"Kyungsoo?"
Kyungsoo hiçbir şey demeden içeri giriyor ve kapıyı arkasından kapatıyor. Ayakkabılarını çıkarırken tökezliyor, düşmemek için kapının kolundan destek alıyor.
"Bu saatte buraya bu halde mi geldin? Sen çıldırmış olmalısın. Nasıl feromon yaydığından haberin var mı Kyungsoo? Kyungsoo bana cevap ver. Tacize uğrayabilirdin. Dışarısı bu saatlerde alfa kaynıyor. Kyungsoo?.."
İçimde patlayan endişeye rağmen Kyungsoo beni duymuyor gibi. Dediklerimin hiçbirine cevap vermiyor. Gözleri yine kızarmış halde, ağladığı her halinden belli oluyor. Belki saatler önce ağladı, belki de tüm yolu buraya kadar koşarken ağladı. Bilmiyorum ancak deli gibi feromon yayarken buraya kadar gelmesi beni felaket korkutmuş durumda. Elimle burnumu kapıyorum.
"Dur sana ilaç getireyim, sen içeri geç." diyorum. O an aklımda olan tek şey duruma müdahale etmek. Daha doğrusu endişeden ölmek üzereyken başka bir şey düşünemiyorum.
Hareketleniyorum ancak Kyungsoo'nun bileğimi yakalayan eli beni durduruyor. Dönüp bakıyorum, yanakları ve gözleri kızarmış, hâlâ derin derin soluklanan Kyungsoo'nun bakışlarında görebildiğim tek şey kararlılık.
"Bana yardım et. Bana yardım edersen ben de sana edeceğim."
"Kyungsoo..."
"Beni sikmene engel olacak kadar çirkin olamam değil mi? O kadar mı çirkinim?"
"Hayır saçmalama," diyorum ve iki elimle omuzlarından kavrıyorum. "Gördüğüm en güzel şey sensin." Kyungsoo bunu beklemiyormuş gibi art arda gözlerini kırpıştırıyor.
"Ama ikimizin de bunu gerçekten istediğinden şüpheliyim."
"İstiyorum, kahretsin ki istiyorum."
"Şu an kızgınlıktasın, doğru düşünemiyorsun."
"Hayır düşünüyorum, buraya kadar onca yolu koşarken düşünecek çok vaktim oldu. Bir kez olsun beni ciddiye al lan!"
Kyungsoo'nun feromon kokusu gittikçe beni etkisi altına almaya başlıyor. O tatlı, yağmur sonrası gibi kokan ferah koku. Kyungsoo'nun suratı ise yer yer kırmızılıklarla süslendiğinden midir bilinmez daha bir çekici ve tatlı geliyor. Yanakları, gözlerinin çevresi, kulaklarının ucu, dudakları alacalı bir kırmızı rengi. Kyungsoo yakamdan tuttuğu gibi beni kendine çekiyor. Yüzlerimiz o kadar yakınlaşıyor ki soluğunu hissediyorum. "N'olur, beni reddetme." diyor. "Yapacağımız her şeyin sorumluluğunu alıyorum. Bir yetişkin gibi."
Neden sonra dizlerinin üzerine çöküyor ve eşofmanımı indirmeye çalışıyor. "Ben de yapabilirim, diğerleri gibi yapabilirim."
"D-dur Kyungsoo, diğerleri kim?" derken bileklerinden yakalıyorum onu, yapmaya çalıştığı şeye engel oluyorum ve yine bileklerinden çekerek ayağa kaldırıyorum.
"Diğerleri gibi işte, partideki o kız gibi, resim çizen çocuk gibi..." Derin derin soluklanıyor.
"Saçmalama Kyungsoo, bana hiçbir şey kanıtlamak zorunda değilsin."
Kısa bir süre birbirimizin gözleri içine bakıyoruz sonra da dudakları dudaklarımı gölgeliyor zaten. Yumuşak ve dolgun dudakları dudaklarımın üzerinde hareket ediyor. Hâl böyleyken ben de mantıklı düşünemiyorum. Feromon kokusu çoktan beni tahrik etti. Aklım o an sadece sevişmeye çalışıyor. İstemeden kendimi kabul etmiş buluyorum. Kyungsoo'nun laflarını kendimi rahatlatmak için bahane olarak sunuyorum. İkimiz de yetişkinler gibi yaptıklarımızın sorumluluğunu alabiliriz. Hem bu Kyungsoo'nun iyiliği için. Onun sağlıklı bir omega gibi her ay kızgınlığa girmesi için bu gerekiyorsa, yaparım. Her şey Kyungsoo için diyorum kendime. Her şey onun için.