Üçüncü günün akşamı dayanamayacak gibi hissediyorum.
Bu yüzden neredeyse birisini arayacağım. Telefon rehberimde bacaklarım arasına sıkıştırdığım bir yastıkla beraber gezintideyim. Birini arayabilir, buluşabilir ve güzel bir seks yaptıktan sonra rutun geri kalanını daha rahat geçirebilirim. Pekala evde her şeyim var. Yeteri kadar kondomum, kayganlaştırıcılar, partnerim farklı şeyler denemek isterse diye küçük oyuncaklarım... Ama duracak ve vahşileşmeyecek kadar iradem yok. Hem de hiç yok. Dahası sürekli Kyungsoo'yu düşünüp dururken de keyfim başka birisini görmek dahi istemiyor. Cidden istemiyor. Rutum başka şey söylüyor olabilir ama keyfim ve gönlüm kesinlikle tek bir yüzü istiyor.
Zaten telefon rehberinde de hiç isim yokmuş gibi geliyor. Tüm seçenekler bir fiyasko. Ya aylar, belki de haftalar önce onlardan davranışları ve kişilikleri yüzünden kurtulmuşum ya da artık her birinin güzel birer ilişkisi var. Bu sırada aklıma Taemin geliyor bir de. Onunla birlikte olacağımdan değil, evet en başta bana yaptığı teklifle birlikte aklıma geldi ancak daha sonra onu Kyungsoo'yu öperken gördüğüm o anlar gelip her şeyin önüne geçti. Hala ikisinin nereden tanıştığını ve aralarında nasıl bir ilişki olduğunu bilmiyorum. Ama dediğim gibi her düşüncem ve her hatıram bir şekilde Kyungsoo'ya çıkmayı başarıyor. Şu an onu görmeyi bırakın onunla konuşamıyor olmak bile çok acı verici.
Bu hissi en son lisede birinden deli gibi hoşlanırken yaşamıştım.
Çalışma odama gidip bilgisayarın başına oturuyorum. Biraz oyun oynayıp kafamı dağıtmak için çabalamak kendim için yapabileceğim en iyi şey. Açıkçası rut döneminde oyunlara girdiğimde hep çok iyi oynuyorum. Takımlarına girdiğim diğer yabancılar bana bir sürü övgü yağdırırken tekrar takımlarına gelmem için arkadaş olarak bile ekliyorlar beni. Bu gurur verici bir şey çünkü iyi oynayınca size saygı duyuyorlar. Ben de şımarıyorum. Şımartılmayı seviyorum. Bazen birinin bana bebek gibi davranmasını da seviyorum. Tek gecelik ilişkilerim veya seks partnerlerim bunları asla bilmez ama bir ilişki içinde kesinlikle ilgiye aç olan o iflah olmaz kişiyim ben.
Oyunun açılmasını bekliyorum ama gelen bir mail bildirimi dikkatimi çekiyor. Bir an için yanlış gördüğümü sanıyorum ama her şey göründüğü gibi. Henüz delirmedim. Kyungsoo'nun mail adresi orada duruyor işte. Ezbere bildiğim o mail adresi. Elim ayağıma dolaşıyor, maili nasıl açtığımı bile hatırlamıyorum.
'Profesör Jin sunum notlarını vermiş. Bir bak, eğer itirazın varsa profesör Jin'e ilet.'
Mailde yazan şey bu. Daha fazlası değil. Ancak bu bana hiç dokunmuyor çünkü Kyungsoo'dan bundan başka nasıl bir mail bekleyebilirdim ki? Profesör Jin'e dua ediyorum o an. Cevap yazabileyim diye hemen girip notlara bakıyorum. Tuhaf, zaten tam not almışız. Neyi itiraz etmem gerekecek?
Yoksa bu bana mail atmak için bir bahane olabilir mi?
O an bu düşünceye deliler gibi inanmak istiyorum çünkü bu ihtimal beni mutlu ediyor. Dört elle sarılıyorum bu düşünceye ve işte, inandım gitti bile.
'Hayır, itiraz edeceğim bir durum yok. Haber verdiğin için teşekkürler.'
Sadece bu yanıtı verebileceğim bir soru sormuş olması fena üzüyor beni. Maili gönderdikten sonra kendimi bir an boşluktaymış gibi hissetmekten alıkoyamıyorum.
Aradan beş dakika kadar geçiyor. Odaklanmış bir halde ekrana bakıyorum ancak bir geri dönüş yok. Bok gibi hissediyorum. Ama o kadar büyük bir verimle odaklanıyorum ki telepati yöntemiyle Kyungsoo'ya mail attırabileceğime inanıyorum.
Sayfayı yeniliyorum, yeniliyorum, yeniliyorum. Önüme sürekli aynı ekran düşüyor. Yeni bir mail yok. Umudumu kesip oyuna dönüyorum. Takım arkadaşlarım bir süredir beni bekliyorlar. Şimdi de hiç oyun oynamak istemiyorum.