Aradan neredeyse 1 ay geçmişti. Lirisha'nın bu günlerde yüzü pek gülmüyordu. Ev işlerini adam akıllı yapamıyor, Mrs. Bouquet'le sohpet ettikleri zaman eskisi gibi bıcır bıcır sürekli bir şeyler anlatmıyor, susmayı tercih ediyordu. Bu durumun en çokta çocuklar farkına varıyordu çünkü Lirisha onları hep eğlendirir, oyunlar oynar, hikayeler anlatırdı ve hep yüzü gülerdi. Çok enerjikti. Şimdi ise neredeyse hasta denilebilecek kadar yorgun ve yüzü asık duruyordu.
Mrs. Bouquet bir akşam Lirisha'yı sofrada yemesi için davet etti. Sürekli yüzü gülen, nazik, enerjik ve en önemlisi her zaman için saygılı olan Lirisha o akşam Mrs. Bouquet'e şöyle bir yanıt verdi: "Efendim, benim gibi bir hizmetçi ne diye sizlerle sofrada yemek yiyecekmiş(?) Ben mutfakta yiyeceğim. Davetiniz için teşekkür ederim." Bu hem Mr. Bouquet'i kızdırmıştı hem de Mrs. Bouquet'i endişelendirmişti.
Mr. Bouquet öfkeyle Lirisha'nın arkasından seslendi.
"Lirisha, buraya gel."
Küçük kız arkasını dönüp yanlarına döndü ve Mr. Bouquet'in konuşmasını bekledi.
"Böyle nazik bir teklifi niçin geri çeviriyorsun? Bu hiç kibar bir davranış değil. Rica ediyorum, bizimle sofraya otur."
"Efendim, dediğim gibi ben sizinle yemek yemeyeceğim. Lütfen zorlamayın."
Mrs. Bouquet, Lirisha'yı zorlamaması gerektiğini anlamıştı bu yüzden kocasına baktı ve kafasını 'bu seferlik boşver' dercesini eğdi.
Lirisha mutfağa gitti. Neden mi böyle davranıyordu? Çok basit. Ya kendisini aileden sayacaklardı -çünkü artık yalnızca hizmetçi olarak görüldüğünü yeni fark ediyordu- ya da onu rahat bırakacaklardı. Bir öyle bir böyle yaparak kendisini aileden gördükleri konusunda umutlandırmamalarını istiyordu, eğer öyle görmüyorlarsa. Çünkü bu onun kalbini kırıyordu, Lirisha onlara değer veriyordu ve karşılığını göremiyordu. Sadece eğlence vermek için, iş görmek için kendisinden yararlanıldığını Samuel ve Sam sayesinde fark etmişti. O olaydan sonra yaşananları ölçüp tartmıştı ve eskiden olanları da düşündü. Hep mutfakta yerdi, -özel günler hariç- Tüm işlere o koştururdu, Bouquet'lerin öz evlatları şık şık giyinirken kendisi onların eskilerini giyerdi, Onlara diğer çocuklar gibi 'anne, baba' demek yerine resmi hitap şekliyle ya da "efendim" diyerek seslenirdi. Doğum günü kutlanmazdı, güzel bir odası yoktu ve en önemlisi eğitim görmüyordu. Şimdi kendisini nasıl aileden sayabilirdi? Her şey çok barizdi.
Lirisha 'çok safım' diye kendisine kızıyordu. Bunca zamandır fark edememişti. Haklıydı. Lirisha saf ve temiz kalpliydi kendisinden yararlanıldığını asla düşünmemişti.
O günden sonra Lirisha'ya Mr. Bouquet kitap getirmeyi kesti. Mrs. Bouquet kızın halinden anlar gibi olsa bile bencildi. Yalnızca üzülüp geçiyordu. Kızlar ise artık Lirisha'yı onları eğlendirmediği için sevmiyorlardı ona kaba davranıyorlardı. Evde onun halinden anlayan ve onu gerçekten seven bir tek Daisy vardı. Lirisha Daisy'ye o doğduğundan beri yarı annelik ediyordu. Onun için bir anne yarısı sayılırdı ve Lirisha'yı çok seviyordu. Tüm gün de evde olduğundan Lirisha en çok Daisy ile vakit geçiriyordu. Lirisha da Daisy'i minik kardeşi olarak görüyordu. Hoş, Lirisha bütün kardeşleri öyle görüyordu ama artık sadece Daisy onun küçük kardeşiydi. Ne oğlanlar onun abisiydi ne de kızlar onun kardeşi.
Lirisha uzun bir süre neredeyse depresyonun eşiğindeydi çünkü çok yalnız hissediyordu ve yalnızlık onun için çok zordu. O sevilmeyi ve sevmeyi seviyordu. Yinede kısa bir süre sonra kendisini toparladı ve kendi kendisine yetmeyi öğrendi. Yalnızlığına biraz da Daisy ortak oluyor, onu mutlu ediyordu. Lirisha elinde olan kitapları tekrar tekrar okuyordu çünkü artık yeni kitaplar getirilmiyordu. Bu yüzden de asla şikayet edip, özür dilemedi. Haklı olduğunu düşündüğü sürece özür dilemezdi, gururluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
free | Tom Marvolo Riddle fanfic
General Fiction-Tom Marvolo Riddle fanficidir- Adeta kendi kendini hapsettiği bir kafes içerisinde git gide büyüyen ve onu yiyip bitiren, yutan bir karanlıktaydı Marvolo. Lirisha onun için buradaydı. Bilmiyorlardı ama birbirleri için nefes alıyorlardı. Beraberken...