38📻Israr

939 107 6
                                    

38| Israr

Ekim tüm gün her yerde Teoman'ı aramış, sokak sokak gezmiş, ama bulamamıştı. İş yerine kadar her yere bakmıştı, hatta tüm utancına rağmen çadırına kadar gitmişti fakat içeride kimse yoktu. Hava yeni yeni kararmışken Mustafa'yla kaldığı çadırına dönmeye karar vermiş, çadırların olduğu sokakta bir kaldırıma çöküp sigarasını yakmıştı.

Etrafta kimsenin olmamasından faydalanıp telefonunu çıkardı cebinden. Her gün yaptığı gibi galeriye girip favoriye aldığı fotoğrafları incelemeye başladı. En sevdikleri ise Teoman'ın Ekim bir şeylerle uğraşırken habersizce çektiği selfielerdi.

Gülerek ekrana bakarken ayak ucunda beliren gölgeyi fark etti. Taner'in kendisine doğru yaklaştığını görünce sigarasını söndürdü. Başında dikilen çocuğa bakarken tamamen unutmuştu elindeki telefonu.

"Nasılsın Ekim abi?" dedi Taner kaldırıma otururken.

Ekim bir Taner'e, bir de telefonuna baktı. Hızla ekranı kapatıp telefonu cebine bıraktı. Taner göz ucuyla Ekim'in hareketlerini takip ediyor, yine de bir şey demiyordu. "İyiyim, sen nasılsın?"

Çocuk dizlerini kendine çekip dirseklerine yasladı başını. "Hiç bilmiyorum. Sen çok uzun zamandır yoktun ve abim çok üzülmüştü. Sonra sen geri geldin ve abim daha da üzüldü. Neden eskisi gibi mutlu olmuyorsunuz, salak mısınız siz?"

Ekim'de aynı şekilde dizlerini kendine çekip başını yasladı. Asfaltla bakışırken "Bilmiyorum... Bende eskisi gibi olmasını istiyorum." dedi.

"O zaman neden olmuyorsunuz?" dedi Taner gözlerini kırpıştırarak.

Ekim tebessüm ederek inceledi küçük çocuğu. "Sanırım abini elimde olmadan fazla üzdüm ve bir şeyleri yanlış anlayarak kendimi de çok üzdüm. Şimdi de çıkmazdayım Taner'cim. Ne yapacağımı bilmiyorum."

"Benden duymuş olma ama abim az önce sahile gideceğini söyledi." Ekim heyecanla doğrulurken Taner gülerek ayağa kalktı. "Ben Selim'in yanına gidiyorum. Sizde ne derdiniz varsa çözün de yemekleri sen yap artık."

Tebessüm ederek çocuğun saçlarını karıştırdı Ekim. "Aramız düzelsin, istediğin kadar yemek yapacağım..." gidecek oldu ki durup ekledi "...ayrıca, sana kim öğretti salak demeyi?"

"Evrim ablaaa..." diye bağırdıktan sonra koşarak kaçan Taner'in arkasından baktı bir süre.

.

Dün gece

O sokakta dakikalarca ağlamış sonra da çaresizce geri dönmüştü çadırına. Kaldırımda kendisini bekleyen Mustafa ve Elif'i görünce bir küfür mırıldanmış, yanlarına ilerlemişti.

"Selam." diye mırıldanmasına karşın Elif tebessüm etmişti sadece.

"İkna oldum." dedi ayakkabılarını izleyen Mustafa.

Alt dudağını dişledi Ekim. "İnanıyor musun yani benim gelecekten geldiğime?"

Kaşlarını çattı Mustafa. "İnanmıyorum anasını satayım, nasıl inanayım? Olur mu lan öyle şey." Sesini yükselttiğinde dizine vuran Elif'le yutkunarak başını başka yere çevirdi. "Ama... ama yalan da diyemiyorum."

Boğazını temizledi Elif. "Yani eğer bizi ikna edeceksen, inandırabilirsen, biz sana inanmak istiyoruz. Sana güveniyoruz ve böyle bir konu da yalan söyleyebileceğini düşünmüyoruz." dedi ve ekledi "Kanıtın var mı Ekim?"

Başını sallarken derin bir nefes aldı ve çadıra girip çantasından aldığı telefonuyla beraber çıktı.

Zor da olsa önce Elif'i sonra da Mustafa'yı inandırabilmişti. Saat gece yarısını geçerken çadırlarına girmiş, saatlerdir galeriden gelecekteki Taner ve Selim'i inceleyen Mustafa'nın elinden telefonunu almıştı. "Uyu artık."

Thunder | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin