliydim çünkü yarın sabah erkenden yola çıkacaktım. "Olur." Reddedemedim.
Artık gitmem gerekiyordu daha Bangchan ile buluşacaktım. Ayağa kalkıp üzerimi silkelerken "Haberleşelim." dedi. Yanıma yaklaşıp tekrar sarıldı. Kafasını biraz geriye çektiğinde uzun zaman sonra öpüşeceğimiz için heyecanlanmıştım ama o, beni yanıltarak yanağıma yöneldi ve dudaklarını bastırarak sıkıca öptü.
Ondan ayrıldıktan sonra birkaç adım atmıştım ki gelmediğini fark edince arkamı döndüm. "Gelmiyor musun?" Ellerini pantolonunun arka ceplerine yerleştirip olduğu yerde hafifçe sallandı. "Burada biraz daha kalacağım." Başımı sallasam da arkamı dönüp gidemedim, gözlerimi gözlerinden ayıramadım.
Şehrin ışıklarını bile yansıtmadığını söylediğim gözleri, galaksideki tüm yıldızları misafir ediyormuşçasına parlıyordu. Jihoon, bana bakarken gülümsüyordu. İstediğim şekilde değişmişti ama ben, onun istediği şekilde kalamamıştım.
"Görüşürüz Hyunsuk."
"Hoşçakal Jihoon."
○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○
jihoon'a dönmen için iki saniyen var @hyunsuk
düzeltirken yanlışlıkla bölümü yayınladım çok korkunçtu
*bling like this-treasure
ŞİMDİ OKUDUĞUN
her şey dünyaya ait ben ona aitim, hoonsuk
Fanfictionpark jihoon × choi hyunsuk |#1 treasure| |#1 hoonsuk| |#1 jihoon|