XVII

94 13 20
                                    

Öğle yemeğinden sonra Joon'u arıyorum ve benimle nerede buluşabilir diye soruyorum. Okulun içinde bir yer belirlemek için hazırım ancak Joon bahçede, binanın arkasındaki bankaların oraya gelip gelemeyeceğimi soruyor. Gelirim, diyorum. Gidiyorum. Bu Aralık ayının soğuğunda bahçede buluşma taraftarı olmasam da Joon'u İspanyol paça bir kot pantolonun içinde, yakası kürklü deri bir montla ve soğuktan kızarmış suratıyla sigara içerken görünce fikrim değişiyor. Tek eli cebinde, diğeriyle sigarasını tutuyor ve saçları ilk karşılaşmamızın aksine geriye doğru taranmış, delişmen bir oğlan gibi gözüküyor. Bir bankın önünde ayakta duruyor, bankta ise bir omega kız oturuyor. Sigarasına eşlik ediyor ve belli ki hoş bir sohbetin içindeler. Benim geldiğimi ilk fark eden de yine kız oluyor. Ayaklanıyor, sigarasını yere atıyor ve çizmesinin ucuyla eziyor.

"Ben kaçar." dediğini duyabiliyorum onlara yaklaşırken. Joon ile sarılıyorlar, kız yanımdan geçip gidiyor. Kızın gidişinin ardından Joon ile birbirimize bakıp gülümsüyoruz ve "Selam." diyor Joon.

"Selam. Fazla soğuk değil mi sence de?" Karşısında durduğumda soruyorum. Gülümsüyor, "Bilmem," diyor. "
...sigara içince ısınıyorsun sanki." Bu sırada banka oturuyor. Ben de yanına.

"İşe yarıyor mu bu cidden?" diye soruyorum. Omuz silkiyor, omuzları havada kalıyor. Bahçeyi şöyle bir gözleriyle tarıyor. "Sarayım mı?"

"Ne?"

"Sigara, sana da... sarayım mı? İçiyor musun sigara?"

"Arada, partilerde filan. Uzun zamandır sürmedim ağzıma... ama sarabilirsin, gerçekten ısınıyor musun merak ediyorum."

Gülüyor bu söylediğime. Montunun cebinden kahverengi, deri bir tütün kesesi çıkarıyor. İpini çözüyor, bacaklarını birleştirerek bir masa konumuna getiriyor ve keseyi bacaklarının üzerinde açıyor. Bu sırada sigarası hâlâ parmakları arasında. Tütün kağıdını çıkarıyor, tütünü içine koyuşunu izlerken "Ne kağıdı bu?" diye soruyorum.

"Arap kağıdı. Normalde organik kullanıyorum ama bu sefer böyle denk geldi."

"İlk defa sarma sigara içeceğim."

"Paketler çok pahalı ya..." Filtreyi yerleştiriyor, kağıdının kenarını biraz yırtıyor, kağıdı yuvarlıyor, tütün içinde iyice yerleşiyor, dudaklarına götürüyor, kağıdın kenarını yalıyor, ardından yapıştırıyor. Ve harika sarılmış bir sigarayı bana uzatıyor. "Profesyonel bir sarış oldu bu." diyorum sigarayı elime alıp incelerken.

"Teşekkürler." Çakmak uzatıyor, yakıyorum sigarayı. Bir süre konuşmadan, bahçedeki tek tük insanları izleyerek sigara içiyoruz. Turnikelerin orada iki beden görüyorum, güvenliğin ordan geçip okula giriyorlar, birinin Kyungsoo diğerinin de Minseok olduğunu binaya yaklaştıkları zaman ancak fark edebiliyorum. Kyungsoo öğleden sonraki ders için gelmiş olmalı. Sabahki derste yoktu. Bir şeyler anlatıyor
Minseok'a, sakince, yavaş yavaş, ikisi de elinde kahve taşıyor. Kyungsoo atkısını bir şal gibi başına dolamış, Minseok ise şapkasız, tamamen kızarmış kulaklarla ve kızarmış bir yüzle. O kadar soğuk ki Kyungsoo her konuştuğunda ağzından buhar çıkıyor. Boştaki eliyle birtakım jestler yapıyor, Minseok onu ilgiyle dinliyor.

"Minseok ve Kyungsoo gelmiş." diyor aniden Joon. Ona bakarken, onu düşünürken bir anda Joon'un da onun adını söylemesi tuhaf hissettiriyor.

"Kyungsoo'yu tanıyor musun?" diye soruyorum. Başıyla onaylıyor. Konuşmadan önce sigarasından bir fırt çekiyor. "Aynı sınıftasınız değil mi? Hatta geçen gün kafede birlikte ödev yapıyordunuz."

"Evet. Sen nereden tanıyorsun?"

"Ben Minseok'u tanıyorum aslında. Minseok ile aynı dönemdeniz."

anadoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin