Selçuk sürekli saatine bakıp duruyordu. Çoktan ikiyi falan geçmişti. Bir pub'da oturuyorlardı birkaç kişi. Tekin, Şafak, Serdar ve Tuğçe kayıplardı. Diğerleri onların çapkınlığa gittiklerinden şüpheleniyorlardı ama burada da pek çapkınlık yapacak yer yoktu ki. Şu an oturdukları sakin pub gibi yerler vardı etrafta en fazla. Gizem ve Mert biraz yürüyüş yapıp tekneye döneceklerdi.
Selçuk bir an önce artık Pınar'la yalnız kalmak istiyordu. Çünkü resmi olarak doğum günü saatlerine girmişlerdi.
Barbaros, arkadaşının oturduğu yüksek taburenin üstünde kıvranarak zırt pırt saatini kontrol ettiğinin farkındaydı. Ona acıyor ama bir yandan da pek eğleniyordu. En sonunda kıyamayarak "Hadi kalkalım biz de artık kızlar," dedi. Garsondan hesabı isterken kredi kartını çıkardı hemen.
"Ya nereye ya?!" diye isyan etti Songül.
"Yatmaya Songülcüm yatmaya, gözlerin kapanıyor," dedi Barbaros.
"Sen mi ısmarlıyorsun biraları Barbo?" diye sataşarak sordu Müzeyyen de.
Barbaros gülerek ona baktı. "Ayıpsın, masa senin köpeğin olsun Muzo!" dedi abartıyla.
Müzeyyen ve Songül aynı anda kıkırdadılar. Yelda'ysa hayran hayran baktı Barbaros'a. Pınar'ın da aklı bulanıktı. Doğum gününe girdiği için hem heyecanlı, hem buruktu. Henüz kimse hatırlamamıştı. Belki yarın sabah fark ederlerdi. Selçuk da bir şey dememişti.
Zaten içtiği şeylerin etkisi de iyice geçmişti. O yüzden o anlamsız mutluluk hali de son bulmuştu.
Barbaros ödemeyi de yaptıktan sonra herkes ayaklanınca Selçuk Pınar'a bakakaldı. "Sen de mi?" diye sordu şaşkınca.
Pınar da en az onun kadar afallayarak "E kalkmıyor muyuz? Hepimiz?" diye mırıldandı.
Selçuk herkesin gözleri üzerindeyken çekingence, aşırı kısık bir sesle "Sen kalsana," diye mırıldandı.
Songül ve Müzeyyen Yelda'ya bakarak sırıttılar. Yelda onlara sessiz olmaları için kaş göz ederek gülümsedi. Barbaros'sa müthiş doğal davranarak "Biz gittik tekneye. Hadi iyi geceler, dikkatli olun!" diyerek el salladı. Kollarını kızların omuzlarına atarak onlarla beraber şakalar kahkahalar marinaya doğru yürüdü.
Pınar her an gidecekmiş gibi bir halde yarım bir oturuşla sandalyesine geri tünemişti. Birası falan da bitmişti. Neden burada oturdukları şaibeliydi. Ama aklına bir neden geliyordu. Bu nedeni düşündükçe de içi kıpır kıpır oluyordu.
Selçuk'sa ellerini bacaklarının arasına kıstırmış, hafif hafif ileri geri sallanıyordu. Sahiden dışarıdan on yedi yaşındaki bir ergen gibi görünüyordu. Heyecanı insana o enerjiyi veriyordu.
"Bir şeyler söyleyeyim mi?" diye sordu Selçuk.
Pınar masadaki boşlara baktı. "Aslında çokça içtik. Yeter sanki."
"Peki." Selçuk derin bir nefes alarak sırtını dikleştirdi. "O zaman yürüyelim mi biraz? Şuraya doğru?" diyerek sahili gösterdi. Pınar gülümseyerek başını evet anlamında salladı. Beraber ayaklanıp mekanların önünden sahilde yürümeye başladılar.
Gece çok güzeldi. Hatta gece muhteşemdi. Selçuk istese bundan daha romantik bir atmosfer elde edemezdi.
Bir süre sessizce yan yana yürüyerek devam ettiler. Yeni tanışmış ve birbirinden çok hoşlanan ama utanan iki genç gibiydiler. Selçuk garipsese de bu hallerinden memnundu. Bir müddet böyle onunla sessizliği paylaşabilirdi.
Gürültülü bir disko müziğinin kulaklara iliştiği birkaç mekanın önünden geçerken Pınar "Demek burada da varmış böyle mekanlar. Bana çok sakin bir ada gibi gelmişti burası. Sanki hiç gece kulübü yokmuş gibi," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞİYAN
RomancePınar sakin olmaya çalışarak "Merhaba," diye fısıldadı. Bundan daha fazla muhabbet etmek istemiyordu lakin bunun kaçınılmaz olduğunu da biliyordu. "Merhaba." Selçuk'un yüzünde şaşkın bir gülümseme ağır ağır peyda oldu. Sanki yüzünden hızlı hızlı his...