27. Bölüm

2.3K 242 2
                                    

Diğer çubukta da ikinci çizgi belirdiğinde "Biliyordum ama ben," derken ağlamaya başladı Pınar. Neden ağladığını bilmiyordu ama ağlıyordu işte. Hemen yaşlarını silerken Selçuk onu daha da sıkı sarıp koklayarak öptü yanağından. "Korkma bebeğim, korkma güzel kumrum. Sakın korkma. Halledeceğiz, beraber halledeceğiz. Her şeye bir çözüm bulacağız, sana söz veriyorum." Selçuk onu ellerinden tutup karşısına aldı. Ellerinden öptü birkaç kez. Pınar'ın kendisine bakmasını sağlamaya çalıştı. "Her şeyin üstesinden geldiğimiz gibi bunun da geleceğiz!" dedi en son kendinden emin bir şekilde.

"Beni öldürürler Selçuk. Evlilik dışı hamile kaldığım anlaşılırsa annem bu sefer kesin öldürür. Serap teyze sonsuza kadar affetmez beni. Sırf seni kafeslemek için yaptığıma inandırır kendini, fikrini asla değiştiremeyiz. Ama... ama..." derken burnunu çeke çeke ağlıyordu Pınar yine. Nefesi kesiliyordu konuşurken. Selçuk'sa onun her bir sözüyle 'olmaz' dercesine başını iki yana sallıyordu. Çünkü bunların olmasına asla izin vermezdi.

"Ama aldıramam da ben. Korktuğumdan değil, yanlış anlama. Operasyondan korkmuyorum, sadece... aldıramam işte."

Selçuk üzerine çöreklenen rahatlama hissini saklamayı hiç başaramadı. Derin bir ohlamayla gözlerini kapattı. Çünkü bundan çok korkmuştu. Pınar bunu isterse onu aksine ikna edememekten çok korkmuştu. Neyse ki o da istemiyordu.

"Bunu duyduğuma ne kadar mutlu oldum sana anlatamam. Zira aldırmanı ben de asla istemem Pınar. Bunu isteseydin mahvolurdum."

Pınar'ı tutup tuvaletten çıkardı. Salona getirtip oturttuktan sonra bir bardak su verdi. Kendisi de bir bardak kendine aldı.

"Şimdi biraz sakin olup saksıyı çalıştıralım. Benim aslında bir fikrim var. Seni buna ikna etmeyi deneyecektim ama şimdi bence sen otomatikman ikna olacaksın."

Pınar ümitle Selçuk'a baktı. Selçuk da hemen anlatmaya başladı. "Ağustos'ta İtalya'ya gidecektik ya, seni orada konsoloslukta evlenmeye ikna etmeye çalışacaktım ben. Sonra dönünce sürpriz yapacaktık herkese. Başta tabii bize çok kızacaklardı ama sonra çok sevinip anlı şanlı bir düğün yapmak isteyeceklerdi. Bundan eminim. Şimdi şöyle yapacağız, sen muhtemelen bir aylık hamilesin. Doktora gidip onu da netleştiririz. Biz Ağustos'u beklemeden bu ay sonu İtalya'ya gideceğiz ve hemen evleneceğiz. Orada evleneceğimizi sadece en yakınlarımıza bir sır veriyormuş gibi söyleyeceğiz. Bu tabii ki de yayılacak biz dönene kadar. İnsanların ilk an tepkileriyle uğraşmamız gerekmeyecek böylelikle. Ve sonra 'inşallah' bebek dokuz ay sonra doğduğunda yedi buçuk-sekiz aylık doğduğunu söyleyeceğiz herkese. Hatta gerekirse hamileliğin son zamanlarında bir bahane yaratır buradan gideriz... Ne diyorsun bu plana? Bunu yapalım mı?"

Pınar ümitle Selçuk'a bakarken ağlaması artık durulmuştu. Söylenenlerin hepsini tek tek düşünüp analiz ediyormuş gibiydi yüzü. Olur demekten başka bir çaresi olmadığını da biliyordu. Hiçbir şey planladığı gibi gitmiyordu şu an ama Selçuk biraz plan yapmış gibi duruyordu. En azından onun planına uyuyorlardı yani.

"Sence işe yarar mı? Ya çok iri doğarsa? Anlarlar sanki."

"Pınarım, güzel kumrum..." Selçuk eğilip onun ellerini öptü. "Anlasalar bile o saatten sonra kim ne diyebilir bize? Biz karı koca olmuş olacağız. Dünyanın en mutlu çifti olmuş olacağız. Kimse karışamaz ki bize!"

Pınar uflayarak başını koltuğun arkasına yasladı. Ayaklarını poposunun altına doğru çekti. "Biz neden böyle ergen gibiyiz Selçuk? Kaldığımız yerden devam edelim desek de bu kadarı da fazla değil mi ya? Neden hiçbir şeyimiz olması gerektiği gibi olmuyor?"

Selçuk da onun gibi başını arkaya dayayarak dibine kadar girdi. Onun yüzünü severken "Her şey olması gerektiği gibi oluyor Pınar. Kimse ama kimse bizim kadar şanslı değil şu hayatta. Çünkü böyle sevmek herkese nasip olmuyor. Varsın bazı şeylerin sırası karışsın, bazı şeyler ertelensin, hiç mühim değil. Biz hep eksikleri kapatmak için bir fırsat yaratırız. Ergenlik konusuna gelince, biz seninle hep çocuk olacağız. Hiç büyümeyeceğiz güzel kumrum. Çünkü hep ilk zamanları hatırlayacağız," diye fısıldadı. Uzanıp dudaklarına minik bir öpücük bıraktı. Sonra alnına, sonra burnunun ucuna, sonra tekrar dudaklarına... Ardından Pınar'ı kendine doğru çekerek koltuğa sırtüstü uzandı ve Pınar'ı da kendi üstüne yatırdı. Saçlarını okşaya okşaya sevdi dakikalarca.

AŞİYANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin