19. Bölüm - Kayıplar ve Kazançlar

159 18 38
                                    

"Hayır!" Karanlığın, devasa bir boşluğun kucağına doğru çekilirken olduğum yerde çılgınca debeleniyordum. "Hayır!" Tiz bir çığlıkla sımsıkı kapattığım gözlerimi açtığımda, loş ışıkla aydınlanmış geniş bir odada uzandığımı fark ettim. Tam iki yıl boyunca kalmama rağmen bir türlü sahiplenemediğim odamda.
Gördüğüm şeyin - buna kâbus bile denemezdi - etkisiyle göğsüm hızla inip kalkıyor, kalbim kabarık bir ritimle adeta kulaklarımda çarpıyordu. Elim boynuma, oradan da terle ıslanıp sırılsıklam olmuş alnıma gitti. Saçlarım tenime yapışmış, tenim korku, endişe ve bilinmezliğin korkunç ininden yeni çıkmış gibi karıncalanmıştı. Uzun nefesler alıp verdim, sessizliğin içerisinde duyulan tek ses ancak düzene girebilmiş nabzımın ritmiydi. 
Daha uzandığım yataktan çıkmama vakit kalmadan kapım hızlı ve sert bir darbeyle açıldı. İçeriye dalan James'i, Alba, Octavia, Thomas ve Esta sırasıyla takip ettiler. En arkadan da çatık kaşları, endişeli ifadesi ile Nicole ve taşıdığı havlularla birlikte Emily girdi. Tüm sarayı başıma toplamaya ant içmiş gibi görünüyorlardı. Üzerlerini değiştirmiş, kir pastan arınmışlardı ancak yüzlerinde, onları en son gördüğümdekinden bile daha beter ifadeler vardı ki bu da, kalbimin sıkışmasına yetmişti.

"Tanrı'ya şükür," diye mırıldandı Estelle ve yatağın sağ tarafına oturup elimi sıkıca tuttu. Ona güven veren, iyi olduğumu belirten bir gülümseme sundum ancak çok samimi gelmemişti. Diğer tarafımda, yatak aşağıya doğru çökünce başımı çevirdim: James. Yanıma oturmuş, tüm bunlardan önce yaptığımı konuşmanın etkisiyle olsa gerek, belli bir tereddütle bana bakıyordu. Bana dokunmak, iyi olup olmadığımdan iyice emin olmak istediğini ancak emin olamadığını görebiliyordum. Bu konuda ona yardımcı olamayacaktım zira içimde çok büyük bir boşluk yaratmıştı ve şimdi, bu boşluğu kapatıp işleri nasıl düzelteceğime ben karar vermeyecektim.

İşler tıkırında değil, James. 

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu Via. Eli histerik bir şekilde durmadan boynundaki kolyede ve etrafında geziniyordu. Hiçbirinin iyi olmadığı ve sakin görünmediği ortadaydı. Kendimin nasıl göründüğünü merak ettim. 

"Daha iyi zamanlarım olmuştu." dedim boynumu hafifçe kıpırdatırken. Ardından aklıma gelen şeyle, olduğum yerde buz kestim. 

Aramis.

Onu görmüştüm. Kokusunu hissetmiştim. Dahası, ona dokunmuştum. Ancak bu görüntüler öyle silikti ki, rüya mı gerçek mi ayırt edemiyordum. Ellerim gerginlikle parmaklarımın altındaki beyaz çarşafı kavradı. Parmak boğumlarımın bembeyaz kesildiğini, tenimin buz kestiğini tahmin edebiliyordum. Tek bir dileğim vardı ancak içeridekilerin tavırlarına bakılacak olursa, beklentilerim umduğum gibi çıkmayacaktı. O gelmemişti. Onu görmemiştim. Belli ki burada değildi. Hayal mi görmüştüm? Başımı hafifçe iki yana salladım ama bu gözlerinden kaçmadı. "Sorun ne?" diye sordu Thomas, onun yanından yaklaşıp yanımda diz çöken Alba dikkatle yüzümü inceledi. "Beth, sorun ne? Anlat bize." 

Böyle bir arzum yoktu. Yine ve yine, bazı cevaplara ihtiyacım vardı. "Ne oldu?" diye sordum çatallı bir sesle, hafifçe boğazımı temizledim. Thomas Emily'e eliyle işaret verdiği sırada, Alba anlatmaya başlamıştı. "İnanır mısın bilmiyorum ama, Morte geri çekildi. Tabii ki arka bahçenin altını üstüne getirip dış duvarları ve kolonları harabeye çevirdikten hemen sonra." Sesinde öfkeden çok hüzün vardı. Kaldıramıyor, içi daha fazlasını almıyordu. Haksız diyebilir miydim ki? Daha fazlasına tahammül etme düşüncesi, Morte'ye katlanma düşüncesi bile göğsümün sıkışmasına sebep oluyordu. Thomas'ın işaret ettiği Emily bana büyük bir bardak su uzattığında minnetle gülümsedim. "Askerlerin birkaçını sorgulamak için yakaladık. Askerler çok geç geldi ancak neyse ki kaybımız olmadı. Büyük baban geldi ve..." 

ATEŞİN VARİSİ 2 - KAYIP NEFES (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin