Uzun zamandır konuşmamamızın verdiği çekingenlikle eskisi gibi uzaktan izliyordum onu. Davranışları beni kırsa da ona sitem edemiyordum. Zaten ona darılmam umrunda olmazdı, ondan uzak kaldığım için acı çeken de yine ben olurdum.
"İyi misin?" diye sordu Bangchan içtiği içeceğin pipetini ağzından çıkarmadan. "Bu sıralar fazla durgunsun." Aramızda birkaç masanın olduğu, çaprazımda kalan masaya kaçamak bir bakış attım istemsizce. Çünkü sorunumun kaynağı orada oturmuş arkadaşlarıyla gülerek sohbet ediyordu.
"İyiyim, sadece birkaç gündür doğru düzgün uyuyamadım." Bu dediğim pek umrunda olmadı ve hafif bir baş sallamayla geçiştirdi beni. Yılda birkaç kez uyku düzenimi bozup video oyunlarına kendimi kaptırdığım için ilk kez duymuyordu bu cümleyi benden.
Bangchan telefonuyla ilgilenmeye başladığında bakışlarım yeniden Jihoon'a kaydı. Karşısında oturan arkadaşına bir şey söylerken gözleri aniden beni buldu ve dudakları hareket etmeyi kesti. Yüzündeki ifade kısa süreliğine durgunlaştı ama arkadaşı elini sallayarak tekrar onun dikkatini çektiğinde birkaç saniye önceki haline dönerek konuşmaya devam etti.
Belki aptal olduğumu düşüneceksiniz ama ona yaklaşamadığım her an-bunun beni kıracağını bilsem bile- keşke beni kullansa da yakınında olabilsem diyorum. Birine bu kadar kapılmam hoş değil o da herkes gibi sıradan bir insan, diye bazen kızıyorum kendime ama hemen sonra Jihoon'un bu dünyadaki en özel insan olduğunu düşünmeden edemiyorum. Hissettiğim bu hoşlantı ya da aşk-ona karşı hislerimin aşk olacak kadar büyük olup olmadığını daha önce hiç düşünmemiştim- onu hayatımın merkezine koymama neden oluyordu. Sanki o dünya, ben de aydım. Pervane olmuştum etrafında.
Düşüncelerimden ayrılıp tekrar onlara daha doğrusu ona odaklandım.
Jihoon normalde ilk kez tanıştığı insanlara karşı mesafelidir, bunu onu izlediğim bir yıllık zaman diliminde fark etmiştim ama kafeye aniden giren ve Jihoon'un, çevresinde daha önce görmediğime emin olduğum kızla el ele sıkışıp tanıştıktan sonra kızın o kadar yer arasından tam olarak onun yanına oturduğunu ve bunun üzerine Jihoon'un oldukça samimi davranarak o kızla konuştuğunu görünce onu yeterince iyi tanımadığımı düşünmüştüm.
"Seojin," Uzun zamandır sessiz olan arkadaşımın sesini duyduğumda başımı zorlukla çevirip ona baktım. "Ne?" Az önce benim gözlerimi kırpmadan izlediğim masaya doğru bakıyordu. "Junkyu'nun kuzeni. Duyduğuma göre Jihoon ile aralarını yapacaklarmış." Yerimde rahatsızca kıpırdandım. "Bunu bana neden anlatıyorsun?" Yönünü tamamen bana çevirip omuzlarını silkti. "Dikkatli dikkatli izlediğini görünce merak ettiğini düşündüm." Tekrar telefonuna yönelince içimdeki merak duygusuna yenik düşüp "Sen nereden öğrendin?" diye sordum.
"Seojin ile ortak birkaç dersimiz var. Hemen önümde oturduğu bir gün arkadaşıyla olan konuşmasını duydum. Kuzeninin arkadaş grubundan birinden hoşlandığını ve Junkyu'dan çocuğa kendisinden bahsetmesini istemiş. Seojin'in ilk kez aralarına girmiş olmasına ve Jihoon'un tavrına bakılırsa," arkasını hafifçe dönüp onlara kısaca baktıktan sonra tekrar bana döndü. "Junkyu'nun konuşması işe yaramış."
Bu konuyla fazla ilgileniyormuş gibi gözükmek istemediğimden öylesine soruyormuş izlenimi verebilmek için başka bir şeyle ilgilenirken -masadaki peçeteliğin yönünü sanki yanlış tarafa bakıyormuş gibi düzeltiyordum- "Peki Seojin'in hoşlandığı kişinin Jihoon olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordum. Bangchan'ın gözleri, bir sağa bir sola çevirdiğim peçetelikle ne yapmak istediğimi anlamamış olacak ki oraya kaymıştı. "Arkadaşı adını sorunca Park Jihoon demişti. Şu peçeteliği rahat bırakır mısın?" Bir eliyle bileğimi diğer eliyle de peçeteliği tutup çekerek parmaklarımı uzaklaştırdı ve havaya kaldırdığı peçeteliği benden uzak olan köşeye, kendi tarafına yerleştirdi. Elini bileğimden çekip telefonundan saati kontrol etti. "Ben derse gidiyorum." Kısa bir el sallamayla ona veda ederken Jihoon'u izlemeye devam ettim.
Gülüşü o kadar güzel ve parlaktı ki hiçbir derdi yok gibi gözüküyordu uzaktan. Onun gülüşüne daldığım sırada başka bir şey çarptı gözüme. Seojin ortamda dönen konuya tıpkı diğer herkes gibi kahkhasıyla eşlik ederken sanki yaptığı en doğal şeymiş ve bunu her zaman yapıyormuş gibi hemen yanında oturan Jihoon'un elinin üstüne elini koydu. Diğer eliyle de masanın kenarını tuttuğundan dolayı gülerken sarsılmamak için bir yerden destek alıyormuş gibi gözüküyordu. Kahkahası dinip yüzünde hafif bir gülümse kaldığında masayı tutan elini çenesinin altına yerleştirdi. Karşısında konuşan kişiyi dinlemeye devam ederken baş parmağıyla Jihoon'un elinin üstünü okşuyordu.
O an fiziksel acıdan daha yoğun bir acı hissettim içimde. Son bir umut belki Jihoon rahatsız olmuştur da elini çeker diye dolmaya başlayan gözlerimi ona çevirdim ama o da aynı dikkatle arkadaşını dinlemeye devam ediyordu. İlk tepkisini görememiştim ama bunun bir önemi var mıydı ki? Zaten rahatsız olsa şu anda böyle durmazdı. Gözlerimi kırptığım anda sol gözümden büyük bir damla düştüğünde onları izlemeyi keserek masadan ayrıldım ve zaten siparişleri alırken ödeme yaptığımız için hiç oyalanmadan kafeden ayrıldım.
○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○○
sıqıntı yok
ŞİMDİ OKUDUĞUN
her şey dünyaya ait ben ona aitim, hoonsuk
Fanfictionpark jihoon × choi hyunsuk |#1 treasure| |#1 hoonsuk| |#1 jihoon|