Pınar bir yaz sezonunda iki kez üst üste yatlara falan bindiği başka bir zamanı hatırlamıyordu. Bu ne zenginlikti anlamamıştı. Hem de ilki uzun süreli tatil falandı. Çocuklar da hayatlarından çok memnun görünüyorlardı. Liz dün gecenin bir körü Emine teyzenin zeytinyağlı yaprak sarmalarını yiyince delirmişti. Oturup koca bir kabı bir gecede bitirmişti manyaklar. Eğlenmedikleri bir dakika bile yoktu. Turistik yerlere zaten bayılmışlardı.
Dalgalı bir yerlerdeyken bu kez denizde olmanın ilk seferden daha zor olduğunu fark etmişti. Yine bir bulantı midesinden yükselirken karşısında bir şeyler çizmekte olan Selçuk'a baktı. Tek sırdaşı oydu sonuçta. Fakat Selçuk uğraştığı şeye dalıp gitmişti. Döndüğünden beri adamı bugüne kadar bir şey çizerken asla görmemişti. Şimdiyse kendini kaptıracağı tutmuştu.
"Selçuk!" diye sessizce tısladı diğerleri fark etmesin diye. Marco ve Alberto ön tarafta fotoğraf çekiliyorlardı. Zappa diğer tarafta koltuklara uzanmış güneşleniyordu. Liz de hemen onun çaprazında telefonuna dalıp gitmişti.
Selçuk ürkekçe başını kaldırdı. Pınar hızlıca diğer insanları kontrol etti. Bir takım el kol hareketleriyle midesinin bulandığın anlatmaya çalıştı. Selçuk panikle doğruldu. Pınar ayaklanıp kusmaya gideceğini söylediğinde Selçuk da kalkacak gibi olunca onu oturttu. Diğerlerini oyalamasını tembih etti.
"Ah ulan Barbo, yapmayalım dedim sana şu yat işini. Al işte kusacak kız sürekli şimdi," diyerek yukarı baktı. Barbaros'un dünyadan haberi yoktu. Yukarıda Yelda'yla goy goy yapıyordu.
Pınar üç dört dakika sonra geri döndüğünde yüzünün rengi biraz gitmişti ama daha enerjik görünüyordu. Hızlıca diğerlerini kontrol ettikten sonra Selçuk'a parmaklarıyla iyiyim işareti yaptı. Eski yerine oturup derin bir nefes aldı, rüzgarın yüzüne çarpmasına izin verdi. Sonra bir kesekağıdının içinden simit çıkarıp yemeye başladı. Selçuk yüzünü çizim yaptığı kağıtların arkasına saklayarak güldü.
Pınar yüzünü asarak ona baktı. "Sen ne çiziyorsun orada saatlerdir?" diye çattı. Selçuk kıs kıs gülmeye ve kağıtlarıyla uğraşmaya devam ediyordu.
"Ne çiziyorsun ya?!" diye bir kez daha sordu Pınar. Biraz daha yalvararak sormuştu bu kez.
Selçuk ortalama boydaki kağıtlardan birini, diğerlerinin görmeyeceği şekilde Pınar'a doğru gizlice çevirdi. Pınar gördüğü şeye şaşkınca baktı.
"Yuvarlak kesim mi?" diye sorarken kağıdı değiştirdi Selçuk. "Prenses kesim mi?" Bir kez daha kağıt değiştirdi. "Yoksa oval mi?" Son bir kez daha değiştirdi "Yoksa baget mi? Hangisini beğendin?" diye sordu.
Pınar gülmek ve şaşırmak arasında bir ifadeyle Selçuk'a bakmaya devam ederken kağıtları ister gibi bir el hareketi yaptı. Selçuk kalkıp kağıtları Pınar'a verdi ve yanına oturdu.
"Gerçekten bunlarla mı uğraşıyordun sen? İşsiz misin sen oğlum?" derken güldü biraz Pınar. Hayır bir de özene bezene çizmişti gerçekten. Çok güzel çizimlerdi.
"Ne var canım? Fikrini almak istedim, öyle kafama göre seçmeyeyim diye... Ayrıca seni yüzük almayıp oyalıyorum da sanılmasın lütfen, İtalya'dan alacağım, o yüzden bekliyorum."
Pınar ağzı açık bakakaldı Selçuk'a. "Delirdin mi sen? Euro ne kadar pahalı haberin var mı senin? Ayrıca pırlanta taşlı yüzüğe de gerek yok. Alırız iki güzel alyans beraber, onları takarız."
"Aaa! Aşk olsun ama! Ben bugünü ne kadar bekledim senin haberin var mı! Her şey en iyisinden ve en güzelinden olacak! İtiraz istemiyorum! Şimdi seç birini."
Pınar Selçuk'u kırmak istemediği için kağıtlara döndü, baktı. "İlla seçmemi mi istiyorsun yani?"
"Evet!"
![](https://img.wattpad.com/cover/312845547-288-k775972.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞİYAN
RomancePınar sakin olmaya çalışarak "Merhaba," diye fısıldadı. Bundan daha fazla muhabbet etmek istemiyordu lakin bunun kaçınılmaz olduğunu da biliyordu. "Merhaba." Selçuk'un yüzünde şaşkın bir gülümseme ağır ağır peyda oldu. Sanki yüzünden hızlı hızlı his...