12. Bölüm

2.3K 251 10
                                    

Pınar elini şişmiş göbeğinin üzerine koymuş, ayaklarını sehpaya uzatmış, kaykılmış vaziyette koltukta Kemal ve Aslan'ın arasında oturuyordu. Aslan ve Kemal'in de kendisinden bir farkı yoktu. Üçü de küçük çaplı bir mide fesadı geçiriyorlardı. Neredeyse üç büyük boy pizzayı üç kişi bitirmişlerdi. İkişer tane de bira içmişlerdi. Çocuklar üçüncüleri de açmışlardı hatta. Pınar artık hastanelik olmak istemediği için durmuştu. Aslan geldiğinde bir süre muhabbet etmişler, sonra akşamüstü gibi acıkmaya başlamışlardı. Pizza söyleyip onu yedikten sonra da kendilerine bir film açmışlardı. Hava da kararmıştı.

Pınar'ın bakışları balkonda duran yarım kalmış resmine gitti. Güya bugün onu bitirmesi gerekiyordu. Yine yarına kalmıştı işte. Bir de onun dükkâna taşıması lazımdı şimdi. Çok zor oluyordu böyle.

Başını tekrar televizyona çevirdiğinde filmden iyice koptuğunu fark etti. Aklı tamamlayamadığı resimde ve biraz da Selçuk'taydı itiraf etmesi gerekirse. Bütün gündür her ufak şeyden onu hatırlayıp durmuştu nedense. Geçen günkü rastlaşmaları ve dövme sohbetinden sonra nedense kafası hep o hikayeye gider olmuştu. Böyle sessizlik anlarında ya da yalnız kaldığında otomatikman anılar üşüşüyordu beynine.

Kemal telefonu çalınca izin isteyerek doğruldu. "Siz devam edin durdurmayın, zaten çok boktan film," diyerek ayağa kalktı. "Efendim güzelim?" diyerek telefonu açıp içeri koridora doğru gitti. Pınar kapı kapanma sesini duyana kadar onun arkasından baktı. "Acaba yine kimin peşinden koşturuyor? Bir gün bir hastalık kapacak diye çok korkuyorum."

Aslan sessizce güldü. "Kemal dikkatli çocuktur."

Pınar eğlenerek ona baktı. "Kılıfına uyduruyordur diyorsun?" dedi. Sonra kendi dediğine kendisi yüzünü buruşturdu ilk. Akabinde Aslan da gülse de yüzünü buruşturdu.

"Çok kötü bir göndermeli şaka oldu bu, geri alıyorum ben," dedi Pınar.

Aslan gülerek onun saçlarını tarar gibi geri itti ve yüzünü açtı. "Bir erkeğin yapacağı türden tatsız bir şaka evet. Ama olsun, ben güldüm yine de."

Pınar televizyon ışığından başka hiçbir ışığın olmadığı karanlık salonda Aslan'ın mavi gözlerinin içine baktı. Sahiden çok güzel çocuktu ama... İşte o gün hissettiği gibi hissetmiyordu. Hiçbir zaman o gün hissettiği gibi hissedemeyecekti sanki. Sonuçta o zamanlar on yedi yaşında tecrübesiz, gencecik bir kızdı. O kızın heyecanı bugün asla olamazdı ki. Yine de kalbi kıpır kıpır olsun istiyordu.

Aslan'ın bakışları bir an için onun dudaklarına kaydı. Sonra tekrar gözlerine baktı. Yavaşça eğilip Pınar'ı öptü. Sol eliyle hafif hafif onun parmaklarına dokunarak ağır ağır elini tuttu. Öpüşü derinleşirken, karşılık verse de Pınar'ın yine dikkati dağınıktı.

~Haziran 2004 Kuşadası

Boş bira şişesi devrilip loş ışıklı odada gürültü yaratınca Pınar'ın aklı çıktı. Baş parmağıyla damağını itip Selçuk'un yüksekçe yatağından yere sarkarak devrilen şişeyi alıp komodinin arkasına doğru koydu. Sonra bir sakatlık çıkmaması adına diğer şişeleri de tek tek yataktan uzaklaştırdı. Belinden aşağısı yatağın dışından sarkarken Selçuk ona arkadan sokulup çıplak sırtına elini koyunca az kalsın yataktan düşüyordu. "Hii Selçuk! N'apıyorsun, aklımı aldın ya! Dur şunlar kırılıp dökülmeden kenara koyayım."

Selçuk onun çıplak sırtına bir öpücük kondurdu. "Boş ver, gel buraya. Düşeceksin şimdi yataktan. Eğilme öyle."

"Sen benimle böyle oynarsan düşerim tabii. Rahat dursan bir şey olmaz."

AŞİYANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin