Feza, gerçek ailesi olan insanlardan sessizliğe kaçıp ağacın üstünde oturuyordu. O sırada Kayra sevgilisi ve sevgilisinin arkadaşlarıyla sahte kimlik gösterip girdikleri barda eğleniyorlardı.
“Kayra hadi sende gel.” Kayra sevgilisi Erkan'ın arkadaşlarıyla daha bugün tanışmasına rağmen çok sıcakkanlı olduklarını düşünürken, Erkan ve arkadaşlarının amacı farklıydı. Kayra masadan kalkıp Ela ile dans ederken, Erkan hızlıca kör noktaya gidip paketleri almıştı. Erkan geri dönünce ufak bir baş işareti ile arkadaşlarına paketleri anladığını anlatmıştı. Daha sonra en kör noktadan tuttuğu masaya gidip hepsinin çantasına paketleri koymuştu. O sırada Kayra masaya gelince Erkan’ın ne yaptığını merak etmişti.
Aslında Kayra güzeldi ama insanlar karşısında fazla tecrübesizdi. Erkan’da bunu kullanarak Kayra'nın hayatına girmişti yıllar önce. Kayra safça bir aşk ile Erkan'a bağlıydı. Erkan'da bunu kullanıp patronunun istediği gibi Barlas ve nişanlısını ayırmıştı. Daha sonrasında patronu ‘Ayrıl artık, işimiz bitti o kızla’ dese de Erkan elinin altında bulunsun diye ara sıra sözlüsü Nihal'den habersiz bu saf kızla görüşüyordu. Bir kaç gün önce Erkan’ın yediği haltları öğrenen Nihal, hiç beklemeden sözü atmıştı. Böylece Erkan’ın tek umudu Ela ile dana eden saf kalmıştı.
Erkan, Kayra’nın o duyduğu aşkı umursamıyordu. Tek umursadı şey Kayra'nın ona sağladığı paraydı. Erkan’ın tek bir pişmanlığı vardı. Kayra, Erkan’ı arayıp ‘Ne yapacağım?’ diye sorunca Erkan kafası bir milyon bir şekilde ‘Gerçek aileni seç.’ demişti. Dili kopsaydı da demeseydi. Şimdi Kayra'da parasız kalmıştı ama bir anda Erkan'ın aklına şeytanca bir fıkır gelmişti. Peki ya Kayra da onun gibi olursa? Böylece Kayra diğer zengin ailesinden para isterdi.
“Erkan ne yapıyorsun sevgilim?” Kayra’nın sorusuyla kısa bir an panik yapsa da aklına gelen fikirle Erkan koltuğa oturmuştu. Kayra'yı belinden tutup hızlıca kulağına çekti. Kayra’nın hafif çığlığı onu rahatsız etse de umursamadı. Hızlıca manipüle etmesi çok kolay olan, sırf patronu istedi diye sevgilisi olduğu esmer kıza baktı ve aklıma gelen şeytanca fikri uygulamaya başladı.
Feza gerçek ailesinin bağırış seslerini duyarken, Kayra'nın duyduğu tek ses kendisini manipüle eden Erkan'ın sesiydi. Feza göğe bakarken, Kayra hayatının geri kalanına yön verecek bir seçim yapıyordu. Feza düşüncelere dalarken, Kayra geri dönüşü olmayan kapkaranlık bir yola giriyordu. Feza onca yaşadıklarıyla mahvolmayıp bir şekilde ayakta durmaya çalışıyorken, Kayra ayakta duran kendi hayatını kendi elleri ile mahvediyordu. Feza ne yapacağını düşünürken, Kayra belki de bir daha asla çıkamayacağı bir bataklığa girmişti.
Feza Eryiğit’den
Hayat, size dur deme fırsatını vermeden tekrar saldıran aç bir hayvandan fazlası değildi. Bu siz ayağa kalktığınız an avına koşan bir aslana benziyordu. Burada önemli olan sürekli yıkılmanız değildi. Burada önemli olan her seferinde bir önceki yıkılışınızdan ders alıp ayağa kalmaktı. Bir çok insan, hatta insanların yüzde doksanı, tekrar ayağa kalkmak yerine düştüğü yerde hiç bir şey yapmadan Tanrı’dan ümit bekler. Ya da kendi ayağa kalkıp direnme korkaklığını gizlemek hayatın zor olduğunu söyler.
Hayat onlar gibi direnmeye değil, benim gibi çığlık atıp duyuramayanlara zordu. Hayat babasının Paris'ten getirdiği elbisesi bol olan kıza değil, hayat benim gibi masumluğunu kanıtlayamayana zordu. Hayat annesi ile pasta yapana değil, benim gibi nedensizce edepsizlikle suçlanan kadınlara zordu. Hayat arkadaşları ile oturup sohbet eden kişiye değil, hayat benim gibi nedensizce nefret beslenen kişilere zordu.
Onlar hiç bir şey yaşamdan isyan ederken, biz sürekli susturuluyorduk. Onların fısıltıları duyulurken, bizim çığlıklarımıza sağır olunuyordu. Bunun en güzel örneği Kayra'ydı. Kayra’yı pek tanımıyordum ama az buçuk biliyordum. Kayra'yı seven bir ailesi vardı ama o başkalarını seçmişti. Herkes Kayra'nın etrafında pervane oluyordu ama o bunu umursuyor gibi değildi.
Daha fazla Kayra'yı yargılamak istemediğim için başka bir şey düşünmeye çalıştım. Tam o sırada ön bahçeden içeri giren Cenk ve Alp'i gördüm. Fazlasıyla arka bahçeye yakın ve sesli konuştukları için onları duyabiliyordum.
“Ya deliricem nereye gider bu kız gecenin köründe? Nasıl cesaret eder buna?” Alp’in sesini duydum. Alp elleri ile saçlarını çekiştirirken Ediz Bey dışarı çıktı.
“O sesindeki yargılayıcı tonu kaldır Alp. Nasıl kafan atınca sen dışarı çıkabiliyorsan o da çıkabilir. Ki senin ilk günkü tavrın, Mert'in en başından beri yaptıkları, bizim sürekli Kayra'yı anmamız ile birlikte yaptığı şey biraz yanlış olsa da normal.” Ediz Bey'in bu çıkışı beklenmedikti. İçeriden gözleri kızarmış Gazel Hanım çıkınca içimden keşke çekirdek olsa dedim.
“Feza'yı buldunuz mu? Neredeymiş?” O an ömrümde ilk defa gerçekten bir annenin şefkate ve merhamete sarılmış sesini duydum. Belki öncesinde bana yanlışlar yaptılar ama o an ilk defa anne sesi duydum gibi gelmişti. Bunun verdiği hisle hızlıca ağlatan aşağı indim. Benim ayağımı yere basmakla pat sesi geldi ve dallar kırıldı. Bu sesle hepsinin bakışı benim tarafımda döndü.
“Öncelikle bilmediğim bir şehirde gecenin bir yarısı gezecek kadar çıldırmadım. Hepinizi meraklandırdığım için özür dilerim ama benim de yaşananlar ve Mert'in ergence de olsa söylediklerinden sonra kendimi dinlemeye, kafamı toplamaya ihtiyacım vardı. Ayrıca gecemizi mahv-" Cümlemi kesen şey Gazel Hanım'ın bana sarsılmadıydı. Muhtemelen Kayra gibi elinden kayıp gittiğimi düşündüğü için sarılmıştı ama ben o an ilk defa bir anne bana sarılıyor gibi hissetmiştim. Bunun tadını çıkarttım.
“Biz gerçekten Mert adına senden özür dileriz Feza.” Gazel Hanım’ın benden ayrılırken kulağıma fısıldadığı cümleyle üzülmüştüm. Bazıları gerçek bir anneye sahip olamıyordu Mert ise sahip olduğu annenin boynunu eğiyordu.
“Gazel Hanım lütfen kendinize ait olmayan suçalar için kimseden bağışlanma dilemeyin. Siz bir şey yapmadınız.” Ben Gazel Hanım’a sözlerimi bitirirken Ediz Bey ve diğerlerinin yüzündeki mahcup ifadeyi gördüm. “Ben bayağı üşüdüm. O yüzden artık içeri geçelim.” Bunu dememle herkesin kafasına dank etti. Hızlıca hepimiz içeri geçtik. Salona girince Mert'i bir fotoğraf çerçevesine bakarken görmeyi beklemiyordum. Mert geldiğimizi fark etse de sustu. Onun bana yaptığını yaptım ve onun suskunluğunu umursamadım. Mutfaktan elimde tepsiyle gelen Gülizar abla, Mert hariç herkese sıcak çikolata dağıttı. Ediz Bey'in boğaz temizleme sesinden sonra Mert bana döndü.
“Feza ben... Yani ben birazcık içmiştim. Bu kadar ileri girmemeliydim. Özü-" Elimi kaldırıp hızlıca sözünü kestim.
“Mert senden özür beklemiyorum. Çünkü özürü değer verilen ve hata yapan kişiler diler. Yani ben sana değer vermediğim için boş yere kendini yorma. Bundan sonra benimle muhatap olma konu kapansın.” Ben bunu söyleyince salonda derin bir yutkunuş sesi geldi. “Ha illa özür dileyeceksen aile üyelerinden dile.” Daha sonra ne olacağını umursamadım. Gazel Hanım ve Ediz Bey’e dönüm. “İzninizle ben odama çıkıyorum. Hepinize iyi geceler.” Cümlemi bitirince hızlıca odama çıktım. Hiç bir şeyi umursamadan yatağa girdim.
Sabah her zamanki gibi erken uyandım. Hızlıca mutfağa aşağı indim, kahvaltılıkları çıkartmıştım ki bir şeyi fark ettim. Bugünü diğer günlerden ayıran tek farkı fark ettim. Bugün kahvaltı hazırlamak zorunda değildim. Bugün biri yemek yapmadın diye bana hakaret etmeyecekti. Bugün erken kalkmadım diye kimse bana baskı yapmayacaktı. Bugün kimse bana ağız açmayacaktı ki. Bana bunu yaşattıkları için bir kez daha Akşahinlere lanet ettim. Düşüncelerle kahvaltılıkları yerine koydum ve odama çıktım. Kapımı kilitleyip hızlıca duş aldım. Üzerime siyah tayt ve siyah usun kollu sweatshirt geçirdim. Tekrar uyuyamayacağımı bildiğim için alt kattaki kütüphaneye gitmeye karar verdim.
Hızlıca aşağı indim. Kahverengi kapıyı aralayınca gördüklerim beni şoka uğrattı. Tüm duvarlarda ve arada bulunan duvara kadar uzanan raflarda kitaplar vardı. Birazcık rafları gezdikten sonra orta raflardan birinde ters duran bir kitap gördüm. Hızlıca kitabı aldım. Kitabın Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna olduğunu gördüm. Kitabımı görmemle kısa bir an tüylerim diken diken oldu.
İki yıl önce
Feza neler yaşayacağından haberiz eve gidiyordu. Bilseydi geceyi dışarda geçirme pahasına eve gitmezdi. Feza yaşayacaklarını bilmeden kulağında Şebnem Ferah şarkısıyla eve geldi. Evde her zamanki gibi kimse yok sanıyordu. Feza hızlıca eve girdi, kapıyı kapatıp odasına geçti. Odasına geçerken elinde sıkı sıkı tuttuğu Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna kitabını koridordaki sehpaya bıraktı. Hızlıca üzerini değiştirecekken duyduğu adım sesiyle kısa bir an dondu. Anında nefesleri hızlanırken soğukkanlı olmaya çalışıyordu. Adım sesleri gitgide yaklaşıyordu. Sonunda şoktan çıkıp kapıyı kilitledi. Kapının arkasındaki kişinin ayakları hemen kapını önünde duruyordu. Bir kaç dakika süren usun bir sessizlik sonucu odanın kapısına sertçe vuruldu. Feza refleksif bir şekilde korkudan çığlık atarken, kapının diğer tarafın erkek gülüş sesi geldi. Bir kaç defa bu olay tekrarlandı. Olayın bir kaç defa tekrarlanması ile her şey kısa bir an sessizliğe gömüldü.
Feza sessizlik gibi görünen ortamda nefesini ve kalbini normal haline getirmeye çalıştı. Sonra hızlıca telefonunu eline aldı tam polisi arayacakken, kapının arkasındaki kişi kapıya yüklendi. Kapı neredeyse kırılacaktı. Feza kısa bir çığlık attı attığı çığlıkla telefonu elinden kaydı. Telefona ulaşmak için yatağın arkasına gitti. Sonra kapıya tekrar yüklenilince, çığlığı bastı. Kulaklarını kapatıp telefonuna almak için geldiği yatağın arkasına çöktü. Bir kaç saniye sonra bir adam sesi duydu.
“ Sana birazcık gerçeklerden bahsedeyim mi küçük kız? Sen de bu kitaptaki Raif Efendi gibisin. Sen de onun gibi hayat seni nereye sürüklerse kabul ediyorsun. Sen de onun gibi suskunsun. Sen de onun kadar korkaksın. Hatta sen ondan çok daha acizsin.” Feza yatağının arkasına çökmüş tanımadığı bir adamdan duyduğu sözlerle zangır zangır titriyordu. “Sen benim kim olduğumu bilmiyorsun ama sana söz sonun tıpkı Raif Efendi'ye benzeyecek. Onun gibi acı ve yalnızlık içinde öleceksin küçük kız. O güne kadar kalan hiç bir şeyden korkma. Çünkü seni yalnızca ben öldürebilirim.” Daha sonra kapının ardından sesi gelen adamın adım sesleri uzaklaştı.
Adam uzaklaşırken Feza yatağın altında bir süre yaşadığı olayın etkisiyle ağladı. Bir kaç saat sonra odasından çıkmaya kadar verdi. Kapıyı acar açmaz kapısının önünde paramparça olan Kürk Mantolu Madonna eserini gördü. Ağlamamak için kafasını yana çevrildiği sırada, duvara bantlarla yapıştırılan kitaptan kesilen kelimelerle oluşturan cümleyi gördü. İlk başta cümleyi okumadan kafasını çevirdi. Hızlanan nefesi ve kalbine normale dönmesi için bir kaç dakika verdi. Feza en sonunda derin nefes aldı ve dualarda yazan cümleyi okudu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEZA (+18)
Genel KurguFeza, yıllarca sessizliğin acı ve lanetli eziyetlerine maruz kalan biridir. Feza yine tek istediği yarasız bir gün geçirmek olan bir sabaha uyanır ve hayatı tepetaklak olur. Yaşanan her şey bir hiç uğrunayken, Feza ne yapacağını bilemez bir halde o...