XXIII

146 16 45
                                    

Sonunda o vakit geldi çattı.

Yılbaşı partisi için Minji'nin kocaman evine dolup taştık. Bu kez omega nüfusunun az olmasından mıdır bilmem, ortam hiç iç açıcı değil. Elimde bir birayla Joon'un gelmesini beklerken bilardo oynayan Chanyeol ve Baekhyun'u izliyorum. Sehun partide yok, Junmyeon ile yılbaşını geçirmek için bir adada otel odası tuttular. Evet adada. Alfa Sehunumuz, tanrı bozmasın, eli sıkı bir çocuktur. Para bol diye öyle çar çur etmez. "Ailesinin parasını harcamaya değer bir şeyler bulduğu için şıkıdım şıkıdımdı bizim piç." dedi Baekhyun. Ben de onun yalancısıyım.

"Aşık oldu çünkü. Ne güzel işte." dedi sonra Chanyeol.

Baekhyun topa vurmak için pozisyon alırken durdu ve şöyle bir yan gözle baktı bizim kepçe oğlana.

"En kısa zamanda yavrulayacaklar gibi bir his var içimde. Sonra okulu yarıda bırakıp şirkette çalışmaya başlayacak, çünkü amcam yavrularına bakmak zorunda olduğunu söyleyecek, büyükbabam çok kızacak, yengem deliye dönecek, en sonunda da hepsi yaşasın torun torun diye ölüp bitecek." dedi ve topa vurdu. Bilardo toplarının birbirine çarparken çıkardığı sesi dinledim. Biramdan bir yudum aldım.

"Pabucun dama atılacak diye korkuyorum demiyorsun da sen şuna..." diyor Chanyeol gülerek. Karşılığında sert bakışlar alıyor omegadan. Baekhyun'un yeni yıla gireceğimiz bu gecede dahi keyifli olduğu pek söylenemez. Chanyeol onu bilardo oynamaya ikna etmek için bir hayli dil döktü. İki kez yenilmesine rağmen yine de Baekhyun'u yenebileceğinden emin halde yeni bir oyuna başlama cesaretini gösterdi.

Minji partiye gelecekler için kırmızı giyinme zorunluluğu koydu. Şu anda tanrı bize baktığında bir sürü kırmızı giyinmiş ve iç içe geçmiş karıncalar görüyor olmalı. Ortalık Mephisto kırmızısı. Kırmızı giyinmeyen tek bir kişi bile yok. Bir süre sonra göz yorucu olmaya başlıyor. Veya arkadaşınızı bulamıyorsunuz. O yüzden Joon tatlı bir gülümsemeyle bana doğru gelirken beni bu kadar kolay bulmasına şaşırıyorum.

"Selam." diyor. Hepimiz selamına karşılık veriyoruz. Bana sarılıyor. Bu gece de çok tatlı görünüyor. "Sana bira almamı ister misin?" diye soruyorum. Cevap verecekken okulun her partiye çağrılan malûm Dj'i bir şarkı açıveriyor. Joon'un kaşları havalanıyor, "Önce dans etmek isterim... Bu şarkıyı çok seviyorum." diyor hafif yüksek bir sesle. Sonra elimdeki bira şişesine uzanıyor ve bir yudum alıyor. Bileğimden tutup beni kocaman salonun ortasına, kalabalığın arasına sürüklüyor. Dans etmeye başlıyoruz, birayı paylaşıyoruz, şişenin bir onun dudaklarında bir benimkilerde ıslaklık bırakmasını izliyorum. Dans etmekten yine zevk aldığımı fark ediyorum. Bu her seferinde çok hoş olan partnerlerim yüzünden mi yoksa gerçekten dans etmekten iflah olmaz bir zevk mi alıyorum bilmiyorum. Belki de zamanında dans derslerine devam etmeliydim.

Joon'u kendime doğru çekip öpüyorum. Bira tadını bir de dudaklarından almak istiyorum. Çok derin bir öpücük değil, birkaç saniye sürüyor sadece. Tekrar ona baktığımda halinden oldukça hoşnut olduğunu görüyorum. Bu beni de hoşnut kılıyor. Ama bu hoşnutluğum çok uzun sürmüyor. Nedeni benim için açık, önce kalabalığın içinde Kim Mingyu'nun uzun boyunu fark ediyorum, sonra da birlikte dans ettiği kişiyi. Kyungsoo, Mingyu ile dans ediyor.

Kyungsoo dans ediyor.

Partilerde herkesten kaçıp uyuklayan ve sadece bira içen Kyungsoo, dans ediyor. Dahası, dans edebiliyor. Ve daha dahası, Mingyu sürekli eğilip kulağına bir şeyler söylediğinde gülüyor. Kyungsoo gülüyor. Bayağı dişlerini göstererek gülüyor. İnci gibi küçük dişlerini görüyorum. Dudakları sanki kalp şeklinde. Her gülüşünde gözleri kısılıyor ve başını biraz geri atıyor. Kim Mingyu'ya gülüyor.

anadoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin