Telefonumun alârm sesi ile gözlerimi araladım. Dudağım biraz acıyordu. Yavaşça doğrularak aynaya baktım.Tabii ki dudağımdan önce gözüme çarpan başka bir şey olmuştu.
Boynumdaki dikişi belli, geçmişten bana armağan olarak kalan, bedenimde taşıdığım bu yara.
İstemsizce yutkundum. Görülmeyecek kadar küçük olsa kâfi, ama hiç de öyle değildi.
Boş vermeye çalışarak dudağıma baktım. Şişmiş, fena kızarmıştı. Babamın eli hafif değildi.
Aynaya biraz daha yaklaşarak yakından göz attım. Her an kanayacak gibi duruyordu. Kanamaması için umursamayarak Çisemin yanına gittim.
"Çisem hadi kalk, kahvaltı yapalım." Demem ile sıçrayarak yerinden doğruldu.
Gözlerini ovuşturarak yataktan indi ve lavaboya gitti. Ben de o sırada odadan çıkıp, mutfağa geçtim.
Kahvaltılık ne varsa, iki parça bir şeyler koydum. Daha sonra bana çay, Çisem'e ise süt koyduğumda o çoktan gelmiş sandalyeye kurulmuştu.
Sessiz sedasız yemeğini yemeye başladı. Böyle davranmasından hiç hoşlanmıyordum ama yine de bir şey söyleyemiyordum.
Bir süre sonra ikimizde doyduğumuzda sofrayı toplayarak üzerimizi değiştirdik.
Çisem hazır bir vaziyette bana bakarken gülümseyerek elini tuttum. Son olarak kol çantamı da alarak evden çıktık.
15-20 dakika arası yürüdükten sonra restorana varmıştık. Hemen içeri girdik, Çisem dinlenme odasında uyuyakalmış, ben ise bulaşıkları yıkıyordum.
Melisanın şimdilik işi bittiğinde hızla yanıma gelip bulaşıkları durulamaya başladı.
"Tam olarak nerede oturuyorsun?" Diye sordu. Gülümseyerek konuşmaya başladım.
"Seninle ayrıldığımız yoldan dümdüz gittiğinde sağ tarafa düşüyor." Dedim dudaklarımı düz bir çizgi yaparak.
"Hmm, anladım. Benim evim de köşe başına düşüyor. Fazla uzak değilmişiz." Dedi kıkırdayarak. Etrafa pozitif enerji dağıtan bir kişiliği vardı ve ben bundan asla şikayetçi değildim.
Bir süre sonra bulaşıklar bittiğinde köşedeki masalara bakmaya başladık.
Mutfağa geçtiğimde şefe seslendim. "İki dana banfile, bir karades salatası. Üst kattaki yirmi bir numaralı masanın." Dedim ve tepsiye ön atıştırmalıkları dizdim.Hızla üst kata çıkıp masaya koydum ve güler yüzle tekrar mutfağa geçtim.
Eymen şefin sesi ile o tarafa yöneldim. "Yirmi bir numaralı masanın siparişleri hazır. Tezgâhta." Diyerek tekrar ocağın başına geçti. Yemek yapılan kısımda sadece Eymen şef yoktu tabii ki de. Ama gördüğüm kadarıyle orayı da o yönetirdi.
Tezgâhtan dana banfile ve karides salatasını tepsiye koyarak yürümeye başlamıştım ki, Eymen şefin sesi ile duraksadım.
"Akşam özel misafirlerimiz var, biliyorsun değil mi?" Dediğinde onaylayarak başımı salladım.
"Özel servis yapın ve ne olursa olsun nazik davranın. Asla saygısızlık yapmayın. Bunu herkese teker teker söyledim." Dedi ve salatalıkları hızlı hızlı doğramaya başladı.
"Tamamdır şef." Dedim ve tepsiyi alıp üst kata çıktım. Masaya dizdikten sonra dinlenme odasına geçtim.
Çisem hâlâ mışıl mışıl uyuyordu. Kenara koyduğum hırkamı alarak Çisemin üzerini örttüm.
Burası sıcaktı ama ne olur ne olmaz diye önlemimi alıyordum ben.
Daha sonra odadan çıktım ve tekrar mutfağa girdim. Yorulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRMA SAÇLIM (Düzenleniyor...)
ChickLitAcıyla yere düştüğümde kalkamayacağımı anladım çünkü çok sert vurmuştu. Karnım müthiş bir sancı ile baş başa kalırken bir anda yanıma gelip art arda tekmelerini karnıma savurmaya başladı. Acıdan olsa gerek en ufak bir tepki bile veremiyordum. Daha s...