31. Bölüm

2.1K 226 3
                                    

İstanbullarda çeyiz alışverişi, fellik fellik ev aramalar, duyup da gelen misali artan bedava düğün yeri teklifleri arasından seçim yapmalar derken, sonunda büyük gün gelip çatmıştı. Gerçi ne kadar büyüktü orası tartışılırdı. Pınar hala hangi günü evlilik yıldönümleri olarak baz almaları gerektiğini bilmiyordu mesela. İtalya'da evlendikleri günü mü, yoksa bugünü mü? Resmi evraklarda Milano günü yazıyor olacaktı.

İçten içe kimseye itiraf etmese de bu tantananın bittiğine seviniyordu. Artık rahat rahat hamileliğine odaklanabilirdi. Yaz da bitiyordu zaten, işin gücün yoğun sezonu bitmiş olacaktı. Artık Selçuk'la tamamen yalnız kalabileceği, rahat ve sakin zamanlar geçirebileceği günler geliyordu.

Aynadaki yansımasına bakarken bu halini biraz garipsiyordu. Milano'da evlenirken şunun onda biri kadar bile süslü değildi. Şu an saç, makyaj, gelinlik... her şey aşırı süslüydü. Tam olarak büyük bir düğün için hazırlanmış bir gelin gibiydi. Herkesi tatmin edecek kadar kaliteliydi her şeyi.

Saçları bu sefer topuzdu, bacaklarına kadar inen bir duvak takılıydı. Tabii ki kolayca takılıp çıkarılabiliyordu. Gelinliği çok kabarık değildi, en küçük tarlatanı seçerek almıştı ama tabii ki ilk giydiği elbiseye göre çok daha kabarıktı. İşlemeleri ve dantel süsleri çok güzeldi gelinliğinin şimdi, yalan yoktu. Üst tarafı da dar, belden oturmalıydı. Önünde ve sırtında Pınar'a çok yakışan o kalın askılı V dekoltesi vardı. Göğüsleri büyükçe olduğu için güzel duruyordu.

Şu an Yelda'nın hayal ettiği gibi Tusan'ın en güzel süitlerinden birindeydi. Tabii ki düğün challenge'ına Tusan'dan sonra daha Kuşadası'nın nice eski otelleri katılmıştı. Adil bir şekilde de kazanan burası olmuştu. Üstelik tek yapmaları gereken nikah davetiyesine otelin logosunu da koymak olmuştu. Bir de düğünden sonra otelin emeklerini övseler otele yetiyordu. Temsili nikah seremonisi tam da deniz kenarında olacaktı. Büyüleyici bir konseptle... Pınar hiçbir şeye karar vermemişti, her şeyi aile büyüklerine ve Yeldalara bırakmıştı. İçinden gelerek yapmıştı bunu. Selçuk'un da pek karışmadığının farkındaydı. O da bir an evvel kendilerine ait evlerinde yaşama evresine geçmek istiyordu.

Masanın kenarında duran defteri önüne çekip kapağını açtı. Onu en son üstte bıraktığı kendisinin ön iki dişinin olmadığı, Selçuk'un da saçlarının suratına uzamış olduğu çocukluk fotoğrafları karşıladı. Pınar altı, Selçuk sekizdi. İkisinin de kafası objektife doğru girmişti ve kocaman gülümsüyorlardı. Bu akşam gösterilecek olan slayt şovunda var olan fotoğraflardan biriydi bu da.

Fotoğrafa bakarken gözlerinin dolduğunu hissetti. Ağlamaması gerekiyordu. Artık alışmıştı da bu hamilelik gelgitlerine. O yüzden kendini daha kolay kontrol altına alabiliyordu. Ama birazdan bebekliğinden beri onu tanıyan herkesin önüne Selçuk'la evlenecek olmak çok büyük bir olaydı. Acayip heyecanlanıyordu bunu düşününce. Sanki biraz utanıyordu da, çünkü insanlar onlara anlamsız bir sorumluluk yüklüyormuş gibi hissediyordu.

Fotoğrafı göğsüne bastırıp gözlerini kapadı. Kapının tıklatıldığını duyduğunda aradan ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi. İrkilerek gözlerini açtığında aynadan açık kapının önünden başını uzatmış Selçuk'u görünce hemen doğruldu. Fotoğrafı hızla defterin arasına geri koyup kapattı ama geç kalmıştı tabii. Selçuk göreceğini görmüştü.

"Sen n'apıyorsun burada tek başına?" diyerek içeri girdi. Pınar oturduğu pufta ona doğru döndü. Selçuk'un bu kısa saçlı haline çok kolay alışmıştı. Ona kısa saçın bu kadar yakışacağını bilse daha önceden kestirmesini isteyebilirdi.

"Evlenmeyi bekliyorum," dedi Pınar şakacı bir tavırla. "Sen n'apıyorsun?"

"Sen zaten evli değil misin?" diye sordu Selçuk onun dibine kadar gelince. Gözü deftere kayıp duruyordu. Sanki Pınar'ın kendisini nasıl sevdiğini bilmiyordu. Yine de bu defter konusu hassas konusuydu.

AŞİYANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin