Türk kahvesini neredeyse üç yudumda bitirmişti. Likörünü de annesine çaktırmadan tazelemişti bir ara. Zira annesinin nefes almamacasına konuşmasına başka türlü katlanılmıyordu. Kadın başlı başına bir magazin programı gibiydi. Kuşadası magazin gündemi resmen annesinden soruluyordu. Ah bir de gençlerin dünyasının detaylarına hâkim olsa kim bilir neler neler olacaktı. Gerçi onları bir duysa kalpten gidebilirdi de.
"Anne iki dakika otur Allah aşkına! Kahven buz gibi oldu," dedi Selçuk. Serap Hanım elindeki viledaya dayanarak duruldu. Üçlü kanepede oturmakta olan oğluna baktı. Ağır ağır gülümsedi. Evladının o kanepede şekilden şekle girip kendisini sinirlendirdiği zamanlar gözünün önüne geldi. Zapzayıf küçücük bir çocuktu. Şimdiyse insan irisi bir şey olmuştu.
"Hayır bir de hem konuşuyor, hem iş yapıyorsun. Nasıl yorulmuyorsun ben seni anlamıyorum!"
Serap Hanım viledayı kovasına geçirip sıkıp duvara dayayarak bıraktı. Sonra kahvesinin olduğu sehpanın yanındaki koltuğa, oğlunun karşısına oturdu. "Annelik böyle işte. Sen benim bir an için oturduğumu gördün mü? Anne dediğin her işe, her şeye yetişir."
Selçuk gülercesine başını iki yana salladı. "Anne dediğin bireydir, annecim. Hele de senin gibi kazık kadar çocuğu olanlar artık kendileri için yaşamayı tekrar hatırlamak zorundalardır. Evlatları geldiğinde evin bal dök yala olması için değil."
Serap Hanım 'çok bilmiş' dercesine bir dalga geçmeyle kahvesinden bir yudum aldı. "Pınar dönmüş," dedi kısa bir sessizlik anından sonra. "Dükkân açmış çarşıda falan."
Selçuk gerginliğini muntazam bir şekilde gizleyerek "Hı," diye onaylar gibi yanıt verdi. "Benimkinin yanındaki dükkân. Emine teyzenin yerinde açtı."
Serap Hanım'ın gözleri büyüdü birden. "Nasıl?! Orası dönerci falandı, ne alaka Pınar'la? Ayrıca ne işi var onun senin dibinde? Gördün mü sen onu hiç?"
Selçuk annesinin taramalı tüfek gibi gelen sorularına, kendisi için derin bir nefes alarak yanıt vermeye hazırlandı. "Annecim orası eskiden dönerciydi. Şimdi resim galerisi gibi. Resim satıyor Pınar haliyle. Ve tabii ki de kendisini gördüm, görüştük. Denk geliyoruz. Malum küçük yer burası, e çevreler de aynı. Ve de son olarak teyzesinin dükkânını kiralamayacaktı da nereyi kiralayacaktı?"
Serap Hanım büyük bir hayal kırıklığı ile kahvesini sehpaya geri bıraktı. "Hey güzel Rabbim sen bana sabır ver! Ne güzel her şey düzenine oturdu gidiyor, dönmez bu kız artık dedik, burnumuzun dibine soktun. Bana bak Selçuk, uzak dur şu kızdan. Denk geldiğinde de görmezden gel."
"Yok artık anne!"
"Yok artığı falan yok! Bu kız sana beladan başka bir şey olmadı. Yine gelip sorun yaratacak. Biliyorum ben! Hep öyle olur. Bak Allah'ın adını verdim Selçuk uzak dur! Valla sütümü helal etmem."
"Çüş! Gerçekten çüş! Abarttın!"
"Sus! Anneye çüş denmez! Ayrıca senin o dönemlerini ben hatırlıyorum. Sen değil! Senin kafan bi dünyaydı. Ayık tek bir günün yoktu." Serap Hanım birden mod değiştirip hüzünlü bir şekilde oğlunun yanına gelip oturdu. "Ah oğlum ya! Ben az kalsın seni kaybediyordum."
Selçuk bıkkınca bir nefes verirken annesinin kendisine sarılmasına izin verdi ama sözlerine verecek bir tepki bulamadı. Tamam zor zamanlardan geçmişlerdi ama abartıyordu canım! O kadar da değildi. İntihara meyletmemişti yani Selçuk, alt tarafı şehri falan terk etmişti bir ara.
Annesi geri çekildiğinde onu omuzlarından tutup dikkatle yüzüne baktı. "Annecim bak sakin ol. Yok yere kendini yıpratıyorsun şu an. Ben gayet iyiyim. Pınar'la aramızda bir sorun da yok."
![](https://img.wattpad.com/cover/312845547-288-k775972.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞİYAN
RomansPınar sakin olmaya çalışarak "Merhaba," diye fısıldadı. Bundan daha fazla muhabbet etmek istemiyordu lakin bunun kaçınılmaz olduğunu da biliyordu. "Merhaba." Selçuk'un yüzünde şaşkın bir gülümseme ağır ağır peyda oldu. Sanki yüzünden hızlı hızlı his...