2. Bölüm - Çöküş

456 39 8
                                    

   Bir kum saatinin içerisindeki minik tanecikler gibi akıp giden zaman, bazı şeylere ilaç oluyor; geri kalanı ise mutlak bir siyaha boyayana dek, uğursuzluğundan gram kaybetmiyordu. Çünkü bazı insanlar her şeye güçlerinin yeteceğini düşünseler de, kaderin her birimiz için bambaşka planları olduğunu çok sık unutuyorlardı.
Genç kadın, aylar önce getirildiği sarayın kraliçesi olduğundan beri zaman tersine akıyor gibiydi. Zaman zaman her şeyin donup kalmış, onunsa çaresiz gözlerle etrafı izleyen bir hâlde olduğunu düşünüyordu. Sarayın görkemli duvarlarına asılı şatafatlı saatler, altın işlemeli akrep ve yelkovanın birbirini takip ettiği o mekanizma, onun için bir ızdıraptan farksızdı. Her gece, halkına yapılan işkencenin, bir kıyamete çevrilen o pazar gününün kâbuslarını süslediği zaman dilimlerine dönüşüyor, uykusundan nefes nefese kalkıyor ve parmak uçlarında geniş odasını ter edip terasa çıkıyordu. Doğrusu, burayı teras olarak adlandırmak yanlış olurdu; sarayın devasa balkonu, tepesi milyonlarca yıldızla çevrili bambaşka bir galaksi gibiydi. Oysa o, balkona çıktığı zamanlarda hissettiği özgürlüğün ve ferahlığın bir miktarını bile hissetmiyordu. Kapana kısılmıştı. Sahip olduğu gücün farkında olan birilerinin var olduğunu yeni öğrenmişti ve şimdi, türlü türlü işlere alet edildiğini fark ediyordu. Tüm bunlarla başa çıkmak imkânsızdı. Gücünün günden güne tükendiğini hissediyor, içi yavaş yavaş boşlana bir kum saati gibi gittikçe çöküyordu.

Bunu o yapıyordu genç kadına, adı bile bilinmezliğin getirdiği korkuyu saçan o adam: Morte.

Mort ulusunun gözü kara, cesur, acımasız genç prensi.

Genç kadın buraya geldiği ilk gün, genç adamın yüzünde beliren sırıtmayı bir an olsun aklından çıkaramıyordu. Yüzlerce yıl boyunca devam edecek bir ızdırabın sinyallerini o zamandan veriyordu. Bu evreni çok korkunç bir gelecek bekliyordu; karanlık, uğursuz ve umutsuz.

Genç kadın, bir gece yarısı kaçamağında balkona çıktığında nefesinin kesildiğini hissetti. O günlerde ayağa kalkıp iki adım atsa, üçüncüsünde nefesi tamamen tıkanıyor, göğsüne şiddetli bir ağrı saplanıyordu. Ayaklarının, sızlayan bacaklarını ve titrek bedenini daha fazla kaldıramayacağını hissediyor; sanki, sanki vücudunun ona artık yetersiz geldiğini hissediyordu.

Ve bu aklına tek bir ihtimal getiriyordu. Vücudunu, ona nazaran küçücük, ufacık, savunmasız ve bu evrendeki en masum varlıkla paylaşıyor olabileceği ihtimali.

Titreyen elini karnının altına, buz kesmiş tenine doğru bastırdı. Gözlerin firar eden sıcak, hüzünlü yaşların tek bir sebebi vardı; o da rahmine düşen miniği, çok zor bir hayata hazırlanıyor olduğu gerçeğiydi.

Ve genç kadın, onu nasıl koruyabileceğini bilmiyordu.

*

"Ne demek nişanınız planlanacakmış? Beth, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?" Lori, deyim yerindeyse, sarayı birbirine katacak denli yüksek sesle bağırırken ellerimi kulaklarıma bastırdım. "Sessizce çıldır, Lori. Makyajını bozacaksın." diye tersledi onu Mira, elindeki fırçayı sertçe makyaj masasına bırakırken.

Lori ona dik dik baktı ancak bu kısa sürdü. Şu anda ilgileneceği çok daha mühim bir mesele vardı malum. Elimi saçlarımdan geçirip oturduğum sandalyeye iyice sindim. Birkaç saattir kulaklarımda çınlayan ses bir an olsun azalmak bilmiyordu. Biri sürekli kulağıma eğiliyor ve bana, "Nişanımız planlanacak." diye fısıldıyordu sanki. İç sesimin karanlık yani sürekli kahkahalar atarken, Aidan'ı özlediğimi fark ettim. Buraya adım attığımdan beri sesi çıkmayan Aidan'ı... Ancak bu bambaşka bir meseleydi. Şimdi önümdeki konu öylesine sinirlerimi bozmuştu ki, sabahtan beri attığım hiçbir adımın farkında değildim.

ATEŞİN VARİSİ 2 - KAYIP NEFES (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin