29. Bölüm - Acıyı Paylaşmak

158 12 8
                                    

 Albano

Kral Richard'ın krallığı buradan ayrıldığımızdan beri hiç değişmemişti. Güneş, insanın tenini yakarken gökyüzünde yer yer beliren bulutlar tepelere gölge düşürüyordu. En öndeki araç durduğunda ve yere ayak bastığımda gözlerimi kasaba halkının üzerinde gezdirdim. Gündelik işlerine hız kesmeden devam ediyorlardı. İlkbahar buraya da son hız gelmişti ve burada sıcak, kendisini direkt göstermekten çekinmemişti. Hasır şapkalar takmış birkaç küçük çocuk kahkahalar atarak önümden geçerken dudaklarıma geniş, huzurlu bir gülümseme yerleşti. 

Son yaşananlardan sonra vücudumun oldukça bitkin olduğunu hissediyordum. İnsanları güvenli bir şekilde buraya taşımak sandığımdan daha zordu çünkü akıl almaz bir kalabalık vardı. Aramis elindeki tüm imkânları kullanmıştı, bunun için ona minnettardım ancak buraya varmak sandığımızdan uzun sürmüştü. Şimdiden bir hafta olmuştu bile ve biz daha karaya yeni adım atmıştık. 

Aramis'in uzun zaman önce Richard'a haber verdiğini tahmin ediyordum çünkü beni ve ardımdaki kalabalığı gören kimse dehşete düşmüş görünmüyordu. Aslına bakacak olursak, şaşırmış bile değillerdi. 

O sırada kalabalıktan sıyrılan, esmer bir kadın en az gün ışığı kadar parlak bir gülümsemeyle yanıma doğru koştu. Kollarımı açtım ve bana sıkıca sarılmasına izin verdim. 

"Jane." dedim samimi bir sesle. Benden uzaklaştı ve yüzümü kısaca inceleyip, "Tanrım! Daha gideli ne kadar oldu ki? Şimdiden süzülmüşsün. Diğerleri de böyleyse endişelenmemiz gerek demektir."

Omuzlarımdaki bileklerini tutup hafifçe sıktım. "İnan bana, buna gerek yok. Kral Richard burada mı?"

Jane başını olumsuz anlamda iki yana salladı, böyle yapınca siyah saç perçemleri savrulmuştu. "Maalesef. Aramis'le aralarında geçen birkaç mektuplaşmanın ardından sık sık seyahat etmeye başladı. Yaşı ilerlediği için onun hakkında endişelerim var ancak kimseyi dinlemiyor." 

Başımı anlayışla bir tavırla sallayarak kalabalığa döndüm. "Onları yerleştirme görevini siz mi üstlendiniz?" Soruma karşılık arkasına döndü ve omzunun üzerinden birkaç kişilik bir gruba işaret verdi. Bir kez daha bana döndüğünde yüzünde kontrol sahibi olduğunu haykıran bir ifade vardı. İnce kaşlarını çatarak, "Merak etme, onlara iyi bakacağız. Sonunda özgür kaldıkları için mutluyum."

"Ben de öyle. Ancak aralarında hasta veya yaralı olanlar var. Onlara öncelik verirseniz sevinirim." 

Jane elini omzuma koydu ve yüzünden aynı anda birçok duygu gelip geçti. "İnanmayacaksın belki ama, böyle bir şey başımıza ilk defa gelmiyor. Ne yapacağımı biliyorum."

Derin bir nefes alıp omuzlarımı pes edercesine düşürdüm. "Haklısın, üzgünüm. Ben... Ben gitmeliyim, Jane. Burada daha fazla zamanım kalmadı."

"Hey..." Jane uzanıp bileğimi yakaladı ve sorgularcasına kaşlarımı çatmama sebep oldu. "Çok yorgun görünüyorsun. İstediğin an dönebilirsin zaten, biraz burada, bizimle kal. Kafanı toparlamana da yardımcı olur." 

"Jane..." Başımı iki yana sallayıp itiraz etmeye yeltenmiştim ki siyah gözlerine yerleşen ifade dudaklarımı birbirine bastırmama sebep oldu. Jane itiraz kabul etmez bir tavırla, "Buna ihtiyacın olduğunu görebiliyorum. Hem, bu insanlarda aklının kalacağını da gayet iyi biliyoruz. Hadi gel, onlarla ilgilenelim. En kötü ihtimalle yarın dönersin." Birkaç saniye susup karar vermemi bekledi. Sonunda evlere doğru yürümeye başladığımda dudaklarının zaferle kıvrıldığını gördüm.

O sırada biraz önümüzden ilerleyen birinin oldukça tanıdık, kıvırcık saçları gözüme çarpınca yavaşlamak zorunda kaldım. Oldukça yaşlı, beyaz saçlı bir kadının koluna girmiş ve ilerlemesine yardımcı oluyordu. Ancak kısacık bir an için yalpaladığını görmüştüm. Onlara doğru ilerledim ancak onlara daha yetişememiştim ki, kadının kolundan çıkan genç kadın bir anda yana doğru yalpaladı. Hızla uzanıp onu tuttum ve doğrulması için destekledim ancak gözleri yarı yarıya açıktı. "Zoe?" 

ATEŞİN VARİSİ 2 - KAYIP NEFES (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin