Medya- Kağan Eryiğit
~~
Ben gözlerim dolu dolu tırnaklarımı koltuğa batırmış bir şekilde siyah ekrana bakarken, bulunduğum odanın ses seviyesi gitgide yükseliyordu. Sesler kulağıma boğuk boğuk gelse de siyah ekrana olan odağımı bozamıyordum. Kafamı çevirip kimseye bakacak halim yoktu.
'Şimdi ne yapacağız? Her şeyin üzerine bir de bu mu eklendi? Başka biri daha ölecek mi? Sen bu olayların neresindensin? Daha 17 yaşına bile girmemiş bir kızdan ne istiyorlar?' Zihnim cevabını bilmediğim onlarca soru sorarken, ben hâlâ siyah ekrana bakıyordum. Derin nefes alıp verirken, ağzımdan tek bir kelime çıkmıyordu. Yalnızca içten içe biraz delirdiğimi biliyordum. Bedenim hâlâ aynı yerde kalsa da zihnim çoktan olası bir senaryo kurdu. Olası senaryodaki ben ayağa kalkıp yan duvarda bulunan cam dolabı yere indirmişti. Ona bu yetememiş olacak ki karşı yan duvara gidip, oradaki tüm evrakları çığlık atarak paramparça etti. Daha sonra ise çalışma masasının üzerindeki her şeyi yere attı. En sonunda nerden aldığını bilmediğim -belki de hayal gücümle oluşturduğum- bir sopa ile televizyonu kırdı. Senaryodaki Feza'nın yaptığı son şey ile irkildim. O ise sanki hiç bir şey yapmamış gibi zihnimin derinliklerine geri göndü. Yüksek sesler hâlâ bulanıkken, ben delirmemek için bir kez daha savaşıyordum.
Ne kadar zihnimdeki Feza'nın yaptığı gibi her yeri yıkmak istesem de ayağa kalkacak gücü kendimde bulamadım. Kendimi fazlasıyla hissetmiyordum. Evet, şu an yıllardır psikolojik şiddet ile başa çıkmış genç kız değil, şu an yaşadıkları aklını durmuş bir genç kız vardı. Ne hissedeceğimi bilmiyordum, ne düşüneceğimi de bilmiyordum. Ne yapacağımı ve nasıl devam edeceğim hakkında en ufak bir fikre sahip değildim. Hiç bir şey bilmiyordum. Hiç bir şey bilmeden ne kadar süre o koltukta, siyah ekrana odaklı bir şekilde oturdum onu da bilmiyordum. Tek bildiğim bir ara biri beni kucağına aldı ve kanlardan arınmış salona indik.
Salona inerken, görüş açım sonunda netleşmeye başladı. Gözüme ilk çarpan şey Ediz Bey ile konuşan Mert'di. Ediz Bey ise Mert'e cevap vermeden halıya bakıyordu. Biraz önceki görüntüyü izlemediği için Mert şanslıydı. O an ikinci defa Mert'i şanslı hissettim. Bakışlarımı biraz sol yana kaydırdığımda elleri ile yüzünü tutan Gazel Hanım'ı gördüm. Beni taşıyan kişi bedenimi içeri taşırken, Gazel Hanım ile göz göze geldik. Gazel Hanım derince yutkunurken, ben ne yapacağımı bilmiyordum. Bu sefer bakışlarımı biraz daha sağ tarafa çevirdim. Masada oturan, gözleri dolu dolu, elinde kalem çeviren Hakan'a baktım. Daha sonra bakışlarım tekrar sol tarafı buldu. Gazel Hanım'ın yanda oturan, kafasını koltuğa yaslamış ve bakışları tavanda olan Alp'i gördüm. Ben koltuğa bırakılırken bakışlarım anlık olarak perdesi açık kocaman camı buldu. Çamdan gördüğüm kadarı ile Cenk ve Kağan sigara içiyorlardı. Beni taşıyan kişinin eksik olan kişi olduğunu ve Barlas olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Barlas ayakta kalırken, herkes bir kaç dakika daha sessiz kaldı. Cenk ve Kağan içeri girdiğinde, Cenk benim yanıma adımladı. Kağan ise ikizinin yanındaki sandalyeye oturdu.
"Bakın ne denir, nasıl devam edilir, niye böyle bir şey yaşadık en ufak bir fikrimiz yok. Polis ve savcılık olayı devraldı. Cesedi taşıyan aracın yanması sonucu komiser oraya gitmek zorunda kaldı ama yarın hepimizin ifadesi alınacak." Kısa bir an derin nefes aldı. "Fazlasıyla korkunç ve vahşi bir şey yaşadık. Yaşanan bu olaydan sonra hepinizin fazlası ile yıprandığını ve psikolojik olarak yara aldığınızı biliyorum." Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi.
"Bence konuşulacak bir şey yok. Çünkü kelimelere bile ağır gelen bir de yaşadık." Hepimizin bakışları sözlerinde haklı olan Barlas'ı buldu. "Hepimizin yarın ki sorgu için gidip dinlenmeye ihtiyacı var. O yüzden yatalım." Barlas sözlerini bitirir bitirmez hızlıca ayağa kalktı. Ben de kalkacaktım ki aceleci bir ses hepimizi durdurdu.
"Durun!" Hepimizin bakışları Gazel Hanım'a dönerken o gözlerimin içine bakarak devam etti. "Bilmeniz gereken önemli bir şey var." Gazel Hanım ayağa kalkıp, orta şahlanın kenarından dolanarak, yanıma geldi. Cenk ise Gazel Hanım gelene kadar destek verircesine elimi tuttu. Gazel Hanım yavaşça beni ayağa kaldırdığında bilinmezlik ile titriyordum. Bir kaç insan tarafından daha hakaretler ve psikolojik şiddete uğramayı kaldıramazdım.
"Ucube"
"Sefil"
"Öğretmenim Feza kendi kendine zarar veriyor. Lütfen sınıfımızdan gitsin."
Zihnimde yankılanan bir çok sesten kurtulup yaşadığım ana geri döndüm. Gazel Hanım ise merhametli bakışlarını üzerinde gezdiriyordu. Bunun bir çeşit izin alma mı yoksa destek verme mı olduğunu anlamadım ama yine de hafifçe kafa salladım. Gazel Hanım ise kollarımdaki kıyafeti yukarı doğru kaldırdı. Kollarım gözükürken Gazel Hanım konuştu. Ne ara katilden buralara geldiğimizi anlamasam da zihnim katil iması ile birlikte kırmızı alarm verdi. Kırmızı alarm veren zihnim hızlıca ana odaklanmaya çalıştı. Gazel Hanım konuşurken aklımda hâlâ daha önce bana söylenenler dönüyordu.
'O niye hâlâ bizim sınıfta?'
'Merak etmeyin onum gibi biri daha fazla bizim ile aynı sınıfta okumasın diye anneme haber verdim. Annem yarın okula gelir ve ondan kurtuluruz.'
'Seninle oyun oynamak istemiyoruz.'
'Pembe topuma kendine zarar verdiğim kötü ellerin ile dokuma.'
'Annem seninle konuşmamam gerektiğini söyledi.'
'Lütfen kendine yaptığın gibi bana zarar verme.'
"...Feza'yı getirdiklerinde Cenk onu odaya taşıdı. Ben de sıcak bir duşun ona iyi geleceğini düşündüm. Ve şu an sizin de gördüğünüz kızarıklıklar ve morarmalar ile karşılaştım." Gazel Hanım'ın sözünü kesen şey Mert'in sesiydi.
"Ha bir de mazoşist yani." Mert'e sinirle baktım ve Gazel Hanım'a fırsat vermeden hızlıca konuştum.
"Ha bir de beyinsizsin yani." Benim sözlerim ile Mert sinirlendi. Ben ise onun sinirini umursamadan konuştum. "Özellikle bu sözlerim sana gelsin Bay Beyinsiz. Kolumda gördüğünüz bu izlerin bir çoğu el izi ve el izleri bana ait olamayacak kadar büyük." Ne kadar sinirle olaya girsem de şimdi anlatacaklarımın büyüklüğünü biliyordum. Kısa bir an derince nefeslendim. "Bakın bunu size bir defa söyleyeceğim. İnanıp inanmamak sizin tercihiniz. Sizden tek ricam inanmıyorsanız susun çünkü son yaşananlarla birlikte artık eskisi kadar hakarete ve psikolojik baskıya dayanıklı değilim." Gözlerim dolarken regl tarihimin yaklaştığını fark ettim. Aklıma nedensizce gelen bu şeyi geri plana attım ve tekrar dudaklarımdan kelimelerin dökülmesine izin verdim. "Ben o evde yıllardır bir türlü kanıtlayamadığım şeyler yaşıyorum. Bir çok kez polise gittim, bir çok kez o evden kurtulmayı denedim ama olmadı." Kısa bir an anılar denizi beni boğmak istese de buna izin vermedim.
'Hadi yapabilirsin. Belki bu sefer diğerlerinden farklı olur ve onlar sana inanırlar.' İç sesimin çaresiz sesi ile kısa bir nefes daha çektim içime. Gözlerimi kapatıp konuşmaya devam ettim.
"Ben yıllardır o evde acı çekiyorum. Ben o-o evde bir çok ha-hakarete ve ş-şiddete maruz bırakıldım." Gözlerim kapalı titreyen sesimle birlikte derin nefes aldım. "Bakın sizden tek ricam var. Eğer sizde diğerleri gibi bana inanmıyorsanız lütfen bana işitmek istemediğim cümleler kurmayın." Gözlerimi açtığımda her zamanki bana yalanlayan bakışlarla karşılaşmadım. Bakışlarında ne olduğuna fırsat vermeden konuşmaya devam ettim. "Bu arada eğer sözlerime inanmayan varsa, ki bazılarınızdan beklerim. Lütfen üşenmesin ve polise gidip oluşturduğum şikayet dosyalarına baksın. Ya da okul kayıtlarını incelesin ve bazı günler okulda kaldığımı görsün. Bu da yetmezse bir kaç kez baş vurduğum ama her seferinde nedenini bilmediğim bir şekilde reddedildiğim Kadın Sığınma Evi ile görüşsün." Kısa bir an durdum. "Bu arada şu kısmın özellikle altını çiziyorum. Eğer bu sözleri sizin bana acımanız ve merhametinize dokumak için söylediğimi düşünen varsa lütfen o kişi benimle muhatap olmasın."
"O zaman Kayra da mı şiddet görüyor?" Mert'in benim bu anımda bile Kayra'yı anması... Kısaca bir nefes aldım ve ona dönüp devam ettim.
"Dürüst olmak gerekirse bence böyle bir şey yapmayacaklar. Onlar fazlasıyla parayı severler. Muhtemelen bir zaman sonra Kayra'yı kullanarak sizden para almak için Kayra'ya iyi davranıyorlardır." Sözlerim bitince ne yapacağımı bilemediğim bir kaç saniye geçirdim. Salon çıkışına yönelecekken bedenime sarılan kollar ile durdum. Gazel Hanım bana sarılırken, göz yaşları kıyafeti ıslatıyordu.
"Ben inanıyorum ve özür dilerim." Gazel Hanım'ın sesi ile birlikte biraz önce ağlamamışım gibi tekrar ağladım.
'Bize inandılar. 3. Defa biri bize inandı. Umarım o da diğer ikisi gibi bizi bırakmaz.' İçimdeki küçük Feza konuşurken Gazel Hanım beni odaya yönlendirdi. Benim odama geldiğimizde Gazel Hanım ve ben hâlâ ağlıyorduk o beni dizlerine yatırdı.
"Biliyor musunuz Gazel Hanım şu an ilk defa annem varmış gibi geliyor." Benim sözlerim ile Gazel Hanım dana çok ağladı. Ben yaşadığım onca acıdan sonra ilk defa hissettiğim şeyin tadını çıkarttım. Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum ama bir ara ağlayarak uykuya daldım. Saçıma değen eller ile uykudan uyandım. Kısa bir an etrafıma baktım Gazel Hanım yoktu. Daha sonra bakışlarımı odamın açık penceresinden gelen ay ışığıyla kim olduğunu anladığım adama çevirdim. Ediz Bey'in gözlerinden süzülen yaşları gördüğümde ne yapacağımı bilemedim.
"Ben özür dilerim ve üzgünüm." Uyandırdığı için mi yoksa olanlar için mi olduğunu yeni uyanmış zihnim anlamadı.
"Siz bir şey yapmazdınız özür dilemeyin. Ayrıca üzülmeyin. Ben bu eve geldiğimden beri sizinle pek vakit geçirmedik. Ama ben o kadar babasızlık çektim ki bu eve geldiğimden beri bana nötr davranan sizinle birlikte biraz olsun babam varmış gibi geldi." Benim söylediğim şey ile gözlerinde bir kaç damla daha yaş aktı. " Ben o kadar yalnız kaldım ki bu eve geldiğimden beri içten içe artık yalnız değilmişim gibi hissediyorum. Teşekkür ederim." Yaşadığım onlarca berbat şeyden sonra bana nötr davranan birini iyi sayacak hâlâ gelmiştim. Daha sonra kendimi inatla beni çeken uykunun kollarına bıraktım.
Biri yine saçımı okşuyordu. Hiç saçım okşanmadığı için çaktırmamaya çalışıp bunun keyfini çıkartıyordum.
"Mavi Boncuk kalkman gerekiyor." Hakan'ın sesi ile birlikte gözlerini açtım. Gözlerimde hissettiğim ağrı ile kısa ve acı bir inleme koptu dudaklarımdan. O kadar ağlayınca normaldi. Aradan geçen bir iki dakika sonra ağrı azaldı. Tekrar gözlerimi atladığımda karşımda gözleri doldu dolu bana bakan Hakan ile şaşırdım. Evet, bu eve geldiği günden beri Hakan'ın duygusal bir yapısı olduğunu biliyordum ama bunu beklemiyordum. Ben kollarımdan destek alıp sırtımı soğuk yatak başlığına dayadım. Hakan ise anlamadığım bir sürü şey sayılıyordu.
"Ben gerçekten özür" Kısa bir hıçkırık ve sözlerine devam etti. "dilerim. Ben" bir kez daha hıçkırdı. Tekrar devam edecekken dur anlamında elimi kaldırdım.
"Hakan ben size bunu bana ağlayın, benden özürler dileyin diye söylemedim. Madem ortada bir katil var daha fazla kopmayalım diye söyledim." Ben sert bir sesle cümlemi bitirince Hakan'ın bunu beklemediği çok acıktı.
'Yalancı. Aslında içten içe bir ailen olmasını istiyorsun.' İç sese kayıtsız kaldım. Yataktan ayaklarımı aşağı sarkıttım. Soğuk zemin ile kısa bir an titredim. Hızlıca kıyafetleri aldım, lavaboya gattım ve işlerimi hallettim. Ellerimi yıkarken aynada gördüğüm gözlerim ile birlikte aklıma dün yaşananlar geldi. Bir kez daha vücudum titreyerek ürperdi. Aklıma yerdeki kanlı ceset geldikçe bir el boğazımı sıkıyor gibi geliyordu. Ve duvarda yazan o yazı... 'Özür dilerim...' Aklıma yazıdan akan kanlar geldikçe daha çok bozuluyormuş gibi hissettim. Hızlıca banyodan kendimi dışarı attım. Hızlıca yatağın yanında duran komodinin üzerindeki ilacı elime aldım. Hızlıca komodinin üzerindeki aldım. Surahideki suyun bir kısmını bardağa boşaltırken, derin nefesler alıyordum. Su ile birlikte ilacı içtikten sonra kendi kendime konuşmaya engel olamadım.
"Düşünme, düşünme." Kendi kendimi sakinleştirme çabasına girerken, yan tarafta hissettiğim nefes sesi ile durum. Hızlıca o yöne döndüğümde Barlas ile karşılaştım. Karşımda gözleri kızarmış ve ellerinin üstü soyulmuş bir Barlas beklemiyordum. Ben şaşırırken o ise gözlerini elindeki ilaca dikmişti. Ben ilacı komodine bırakınca, Barlas bana doğru bir adım attı. Tereddütlü adımı sonrası sol eli yavaşça havaya kalktı. Kısa bir an eli havada kaldı. Daha sonra elini indirdi ve aramızdaki bakışmayı keserek arkasını döndü. O odamdan çıkarken ben ardından hafif aralık bıraktığı kapıya bakıyordum. Kısa bir an kendime şaşırmak için zaman tanıdım. Daha sonra ise onun aralık bıraktığı kapıdan koridora çıktım. Koridorda bir elinde sigarası diğer elinde çakmağı olan Mert ile karşılaşmayı beklemiyordum. Hafifçe omuz silkip merdivenlerden aşağı indim.
"Feza" Mert'in seslenmesiyle kısa bir an durdum. Daha sonra arkamı dönerek, Mert ile göz göze geldim. "Ben şey... yani..." Mert saçmalarken kısa bir an ofladım.
"Mert anlıyorum dün duydukların seni biraz duygusallaştırdı ama benim senin sahte duygusallaşmana ihtiyacım yok. Şu an tek istediğim şey dün işkence çekerek ölen adamın katilini bulmak ve olayın benimle ilgisini çözmek." Mert'e ağız açma hakkı vermeden ona arkamı döndüm ve merdivenlerden inmeye başladım. Salona geldiğimde bu sefer her zamankinin aksine yemek masası ile salon arasındaki kapının kapalı tutulduğunu gördüm.
"...yok. Yusuf halledecek. Bu arada yemekten sonra emniyet müdürlüğüne gidip ifade vermemiz lazım." Barlas'ın sesi ile birlikte Cenk'in yanındaki sandalyeye oturdum. Herkesin bakışları kısa bir an beni buldu. Ben ise hiçbirini umursamadan küçük bir ekmek parçası kopardım. Yağa uzanmaya çalışırken bıçak elimden alındı. Kağan elimdeki ekmeği de alıp, ekmeğin üzerine yağ ve bal sürerek bana verdi.
'Tamam kabul bu kadar çabuk bir değişim beklemiyordum.' Evet, iç ses haklısın. Kısa bir nefes alıp konuştum.
"Bakın bunu bir defa söyleyeceğim. Ben dün geceki konuşmayı bana acıyın ve bana olan davranışlarınızı değiştirin diye yapmadım. Zira hepiniz bu konuşma yapılmadan önceki tavırlarınız kadarsınız." Benim sözlerim ile birlikte masa kısa bir sessizlik kasveti içine girdi. Masayı ağlamaya benzer bir ses doldurdu.
"Ben s-size de-dedim. Bi-bizi af-affet-affetmez ded-dedim." Herkesin bakışları Hakan'ı bulurken, o kimseyi umursamadan burunu çekti.
"Feza, biz senin böyle şeyler yaşayacağını bilemezdik. Ama sonuçta kim bilebildi ki?" Hızlıca ilk geldiğim gün Kayra'nın adını anarak yemeğimi zehir eden, şimdi ise ekmeğimi hazırlayan Kağan'ın sözünü kestim.
"Sen bir günde kaç kadının ya da kaç genç kızın ailesi tarafından şiddete maruz bırakıldığını biliyor musun?" Benim buz sesim ile masadaki herkes gerildi. "Ya da senin gibi iyi bir ailede büyüyen biri için zor oldu biraz bu soru. Hemen soruyu değiştireyim. Sence ben neden ilk geldiğim gün size şiddet gördüğümü söylemedim?" Kısa bir an durdum o ise pişmanca bana bakıyordu. "Sen cevap verme ben söyleyeyim. Çünkü Türkiye'deki bir çok kız bunu söyleyince 'ergen' ya da 'ucube' deniyor. Herkes o kız ölünce vah ediyor. Ben ne olursa olsun diye bir çok kez masumluğumu kanıtlamaya çalıştım. Ama tüm kapılar yüzüme kapandı. Hatta bir keresinde matematik öğretmenime şiddet gördüğümü söylemiştim. Sonrası biraz ağırdı." Kısa bir an mazinin ağırlığı ile durdum. "Yani anlayacağınız ben ve benim gibi bir çok insan göz göre göre yanıyor. Kimse bunun için kılını kıpırdatmıyor. Daha sonra ise sosyal platformlarda şiddetin kötü olduğunu savunuyorlar." Sözlerimi bitirdiğimde iştah filan kalmamıştı. Ben masadan kalkacakken duyduğum sesle durdum.
"Devem et." Alp'in sesi ile tekrar masaya oturdum.
"Ben öyle söyleyince o beni evine götürmüştü. Aradan bir iki saat geçti. Ben kurtuldum diye sevindim tabi, beni kurtardığı için kadına teşekkürler yağdırıyorum. Daha sonra kapı çaldı. Kapıyı benim açmamı istedi. Ben de beni kurtaran kadının isteğini geri çeviremedim. Gittim heyecan ile kapıya koştum. Kapıyı bir açtım karşımda onlar. Öğretmenim beni bir odaya gönderip onlara psikolojimin bozulduğunu ve kendime zarar verdiğimi söyledi. Neyse bir şekilde eve gittik. O kapı kapanınca nasıl titrediğimi hatırlıyorum. Eve gidince yine kollarımdan sıkmışlar. Orada bir sürü kelime söylendi. En son yere itilince parmağımı kırdım. Tabi başkaları bana yaptıklarını anmamasın diye hemen endişeli taklidi yaparak beni hastaneye götürürler. Artık oradaki doktora ne söyleşilerde kimse bana ne olduğunu sormadı. Ben bir şey söylemeye çalışınca Akşahinler tarafından sözlerim kesildi." Sözlerim bitince ayağa kalktım ve kendimi dışarı attım.
"Sen neler yaşamışsın da dünya sana lâl ve sağır olmuş" Cenk'in sesi ile bir kez daha gözlerim doldu. O ise gelip bana sarıldı. Bir süre sarılı kaldıktan sonra diğerlerinin çıktığını gördük ve ayrıldık.
"Feza içini rahatlatır mı bilmem ama o kişiler hakkında dava açıldı. Senin bir ara polis merkezine götürdüğün ses kayıtı tekrar incelenecek." Barlas'ın sesi ile birlikte yüzümde hüzünlü bir gülümseme belirdi. Cenk beni kolumdan tutup arabaya bindirdi. Diğerleri ise farklı arabalara dağıldı.
Aradan geçen süre sonra emniyet müdürlüğüne gelmiştik. Komiser Afşin Eren ilk benim girmem gerektiği söyledi. Kısa bir an sonra kendimi loş bir odada buldum. O içeri girdiğinde ben hâlâ oturuyordum.
"Öncelikle yaşanan bu olaydan büyük bir psikolojik hasar aldığının farkındayız. O yüzden hızlıca bir kaç soru sorup bitirmeye çalışacağız." Kısa bir an durdu ve önüme bir adam resmi koydu. "Bu adamı tanıyor musun?" Adamı incelediğimde kırklı yaşlarda esmer biriydi.
"Hayır tanımıyorum. Daha önce görmedim." Benim sorum ile birlikte komiser kısa bir not aldı. Daha sonra hastaneden geldiğim gün gördüğüm kağıdı gösterdi.
"Bunu ben hastanedeyken beni kontrol eden doktor düşürdü. Geri verecektim ama üzerinde adım yazılınca vaz geçtim. Kağıdı ilk Mert açtı ama anlamadı. Daha sonra ben baktım." Sol işret parmağımı resmin üzerine koydum. "Bu benim küçüklüğüm." Daha sonra işaret parmağımı yazıya getirdim. "Bu ise hastanede kaldığım gece Kağan ile aramızda geçen bir çizgi filme gönderme. Komiser o konuşma geçtiğinde odada kimse yoktu." Benim sözlerim ile kasları çatıldı. Elindeki deftere not aldı.
"Peki ya kozalaklar onun anlamı ne?"
"Biz o olaydan saatler önce biri ile ormanlık alandaydık. Bir anda üzerimize kozalaklar atılmaya başladı." Komiser tekrar not aldı.
"Peki neden duvara ölen adamın kanı ile özür dilerim yazıldığı hakkında bir fikrin var mı?" Kısa bir an aklıma o görüntü tekrar düşünce, istemsizce titredim.
"Bilmiyorum." Kafa sallayıp ayağa kalktı.
"O kişinin adını, soy adını ve iletişim bilgileri almamız gerek."
"Uzay'ın bilgilerini Mert'e sorun." İlk başta kaşlarını çatsa da sustu.
"Feza" Adımı seslenmesiyle komisere döndüm. "Merek etme o psikopati yakalayacağız sen de rahatça hayatını yaşayacaksın." Bunu söyleyen komisere alayca güldüm.
"Mesleğe dün başlamışsınız gibi konuşmayın komiser. Bu gibi olaylarda genelde erkekler üzülmüş numarası yapar, kadınlar ölür." Benim acımasız sözlerim ile birlikte o ağzını aralasa da ben hızlıca oradan uzaklaştım. Koridordaki Cenk, Alp ve Ediz Bey'in gördüm. Onların yanında rahatça duygularımı yansıyamayacağım için kısa bir nefes alıp adımlarımı çıkışa yönlendirdim. Boş bir banka oturdum. Ellerim saçlarımı bulurken, içten içe duygular patlaması yaşıyordum.
"Feza" Duyduğum ses ile kafamı kaldırdım. Uzay'ı görmemle gözlerim doldu. O yanıma oturunca hızlıca konuştum.
"Özür dilerim. Benimle daha dün tanıştın ve şimdi karakoldasın." Bu kadar duygusal olmanın tek açıklaması regl tarihimin çok yaklaşmasıydı.
'Hayır, yalnızca her şey ağır geldi ve sen aklını kaybetmemek için yıllardır bastırdığın duygusal yönünü açığa çıkardın. Kendini kasma delirmen için gerkeli olan bu.' İç sesim konuşurken Uzay bana sarılmıştı.
Yazardan
Feza ve Uzay birbirine sarılırken, kendine siyahın gerçek ve vahşi grisi diyen kişi arabanın içinden onlara bakıyordu. Herkesin duygusal gördüğü bu resme o da üzülüyordu. Ama Gri'nin üzülme nedeni o resmin yakın zamanda kendisi tarafından parçalayacak olması ve yaralar açacak olmasıydı. Gri, arabanın içinde yavaşça kahkaha atıyordu. Basıp gitmesine önce Özdemir Asaf'ın bir sözünü söyledi.
"Bütün renkler yavaş yavaş kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler."~~
Sizce bölüm nasıldı?Bölümde en çok sevdiğiniz yer neresiydi?
Bölümde en çok sinirlendiğiniz yer neresiydi?
Bölümde en çok üzüldüğünüz yer neresiydi?
Hangi Eryiğit'in ağzından okumak istersiniz?
Sizce Beyaz Adam kim?
Sizce Gri kim?
Sizce Gri son cümleyi söylerken ne ima etti?
Sizce başka cinayetler işenir mi?
Sizce başka cinayet işlenirse sıradaki kişi kim olur?
Karakterler nasıldı?
Feza?
Cenk?
Gazel?
Ediz?
Mert?
Alp?
Kağan?
Hakan?
Barlas?
Uzay?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEZA (+18)
Genel KurguFeza, yıllarca sessizliğin acı ve lanetli eziyetlerine maruz kalan biridir. Feza yine tek istediği yarasız bir gün geçirmek olan bir sabaha uyanır ve hayatı tepetaklak olur. Yaşanan her şey bir hiç uğrunayken, Feza ne yapacağını bilemez bir halde o...