Kilise dönüşü Cordelia'nın ağzını bıçak açmamıştı. Büyük umutlarla koşa koşa Pedere gitmiş ancak yediği azarlar umutlarını teker teker söndürmüştü. Uzun süre kiliseye uğramadığı için yediği azarı hak ettiğini düşünüyordu fakat Peder eşine karşı görevlerini yerine getirmediği takdirde çok büyük günaha gireceğini tekrarladıkça Cordelia'nın kalbini karalar bağlamıştı. Cordelia dayanamayıp Brandon ve Beatris olayını anlattığında Peder derin sesiyle ekşi bir şeyler çiğniyormuş gibi konuşmaya başlamıştı.
''Madem bu olayın sizi engellediğini düşünüyorsunuz kızım neden evlendiniz o zaman? Evlendiğiniz an Tanrının huzurunda onu sevip yanında olacağınıza dair ettiğiniz yemini unuttunuz mu yoksa?'' Cordelia bu sözleri sessizlik içinde dinlemişti. Evet, Peder haklıydı bir anlamda. Cordelia içi yansa da Brandon'u sevmeye devam etmişti. Genç adam peşinden koşup ona aşkını haykırmıştı. Lakin Cordelia'nın gururu kırılmaya başlarken Brandon kendini çekmişti ve Cordelia açıkçası korkuyordu. Sevdiği adama yaklaştığında ondan aynı karşılığı alamayacağından korkuyordu. Brandon'un ondan vazgeçmiş olmasından korkuyordu. Her şey için geç kaldığından korkuyordu. Kısacası Cordelia çok fazla korkuyordu.
Cordelia'nın dönüşünü bekleyen Brandon salonu arşınlamakla meşguldü. Deli kadın bu kadar geciktiğine göre doğduğu günden bu yana işlediği günahları çıkartıyor olmalıydı. Brandon bu düşünceyle kahkahalara boğulup kendini rahat koltuğun üstüne bıraktı. Sevgili eşinin delişmen halleri bir bir aklına geliyor ve Cordelia'nın Pedere bunları anlatırken ki yüz ifadesi gözünün önüne geliyordu. Utangaçlığın verdiği kızarıklık yanaklarına yayılmış ve o güzel gözleri kısılmış olmalıydı. Farkında olmadan dudaklarını ısırıp onları kıpkırmızı yaptığına emindi Brandon. Sanki yeterince kırmızı değilmiş gibi... Gülen yüzü yavaş yavaş yok olan Brandon arzu yavaşça damarlarına yayılırken çaresizce yutkunmaya çalıştı. Lanet olsun uzun zamandır rahatlayamamıştı. Cordelia'dan başkasına dokunamazken bunu nasıl başaracaktı ki? Yeni yetme olduğu zamanlarda bile kendi kendine rahatlatmasına gerek kalmamıştı çünkü kadınlar sürekli kollarına atılır olurdu. Her bir parçası Cordelia'nın ismini haykırırken yanındaki yastığı kafasına bastırıp düşüncelerini boğmayı umut etti.
Cordelia eve dönüş yolunda kendisine refakat eden Mary'i inceliyor ve genç kızın solgun hali içine dokunuyordu. Eğer Mary bu kadar üzgün gözükmese Cordelia bir şekilde kendi yükünü ona anlatırdı. Bunun ayıp kaçacağı umurunda olmazdı. Sosyeteye göre zaten nefes almak dışında hemen hemen her şey ayıptı. Cordelia bu konu canını sıkmış gibi saçlarını dağıttı. Kimse kendisine kınayan bakışlarla bakmazken hareket etmeye alışıktı. Kendisine kalsa bundan sonra da yine bildiği gibi devam ederdi fakat Brandon'a karşı olan sorumluluğu onun arkasından konuşulacak malzeme verme düşüncesini kapsamıyordu. Brandon aklına gelince elinde olmadan dudağını ısırdı. Genç adamın kendine has olan kokusunu içine çekerken kolları arasında kalp atışlarını dinlemeyi özlemişti. Belki de eve gittiğinde Brandon'a ufak bir adım atmalıydı. Küçük bir kaçamaktan kimse zarar görmezdi. Cordelia bu düşünceyle sırıtıp adımlarını hızlandırdı.
Kapı tıklatılıp sadık kahyasının sesini duyduğunda Brandon hala yastığa kafasını gömmüş vaziyetteydi. Huysuz bir sesle ona içeri gelmesini söyledikten sonra bıkkın gözlerle tavana incelemeye başladı. Huzur içinde kendisine küfretmelerine bile izin verilmeyecek miydi? Thomas'ın karşısında beklediğini gördüğünde kafasını eğip ona baktı. Ne söyleyecekse bir an önce söyleyip Brandon'u pişmanlıklarıyla baş başa bıraksa iyi olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beklenmeden Gelen
Historical FictionBir tarafta ailesinin ölümünden sonra kendini İngiltere'ye giden bir gemide bulan ve yalnızlığı kemiklerine kadar hisseden Amerikalı zengin güzel Cordelia Shaw... Diğer tarafta çapkınlığıyla sosyetede nam salmış bir şeytan kadar yakışıklı Eglinton D...