31. Bölüm - Savaş

194 11 15
                                    

Aidan

Saray avlusu, sabahın erken saatlerinde kristal bir örtüyle kaplı gibi duruyordu. Çimenlerin üzerindeki gümüşi parıltılar, yeryüzüne vurmaya başlamış gün ışıklarıyla birlikte etrafa inanılmaz bir ışıltı saçıyordu. 
Üzerimdeki ipek sabahlığı omuzlarımın üzerine çektim ve bahçenin ilerisindeki ormanı izlemeye başladım. Devasa ağaçların gür yaprakları, sabah esintisiyle birlikte iki yana sallanıyordu. Ancak sislerin ardında kalan ağaçların tepesinde, dün iyice yaklaşmaya başlamış uğursuz bulutlar dönüyordu. Aralarındaki mor büyü kıvılcımlarını görüyor, güçlü titreşimlerini ayaklarımın altında hissediyordum. Morte yaklaşıyordu, hiç olmadığı kadar güçlü ve karanlık bir şekilde hem de. 

Bu savaşın nedeni, elinde devasa bir güç barındıran taş kalpli bir insanın sonu gelmez güç arzusuydu. Eline ne geçerse geçsin onunla yetinemiyor, daima en iyisi ve güçlüsü olmak için çırpınıp duruyordu. Morte'deki aşağılık kompleksi daima fazla karışık ve abartılı gelmişti bana, yüzyıllar öncesinde bile bu böyleydi. Ne yapmak istediğini daima bilen ancak gözünü hırs bürümüş, acemi bir büyücüydü. Bir katildi, kötü ve acımasızdı. 

Sandy'nin, ondan bir noktada ayrıldığını söylerken samimiydim. En başından beri Sandy'nin bedeni içerisinde tıkalı kalmak bir yana, bastırdığım kendi duygularımdan bile daha baskın bir şekilde onun hislerini benimsemiştim. Neler yaşadığını tam anlamıyla görüp işitemiyordum ancak ne hissederse hissetsin, ben de o duyguları kalbimin en derinlerinde işitiyor ve bu karmaşayla başa çıkmaya çalışıyordum. İstediğim Sandy'nin ki değil, alelade bir bedendi. Tek istediğim özgür kalmaktı ancak tüm bu insanların başlarına aldıkları bela benim gücüm olmadan çözülecek gibi değildi.

Mor Büyü daima çok kudretli ve eşsiz bir büyü olarak anılmıştı ancak en güçlü elementlerden biri sayılan ateşin varisi olmak, Sandy'nin sahip olabileceği en özel şeydi. Ancak bunu kaldıramayacağını biliyordum. O bu kararı verse bile, bedeni Morte ile savaşmasına müsaade etmeyecekti. Her şeyden öte, onu denli kırılgan yapabilecek bir şeye sahipti: Bir bebeğe. 

O hamileydi. 

Şimdi benim de karnımda olan bebek, aslında ona aitti ve benim sadece onu korumam gerekiyordu. Asla sahip olamayacağım bir mucizeyi kucakladığım son zamanlardaydım. Gözlerim ürkekçe karnıma doğru indi. Aslında bana ait olmayan bir bedendeki, bana ait olmayan küçük canlıya. 
Onu baskıladığımın farkındaydım ancak en derinlerde, Sandy'nin varlığını hissetmemem imkânsızdı. Orada, mideme oturmuş bir taş gibi ağırlığını koymuş hâlde bekliyordu. Bekleyecekti de. Bu akıl almaz yaşıma rağmen hayatımda Sandy kadar inatçı birine rastlamamıştım.

"Erkencisin." Hemen arkamdan yükselen tanıdık ses, çevreme sardığım duvarların biraz daha yükselmesine sebep oldu. Duygularım ve düşüncelerim karmakarışıktı ve bir önceki karşılaşmamızda yaşananlardan sonra Aramis'le konuşmanın bana iyi gelip gelmeyeceğinden emin değildim.

"Uyku tutmadı." dedim omzumun üzerinden ona bakarak. Yine siyahlara bürünmüş, ellerini ceplerine yerleştirmiş hâlde duruyordu. Bakışları gözlerimdeydi ve yüzünde, duygularını okumamı engelleyecek hissiz bir ifade vardı. Onu son gördüğümden - birebir şekilde - bu yana çok daha iyi göründüğünü kendime itiraf etmeliydim. Benden çok daha uzundu, onunla göz göze gelmek için başımı hafifçe yukarı kaldırmam gerekiyordu. Omuzları iyice genişlemiş, vücudundaki kaslar kıyafetlerinin ardından bile belli olacak kadar gelişmişti. İri değildi ancak yapılıydı; keskin yüz hatları, parlak gözleri ve daima dağınık olan saçlarıyla can yakacak kadar yakışıklıydı. Sandy'i kıskandığıma inanamıyor ancak bunu kabul ediyordum. Farkında mıydı bilmiyorum ancak inanılmaz şeylere sahipti. 

ATEŞİN VARİSİ 2 - KAYIP NEFES (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin