Huzursuz Konfor

40 6 0
                                    


Vallahi ben okunmayı beklemiyordum; tamam aman aman okunmadım ama okuyanlar var, görüyorum. O yüzden içime içime konuşmak yerine yazmaya devam edeyim dedim, nasıl fikir?

Kaybolmuş hissetmek hakkında üç beş kelam edelim mi? Bunun için öncelikle konfor alanını tanımlayalım.

Rahatlık alanı ya da konfor alanı, insanın kendini bulunduğu durumda her şeyi kolay kontrol edebildiğini düşündüğü ve kendini rahat hissettiği psikolojik evredir.

Benim için bu bölge bir buçuk kişilik Dr. Matress yatağımdan oluşuyor.

İstiyorum ki yatağımla beraber okula gideyim, metrobüse bineyim hatta ve hatta yemekhaneye gideyim. Ay! Hayal ettim de ne komik olurdu insanlar yataklarıyla yaşasalar. Sokakta dolaşan yatakların olduğu bir paralel evrene ışınlanmak isterdim.
Bak dağıttık gene konuyu, hiç uyarmıyorsun.

Ben çocukluktan beri bu alanımı terk etmekte zorlanıyorum. Kaplumbağalar evini sırtında taşır ben ise ruhumda konfor alanımın özlemini taşıyorum.

Hep aynı mekanlara gidiyorum, aynı insanlarla takılıyorum, aynılık bir madde olsa somutlaşmış biçimi bana benzerdi.
Bu yüzden ilişkilerim de zehirleniyor.

İlişki nasıl bitirilir bilmiyorum ki ben!
Bitti diyince biten bir şey olmadığı kesin, bende hiç olmadı yani.

Sanırım kimseye yüzeysel yaklaşamadığımdan, sabun köpüğü ilişkiler yaşayamıyorum.

Keşke yaşasam... Desem yalan olur.

İstemiyorum basit hissetmek. Hayatıma aldığım herkesin manevi olarak sevdiğim bir tarafı olmalı yoksa hayatıma giremez zaten.
Tesadüflere inanmam dememin sebebi bu aslında. Hayatımız tesadüflerden oluşamayacak kadar biricik.

Konfor alanı mevzusu benim en büyük belam. İlişkilerimde bile alıştığım ve güvendiğim birinden ayrılmak benim için işkence gibi.

Eğer sevgim azaldıysa dua etmeye başlıyorum benden ayrılsın diye.
Beni sevdiğini bildiğim birinden nasıl ayrılabilirim ki?!
O kadar bencil olabilenlere özeniyorum doğrusu...

Sonuç olarak bu ayrılmayı becerememe huyum yüzünden emin olmadan kimseyi de almıyorum hayatıma.
Kalbim gerçekten ama gerçekten kırılmadan da ayrılamıyorum.

Ayrılıyorum, karşıdakini üzdüğüm için üzülüp barışıyorum.
Allah beni bu şekilde sınıyor olabilir mi? diye düşünüyorum bazen.

Sonra, konfor alanımdan çıkmaktan korktuğum için yeterince sosyalleşemiyorum. Kendimle o kadar çok eğleniyorum ki biri gelir partimin ortasına s'çar diye geriliyorum.

İnsanın kendiyle çok mutlu olması o kadar da harika bir şey değil arkadaşlar. Tüm şehri tek başına turlayıp Aman! dememek hoş değil.
Aman bana bir arkadaş! demekten bahsediyorum.

Tek çocuk olmanın belası mı bu acaba?

Hayır konfor alanım yüzünden mi böyleyim yoksa yufka gönüllülükten mi anlamıyorum.

Aldatılan insan beddua eder ayrılır. Öz saygını yitirirsen ayrılırsın. Sevgin bittiyse ayrılırsın. Başkasına gönlün kaydıysa ayrılırsın.
Ayrılırsın ayrılmasına da başka bir ilişkiyi sıfırdan inşa etmek çok zor değil mi?

Ya da başka biri seninle samimi bir ilişki kuracak mı?
Yoksa o da eski konfor alanındaki birine mi özlem duyacak?
Ya birbirinizin yeni konfor alanı olamazsanız?

Ya bu dünyada SADECE TEK BİR KONFOR ALANIMIZ VARSA?!

Ya o yaratılan değil denk gelinen bir şeyse?

Toksiklik cetveli olsa keşke. Böyle reklamlarda sudaki kireç oranını ölçen şeyler gibi. Toksiklik oranı kırmızıya dönünce otomatik bitse ilişkiler.

Ya siz bakmayın benim sadece kadın-erkek üzerinden ilerlememe, bu durum arkadaşlıkta da böyle ailede de.

Bazen bazı insanlara "Sıkıcısın!" ya da "Ayy, yeter be içimi şişirdin!" diyememek üzüyor.

Ya da anneme "Anne derdini silkeyim ya, sanki uyuşturucu batağındayım." diyememek de üzüyor.
Hayır evlilik dışı gebelik yaşasam, tozları almamam kadar tepki vermez.
Doğrusu tozları almamama bu kadar tepki veriyorsa adam öldürsem ne tepki verir merak ediyorum.
Ne dersin? Denesem mi?

Konfor alanından nereye geldik gene.

Her neyse ya, ne haliniz varsa görün aman, sizinle mi uğraşıcam!

Atiye-Salla

DENEMEMELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin