Cordelia elindeki kitaba boş bakışlarla bakarken bir yandan da Leydi Lancaster ve oğlu Lord Richard'a nasıl laf anlatacağını düşünmeye çalışıyordu. Yaklaşık bir aydır beraber geçirdikleri günlerde Lancaster ailesi ona çok iyi davranmış, yaşadıklarını unutmasını sağlamaya çalışmışlardı. Onlara minnettardı fakat Cordelia bunun yararsız olduğunu biliyordu. Gündüzleri koşuşturmaya geçiyor olabilirdi ama gece başını yastığa koyduğunda tüm anıları geri geliyordu. Anılarının yanında acıları da...
Düşünceleri başka yönlere kayınca Cordelia dolan gözlerini kırpıştırdı. Ağlamak istemiyordu. Sadece Leydi Lancaster'ı üzmemek için değil, kendisini de acı denizinin içinde boğmamak için... Leydi Lancaster kendisine kızı gibi davranıyordu. Çok iyi ve tatlı bir bayandı. Cordelia ona hemen bağlanmıştı. Özlediği annesini hatırlatıyordu Leydi Lancaster ona. Lord Richard ise bayağı ilgiliydi. Cordelia başta Brandon'a inat onunla evlenmeyi düşünmüştü fakat uzun süren sohbetlerden sonra bu fikri geldiği gibi gitmişti. Lancaster Dükü iyi biriydi, yakışıklıydı, esprili, kültürlü ve sıcakkanlıydı. Fakat Cordelia ona sadece bir ağabeye duyulabilecek hisler besliyordu. Ve Cordelia emindi ki Lord Richard da kendisine kız kardeş gözüyle bakıyordu.
'Şekerim kitap okumak istemiyorsan neden kendini zorluyorsun?' Cordelia gelen sesle düşüncelerinden sıyrılarak kendisine göz kırpan Leydi Lancaster'a baktı. Ah bu kadını gerçekten çok seviyordu.
'Leydim Amerika'ya geri dönmem konusunu tekrar konuşmak istiyordum.' Cordelia'nın sesi cümlesinin sonuna doğru duyulmaz olmuştu. Tanrı yardımcısı olsun bu tatlı kadın onu bırakmak istemiyordu. Durumunu nasıl anlatabilirdi ki? Burada daha fazla kalamazdı.
Son günlerde Cordelia'nın rüyalarına küçük bir melek girer olmuştu. Kalbini kıran adamın kopyası olan küçücük bir erkek çocuğu... Cordelia ilk rüyasında bunu kafasına pek takmamıştı fakat son üç gündür küçük melek hep rüyalarındaydı. İçi içine sığmazken rüyalarının ona bir şey anlatmaya çalıştığını biliyordu. Bundan sonraki hayatında yalnız kalacağını düşünmüşken Tanrı ona bir mucize bahşetmiş, dünyada en sevdiği kişinin bebeğini içine yerleştirmişti. Bundan kimseye bahsetmemişti elbette. Hem ne diyebilirdi ki? Bebeği olacaksa bile bunun anlaşılması için zamana ihtiyaç vardı. Fakat Cordelia bundan emindi. Bu yüzden gitmeliydi ya zaten...
Koridordan bağrışma sesleri gelince Cordelia düşüncelerinden sıyrıldı. Bu evde bu kadar yüksek sesler duymaya alışık değildi. Endişeli bir şekilde Leydi Lancaster'a baktığında onun da kendisi gibi şaşkın ve endişeli olduğunu gördü. Cordelia ağzını açıp neler olduğunu sormak üzereyken kapı büyük bir hızla açılıp duvara çarpınca yerinden sıçradı. Yüreği ağzına gelmişti ve bunun nedeni ise Brandon'ın geldiğini düşünmesiydi. Titreyen ellerini yumruk yapıp kapıda duran kişiye baktı dikkatlice ve tüm endişesi geçip yerini hayrete bıraktı.
'Lord Rudland?'
'Sana evimden def olmanı söylemedim mi sana Rudland. Elimden bir kaza çıkmadan git artık.'
'Evinize meraklı değilim Düküm. Benim için çok değerli olan birisine söz verdiğimden Leydi Shaw ile konuşmam lazım. Kralın kendisi bile gelse beni bundan alıkoyamaz.'
Cordelia ne yapacağını bilemez bir şekilde kapıda duran Lancaster Düküne ve Lord Rudland'a baktı. İkisinin üstü başı da dağılmıştı. Hangisinin daha perişan durumda gözüktüğünü seçmek zordu. Cordelia'nın gözleri Lord Rudland'ın darmadağın olmuş gömleğinden Lancaster Dükünün yırtılmış yeleğine kaydı. Derin bir nefes alarak konuşmaya çalıştı. O an gözüne Lord Rudland'ın kanayan dudağına takıldı. Aman Tanrım! Kendisi yüzünden mi olmuştu bu? Aceleyle koşturarak mendilini Lorda uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beklenmeden Gelen
Historical FictionBir tarafta ailesinin ölümünden sonra kendini İngiltere'ye giden bir gemide bulan ve yalnızlığı kemiklerine kadar hisseden Amerikalı zengin güzel Cordelia Shaw... Diğer tarafta çapkınlığıyla sosyetede nam salmış bir şeytan kadar yakışıklı Eglinton D...