2 Gün Önce...
Bu acı hiç geçmeyecek miydi? Brandon içmiş içmiş ve sızmış sonra kendine geldiğinde yine içmişti... Şu an ki halinin hayvanlardan farksız olmadığının farkındaydı. Kendini aciz insanlar gibi içkiye teslim etmişti. Fakat canının acısı azalacağına giderek artmıştı. Ayık olduğu sınırlı zamanlarda ise Cordelia'nın odasına çıkıyor, gizli ve yasak bir iş yaparmış gibi elbiselerdeki kokuyu çekine çekine içine çekiyordu.
Günler böylece geçip gitti. Brandon sadece içmekle yetindi. Tek düşündüğü Cordelia idi ve yaklaşan evlilik günü... Cellatın ipini boğazına kendi kendisi geçirmişti ve idam mahkumu olarak beklemekten başka çaresi yoktu. Brandon bu acıyı çekmek zorunda olduğunu biliyordu. İçten içe ölüyor olsa bile Cordelia'yı düşünmekten bir an olsun vazgeçmeyecekti.
Brandon'ın ayık olduğu sayılı saatlerden birinde geldi eve Rudland Kontu. Şatonun haline bakıp gördüklerinden hoşlanmayarak kafasını salladı ve sonra dosdoğru kütüphaneye yönlendirdi ayaklarını. Kütüphanenin kapısının açılmasıyla dışarı çıkan ağır içki ve havasızlık karışımı koku ilk önce Henry'yi geri çekilmeye zorladı ama acil yapılması gereken işlerin varlığı onu bundan alıkoydu. Karanlık kütüphaneye göz gezdirmeden ve Brandon'a seslenmeden hemen hızlıca tüm perdeleri çekip pencereleri araladı.
'Kapat şu lanet perdeleri!'
'Kapa çeneni dostum.' Henry Brandon'a baktığı anda buna pişman olmuştu. Saçı sakalı birbirine karışmış halde, pis kıyafetleri ve zayıflamış bedeniyle Brandon tam anlamıyla aciz insanlara benziyordu. Henry cebinden Leydi Shaw'ın mendilini çıkarttı ve Brandon'ın yanına gelip bunu ona uzattı. Onun yüzünde oluşan ifadeye bakarken gözleri dolmaya başlayınca da hemen hizmetçi zilini çalıp gelen Thomas'a emirler yağdırmaya başladı.
'Thomas derhal Brandon için bir banyo ve temiz kıyafetler hazırlayın. Ayrıca banyodan sonrası için yemekte hazır olsun. Bu arada hizmetlilere de söyle hepsi hazırlansın. Bu akşam herkes İskoçya'daki şatoya doğru yola çıkıyor.'
Brandon parlak güneş ışığından gözleri kısılmış ve burnunda sevdiğinin kokusuyla beraber şaşkınlıkla arkadaşına baktı. Banyo ve yemek talimatını anlamıştı. Şu an sefil bir durumda gözüküyor olmalıydı ama İskoçya'ya gitmek? Lanet olası İskoçya'ya gitmek istemiyordu. Sonra burnuna tuttuğu mendile kaydı gözü. Cordelia'yı bulmuştu! Lanet olasıca herif Cordelia'yı bulmuştu ve hala başka şeylerden mi bahsediyordu?
'Onu bulmuşsun. Lanet olsun sana Henry hemen neler olduğunu anlat bana!'
'Ah Brandon. Brandon... Günler önce biri beni kuduz köpeklerin kovalamasını istediğinde o kuduz köpeğin sen olabileceğini inan hiç düşünmemiştim.'
'Neden bahsediyordun be adam-'
'Şimdi sesini kes ve ne dersem onu yap. Şu saçma halinden kurtulup tıraş ol ve banyonu yap. Yemeklerimizi yerken bilmen gereken her şeyi anlatacağım.'
'Henry-'
'Bana Henry deme Brandon. Sana ne dersem onu yapmanı söyledim. Kaç gündür senin için uğraşıyorum.' Derin bir nefes alan Henry Brandon'a yaklaşarak omuzunu sıvazladı. ' Bana kendimi tekrar ettirme lütfen. Yapmamız gereken şeyler var ve mutlu olman benim söylediklerimi dinlemene bağlı.'
Brandon tıraş olup, duşunu almış ve temiz kıyafetlerini giydikten sonra yemek masasına oturunca hevesle arkadaşının ağzından çıkacak kelimeleri beklemeye başlamıştı. Cordelia'nın mendilini bir an olsun elinden bırakmıyordu bile. Bu arada Henry ondan Cordelia'nın odasının anahtarını almış ve hizmetlilerin eşyaları toplayıp İskoçya'ya götürmek için hazırlamaları gerektiğini söylemişti. İşte o saatten sonra Brandon itiraz etmeden Henry ne söylerse yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beklenmeden Gelen
Ficțiune istoricăBir tarafta ailesinin ölümünden sonra kendini İngiltere'ye giden bir gemide bulan ve yalnızlığı kemiklerine kadar hisseden Amerikalı zengin güzel Cordelia Shaw... Diğer tarafta çapkınlığıyla sosyetede nam salmış bir şeytan kadar yakışıklı Eglinton D...