Aradan uzunca bir süre geçmişti. Aylar ayları kovaladıktan sonra sonunda Hogwarts'ın açılmasına çok az bir süre kalmıştı. Lirisha, havaların ısınmasıyla saçlarını omzunun üzerinde kısa bir şekilde kesmişti. Kıvır kıvır, kabarık saçları kısayken onu çok tatlı gösteriyordu. Ufak burnu, yuvarlak ve ince yüzü ortaya çıkıyordu. Özellikle mavi ile yeşil arası ela gözleri ve uzun kirpikleri daha da ön plandaydı şimdi.
Lirisha bu uzun süre içerisinde eski neşesine kavuşmuş sayılırdı. Sadece içinde büyük bir boşluk vardı, hissedebiliyordu. Hep bir şeyler eksikti sanki. Yalnız hissetmesine değinmiyorum bile...
Lirisha yeni bir okula gidecekti, yeni arkadaşlıklar edinecekti. Bu yüzden çok heyecanlıydı ve eski neşesini bu umuda bağlanarak geri kazanmıştı. Her şey çok güzel olacaktı. Uzun zamandır kendi hayatında kendini ön planda değilde başkalarını ön planda tutmuştu ve başkalarına yetişmeye çalışmıştı. Kendi hayatı, kendi arkadaşları, kendi çevresi yoktu. Yetimhaneden ayrıldığı günden beri Bouquetlerin evindeydi.Bu hayattan ne kadar memnun olabilirdi ki sizce? Kim böyle izole bir yaşam isterdi? Özellikle Lirisha için bu çok zordu bu yüzden elindekilere; Mrs Bouquet'e, Daisy'ye, Horeus'a ve bir süre öncesine kadar diğer kardeşlere tutunuyordu. Onlarla ilgileniyordu. Tek yapabildiği buydu. Tek çevresi bundan ibaretti ve bu çevre tam anlamıyla gerçek bile değildi çünkü aslında etrafındaki çoğu kişi ondan yalnızca yararlanıyordu. Bunun farkına vardığında daha da yalnız hissetmişti Lirisha.
Mrs. Bouquet'le aralarındaki mesafeli ilişki şimdi dahada beterdi. Mrs. Bouquet Lirisha'ya nedensizce kaba davranıyordu. Artık işine yaramadığından dolayı mıydı?
"Uyanmışsın. Dumbledore'dan mektup geldi. Seni yarın almaya gelecek. Eşyalarını topla, zaten çok bir şeyin yok. Kısa sürer. Sonra da sofrayı kur. Alfred birazdan gelir."
Lirisha 'tamam' anlamında kafasını salladı ve Mrs. Bouquet odayı bir süre rahatsızca süzüp gitti. Lirisha tuttuğu nefesini verdi ve bağdaş kurup oturduğu yatağından kalktı.
Kocaman, eski, çiziklerle dolu bir bavulun yarısını bile doldurmayan giysilerini güzelce katlayıp bavula yerleştirdi. Daisy'nin ona doğum gününde verdiği öykü kitabını da dikkatlice yerleştirdi ve bavula şöyle bir bakıp ağzını kapattı.
Hemen sonra sofrayı hazırlamaya koyuldu. Çok ama çok mutluydu. Yarın Albus geliyordu! Sevinci kelimelerle anlatılamazdı. Bu heyecanını şu anlık içinde tutuyordu ama yine de şapşal şapşal gülümsemeden edemiyordu.
Mrs. Bouquet'in sinirlerini bozuyordu Lirisha'nın bu kadar keyifli olması. Sertçe dik dik masayı kuran kızı izliyordu.
Bir süre sonra kızı yanına çağırdı. Çocuklar etrafta koşturuyordu.
"Lirisha, söylesene nedir bu kadar seni mutlu eden?" Diye sordu ukala bir tavırla Mrs. Bouquet.
"Yarın için heyecanlıyım efendim. Gerçekten kelimeler kifayetsiz kalır! İnanabiliyor mus-"
"Lirisha, doğruyu söylesene. Benden, bizden, buradan kurtulduğun için bu kadar seviniyorsun değil mi! Çünkü oraya gidince sonunda bu 'çukurdan' kurtulacağını düşünüyorsun!"
Lirisha duydukları karşısında ilk önce şaşkınlıktan yutkundu. Ne diyordu bu kadın? Aklından dahi geçirmemişti bu düşünceleri.
"Ama unutma, o okulun da bir sonu var ve senin gidecek buradan başka bir yerin yok Lirisha."
"Eğer bu şekilde kendini benden, bizden üstün görmeye devam edecek olursan..."
Mrs. Bouquet kızın omuzlarından tuttu ve yakınına yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
free | Tom Marvolo Riddle fanfic
General Fiction-Tom Marvolo Riddle fanficidir- Adeta kendi kendini hapsettiği bir kafes içerisinde git gide büyüyen ve onu yiyip bitiren, yutan bir karanlıktaydı Marvolo. Lirisha onun için buradaydı. Bilmiyorlardı ama birbirleri için nefes alıyorlardı. Beraberken...