16. Bölüm - Kozaya Sarınmış Duygular

178 17 27
                                    

Thomas, beklenmedik misafirler karşısında daha fazla sabredememiş olsa ki bir adım öne atmak için hazırlandı ancak Aramis'in tek bir bakışı, vazgeçmesine yetti. Şaşkınca ona baktım ancak o hiçbirimizle göz teması kurmadan lidere döndü. "Sizinle geleceğiz." dedi ve başını hafifçe yana eğdi. "Tek bir şartla. Yüzünü görmek istiyorum."

Nefesimi tutup liderin ne yapacağını görmek için bekledim. Önce sessizce durmaya devam etti, Aramis'e zarar vermek için hareket edeceğine şüphe duymadım. Ancak başı kısa bir an benden tarafa döndü ve sonunda ellerini uzatıp gümüş miğferi başından çıkardı. Tanrım...

Bu genç, gözü kara bir delikanlı değildi. Nedense ona bakınca gözümde öyle bir görüntü canlanmıştı ancak bu yaşlı bir adamdı. bembeyaz saçları esen rüzgârda dalgalanıyordu ve sabahın taze ışıkları altında, yüzünün keskin, kararlılıkla dolup taşan hatları iyice ortaya çıkıyordu. Omuzları geniş, dimdik duran ve keskin bakışlı bir liderdi. Her birimizin üzerinde gözlerini bir süre gezdirdi ve bakışları bende durduğunda, başını hafifçe salladı. "Size kim olduğumu ve ne için burada bulunduğumu anlatacağım. Ancak Mort Kralı münasebetsiz varlığıyla yanımıza gelip günü daha fazla lekelemeden, gidelim buradan." Thomas kıkırtı benzeri bir ses çıkarıp yürümek için arkasını döndü ve diğerleri de ister istemez onu takip etti. Adamın söyledikleri yüzünden mi bilinmez ama, ondan bir zarar gelmeyeceğini hissediyordum. Altıncı his gibi bir şeydi bu, onun peşinden ilerledim. En önden, liderin arkasında bulunan Aramis'le kısacık bir an göz göze gelince, "Neler oluyor?" dercesine dudaklarımı oynattım ama cevap vermeden başını çevirdi. Huzursuz olmuştum.

Sarayın arkasında ilerleyip ormanlık alana geçtik ve sarayın sınırlarından uzaklaştıkça, gözüme geniş arabalar takıldı. Ancak bir farkla: Onları atlar değil, kanatları olan garip yaratıklar çekiyordu. Bu görüntü beni dehşete düşürmüştü. Ancak benim ve Alba'nın aksine, diğerlerindeki hayret daha akıl almazdı. Estelle, "Bunlar..."

"Bir tür Griffin. Araçlarımızı çeker ve köyümüzü korurlar. Gideceğimiz yerde onlardan bolca göreceksiniz."

Söylediği her şeyi daha büyük bir hayretle karşılıyordum. Gerçekten de neler olup bittiğini anlamakta güçlük çekiyordum. Tam üç araç vardı, yaşlı lider önde durdu ve araçları işaret etti. Gözleri Aramis'in üzerindeydi. "Yoldayken sizinle konuşmak istediğim bazı şeyler var, hem de sizinle de tanışırız."

Aramis başını sallayarak kabul ettiğini belirtti ve arkasını dönüp bana güven veren bir bakış attıktan sonra araca bindi. "Gerçekten mi?" diye fısıldadım olduğum yerde kalarak. Bu adama nasıl böyle hızlı güvenebilirdi? Bilmediğim bir şeylerin döndüğünü hissediyordum.
Kalan askerlerden biri başındaki miğferi çıkardı. Esmer, genç ve yakışıklı bir çocuktu. Bizim yaşlarımızda, belki biraz daha gençti. "Ben Max." dedi ve sırayla hepimizle tokalaştı. Ardından karşımızda hazır ola geçip, "Araçlara yerleşin ve yol boyunca dinlenin. İçeride battaniye, su ve atıştırmalıklar var." Thomas sırıtarak araca ilerledi ve Esta'ya elini uzattı. Alba ve Octavia onları takip edince gözlerim son vagona kaydı. James elini uzattı ve içeriyi işaret etti. "Geçin lütfen, matmazel."

Bu beni ister istemez gülümsetti. Onu takip ederek elini tuttum ve içeri geçtim. Kırmızı kadife duvarları ve yer döşemesi olan aracın içi düşündüğümden de genişti. Karşılıklı iki koltuk vardı ve iki yandaki kare pencerelerin altındaki çıkıntılarda, Max'in bahsettiği gibi su ve atıştırmalıklar vardı. Koltuğa yerleşip pelerinimi yavaşça çıkardım ve James'in yerleşmesini izledim. O sırada aniden pencerede beliren Max, "Ayağa kalkmamaya özen gösterin lütfen." diye bizi uyardı ve gülümseyerek gözden kayboldu. "İyi insanlara benziyorlar." diyen James'e baktım. O da Aramis gibi beni şaşırtanlardandı.

ATEŞİN VARİSİ 2 - KAYIP NEFES (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin