"Ne bekliyordun abi? Gayet normal değil mi şu?"
Selçuk içinden bağıra bağıra Barbaros'a 'Hayır abi! Hayır normal değil! Pınar böyle biri değil! Elin o*ospu çocuğu turistlerine işve cilve yapacak kızlardan değil o!' diyordu. Dışındansa burnundan soluyordu. Lakin sağ olsun Barbaros, yine onu kendine getirecek bir cümle kurmayı başarmıştı.
"Sen burada geldiğinden beri Tuğçe'nin, ağzının içine düşmesine izin veriyorsun, hatunun gözünün içine bakıyorsun! Sonra da eski sevgilinden yeni gelin gibi uslu uslu oturmasını bekliyorsun! Üstelik de yanında Yelda varken yani."
Selçuk'un agresif ve şaşkın yüz ifadesi ağır ağır yumuşadı. Doğru diyordu. Muhtemelen Yelda peşinden sürüklemişti onu. Pınar bunu yapamazdı çünkü. O hiç böyle biri olmamıştı, biliyordu, olmamıştı.
O tipitip çocukla sohbet ediyordu şimdi. Baya da rahat konuşuyordu tabii hanımefendi. Çocuk da az kalmıştı içine düşecekti Pınar'ın. Giydiği askılı siyah bluzun makul bir dekoltesi vardı ama yine de dekolte dekolteydi. Ve Selçuk durduğu yerden bile çocuğun ara ara Pınar'ın göğüslerine baktığını görebiliyordu.
"Selçuk Allah aşkına yeter, bakma artık! Öküz gibi açık açık bakıyorsun on beş dakikadır! İçim bayıldı!"
Bu uyarı Selçuk'u biraz kendine getirmeye yetti. On beş dakika mı olmuştu sahiden? Selçuk'a on beş saat gibi gelmişti. Görüş alanında onları kaybetmeden kendine masada bir yer buldu ve içkisini ortadaki şişeden tazeledi. Ara ara çaktırmadan o tarafa bakmayı sürdürerek tekrar masaya adapte olmaya çalıştı.
Bir tane eli önce omzunda, sonra ensesinde hissettiğinde yanına baktı. "N'oldu sana?" diyerek hafifçe ensesini okşayan Tuğçe'ye gülümsedi.
"Hiiç!"
"Oldu oldu bir şey. Anlarım ben. Nasıl ensene dokunduğumda seni gülümseteceğimi biliyorsam, gözünden de bir derdin olduğunu anlarım."
Selçuk hafifçe başını iki yana salladı. Tuğçe'ye Pınar'dan hiç bahsetmemişti. Bunu bilmemesi ona iyi geliyordu. En azından birilerinin bu konuda ona acımaması güzeldi. Tabii ki acıklı bir ilk aşk hikâyesi olduğunu biliyordu ama detaylarını ne Tuğçe sormuştu, ne de Selçuk anlatmıştı. Bu durumu da bozmak istemiyordu şu an.
"Boş ver. Tadımı kaçıran birini gördüm sadece. Konuşmasak daha iyi."
"Dans edelim o zaman biraz? Hı? Ne dersin?" Tuğçe vücudunu tamamen Selçuk'tan yana döndürürken ellerini onun ensesinde birleştirdi. Şimdi iki eliyle birden hafifçe parmaklarını oralarda gezdirmeye başladı.
Selçuk sözlü bir onay vermek yerine Tuğçe'yi belinden sararak hafif hafif dans etmeye başladı. Arkasından Barbaros'un "Ha şöyle ya!" diye söylendiğini işitti.
'Sen Pınar'ı sadece bir adamın yanında duruyor diye kıskanıyorsun. Sence o buna bozulmayacak mı?' dedi içinden bir ses. O sesi umursamamaya çalıştı. Giden Pınar'dı. Selçuk'un istediği gibi davranmaya hakkı vardı. Yarı yolda o bırakılmıştı. O yalnız kalmıştı. Şimdi de özgürdü. Kimse ona karışamaz, laf edemezdi.
"Bu gece yine pek yakışıklısın." Tuğçe topuklularına rağmen parmak uçlarına yükselip Selçuk'un kulağına doğru fısıldadı. Ardından da dudaklarını hafifçe onun kulağına sürttü.
Selçuk gülümsedi. "Bence sen bu gece kendine kimseyi beğenememişsin."
Tuğçe geri çekilip omuzlarını silkti. Seksi bir şekilde gülümsedi. "Senin olduğun yerde asla kimseye bakmam ben."
Selçuk zoraki bir tebessüm etti. Tuğçe uzanıp dudaklarının buluşmasını sağladığında, ilk anda buna izin verse de, yapabileceği en nazik şekilde elini onun omzuna koyarak onu durdurmaya çalıştı. Hafifçe Tuğçe'nin omzunu okşayarak, kendini geri çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞİYAN
RomancePınar sakin olmaya çalışarak "Merhaba," diye fısıldadı. Bundan daha fazla muhabbet etmek istemiyordu lakin bunun kaçınılmaz olduğunu da biliyordu. "Merhaba." Selçuk'un yüzünde şaşkın bir gülümseme ağır ağır peyda oldu. Sanki yüzünden hızlı hızlı his...