Bazen içinizde kötü bir his olur. Başından beri bir şeylerin ters gittiğini veya gideceğini biliyorsunuzdur aslında.
O gün ve ertesi gün de tam böyle bir gündü işte. Yeni bir Jongin olarak, daha çok aşık bir Jongin olarak demek istiyorum, bir şeyleri düzeltmem ve aşık olduğum omeganın sevgisinin kazanmam için teremiz bir başlangıç yapacağım ilk gündü.
"Biraz boş vaktin var mı Joon?"
Eksilerde, soğuk bir hava ve kar yağışı bekleniyor. Joon okuduğu kitabı hızlıca çantasına atıyor ve hoş bir gülümsemeyle bana dönüyor. Başını aşağı yukarı sallıyor, oturmam için bankta bana da yer açıyor. Basketbol sahası ıssız. Ancak baharla birlikte canlanır. Soğuktan yerler buz tutmuş. Joon'un ise bu hoş gülümsemesi ve yüzündeki mutluluk birazdan söyleyecek olduğum şeylerin şimdiden pişmanlığını yaşatıyor bana. Yine de gözümü karartmış durumdayım. Kyungsoo için her şeyi yapmaya hazırım.
"Nasılsın?" diye soruyor tek kolu omzumu sarıp bana, dudaklarıma doğru uzanırken. Geri çekiliyorum. Karşılığında ise bir kaş çatması alıyorum. Yavaşça geri çekiliyor ama hemen ardından yüzünde yine o güzel gülümsemesi beliriyor.
Neden sonra "Eskizleri bitirdim, çinilemeye geçtim. Görmek ister misin?" diyor aradaki gergin havayı dağıtmak ister gibi. "Tabii." diyorum. Ağızlarımızdan buhar çıkıyor. Felaket bir soğuk. Joon çantasına uzanıyor ve dosyasını çıkarıyor, açıyor, bu sırada kağıtlar kayıp düşüyor. İkimiz de aynı anda eğilip toparlamaya başlıyoruz. "Teşekkürler..." diyor burnunu çekerken. Bu soğukta dışarda oturmak için deli olmak lazım, diyemiyorum. Kağıtlar toparlanıyor ve Joon bana sırasıyla çizimlerini göstermeye başlıyor. Gladyatör çizimlerini oldukça başarılı buluyorum. Arenayı da bilhassa. Heyecanla diyaloglardan bahsediyor biraz da. Sabırlıca dinliyorum. Nihayetinde Joon'u bir arkadaş olarak hayatımda tutmaya varım çünkü inanılmaz iyi, sevecen ve yetenekli birisi. İlk başta onu arzulamıştım ama şimdi Kyungsoo'dan başka kimseye arzu duymuyorum. Sihir gibi bir şey bu. Bir anda tüm devrelerim yandı ve ben Kyungsoo'ya mahkum oldum. Dahası Kyungsoo beni elinin tersiyle itiyor ve beni hayatında istemiyor. Normal şartlarda olsa böyle biriyle muhatap bile olmazdım ancak sevgi o kadar güçlü ki bir anda enayi oluveriyorsunuz. Yerinizde duramıyorsunuz, kilometrelerce koşabileceğinizi sanıyorsunuz ve yorulmak durumunun aklınıza bile gelmeyeceğinden emin olacaksınız neredeyse. Sabah uyanıyorsunuz ve güneş sanki sizin için doğmuş gibi geliyor. Hayat güzel, dünya güzel, her bir çocuk kıkırtısı nimet çünkü yeryüzünde "o" var. Şarkılar ve kitaplar daha bir anlamlı. Her şeyden ona pay çıkarabilirsiniz. Üzülebilir ama aynı zamanda gülebilirsiniz. Her şey sanki...
"...ongin... Jongin..."
"Ne, efendim?"
Düşüncelerden sıyrılıyorum. Joon sorar gibi bakıyor bana. Dosyayı kapatıyor ve çantasına attırıveriyor. Bunu yaparken "Bana söylemek istediğin bir şey mi var?" diyor. Her kelimede ağzından çıkan buharı izliyorum.
"Evet, aslında var."
"Söyle o zaman."
Biraz bekliyorum, boğazımı temizliyorum.
"Biliyorsun ki aramızda arkadaşlık ilişkisinden biraz daha fazla şeyler yaşandı. Ancak ben buna devam edemem ne yazık ki. Seninle arkadaş kalmayı çok isterim çünkü çok iyi bir insansın ama daha fazlasını yaşayamam. Üzgünüm."
Joon öylece suratıma bakıyor. Bir ara göz teması kuramayacak gibi oluyorum. Utanıyorum sıkılıyorum. Nihayetinde Joon'un ilk tepkisi ise yoğun bir nefes vermek oluyor.
"Niçin devam edemezsin?"
"Hoşlandığım başka birisi var... Aslında uzun zamandır ondan hoşlanıyormuşum ama bunu anlayamayacak kadar aptalmışım. Her şey için özür dilerim. Umarım beni affedersin."