Şakaklarını ovalayarak başını dikleştirdi. Yatağından ağır hareketlerle doğruldu ve çıplak bacaklarını yatağın kenarından yere doğru uzattı. Geceliği ipinceydi ve hafifti. Usulca ayaklarını yere değdirdiğinde soğuk zemin onu titretti. Yatağından usulca kalktı. Hâlâ gece vaktiydi.
Birden bir uğultu kulaklarını doldurdu ve soğuk rüzgar tenine vurdu. Yatakhanenin bütün camları ardına kadar açıktı, aşırı ceryana sebep oluyordu. Yataktan hızlıca kalkıp bütün pencereleri aceleyle kapatmaya çalıştı. Öyle soğuktu ve üzerindeki geceliği öyle faydasızdı ki donuyordu. Tüm pencereleri kapatmakla meşgulken etrafına bakınmayı unutmuştu. Bütün yatakların boş olduğunu gördü. Yorganlar dağınık bir vaziyette ve yataklar boştu.
Paniğe kapılmamak elde miydi? Hızla yatakhanesinden çıktı ve ortak salona daldı. Orası da ıssızdı. Kimsecikler yok, tek bir kıpırtı yok, sadece uğultular...
O andı gözlerinde saf korkunun belirdiği an ve nefesinin kesildiği an.
...
Lirisha aniden hızla, derin ve sesli bir nefes alarak yatağından fırlayıverdi.
Ter içindeydi ve hâlâ sabah olmuş değildi. Gece vaktiydi. Lirisha bacaklarını çevik bir hareketle yatağın dışına çıkardı ve çıplak ayakları soğuk zemine değdi. Üzerinde düz, basit bir tişört ve altında kareli eşofmanı vardı. Hızla ayağa kalktı ve pencereleri kontrol etti. Hepsi kapalıydı.
Ardından diğer yataklara endişe ve korkuyla baktı. Herkes yatağındaydı.Lirisha o an rahat bir nefes verdi ve yatağına geri oturdu. Gözlerini yumdu ve alnını ovdu. O rüya da neydi öyle? Neden sebepsiz yere o kadar gerici bir havası vardı?
Lirisha geri uyuyamazdı. Uyku tutmazdı. Kalkıp dolabından bir hırka çıkarttı ve onu üstüne giydi.
Yasak olmasına rağmen dışarı çıkmayı planlıyordu. Dışarı çıkıp okul koridorlarında bir süre ufak bir yürüyüş yapacaktı. En azından uykusu gelene kadar.
Lirisha dağınık saçlarına dokunmadı bile ve o haliyle önce ortak salona, ortak salondan da binasının dışına çıktı.
Lirisha zifiri karanlık olan zindanları asasının ışığıyla geçtikten sonra nihayet pencerelerle ışık alan o koridorlara ulaşmıştı. Bahçeye çıkan tarafa doğru dönüyordu ki ileride bir silüeti fark etti.
Uzun, hatta o kadar uzun ki Lirisha ilk gördüğünde onu bir profesör sanmıştı. Fakat dahada yaklaştığında bir profesör olamayacak kadar genç olduğu anlaşılmıştı. O oldukça uzun bir erkek öğrencinin silüetiydi. Lirisha biraz tereddüt etmesine rağmen dahada yakınına gitti.
Şimdi yalnızca 3-5 adım ötesindeydi. Merakına yenik düşüyordu.
"Görüyorum ki birileri yatakhanesinde değil."
Lirisha duyduğu bu tanıdık sesle neredeyse yerinden zıplamıştı. Bu sesin sahibini biliyordu.
Riddle.
"Sebebini merak etmiyorum. Sadece sizden yatakhanenize dönmenizi rica edeceğim Hanımefendi."
"..."
Sessizce durdu. Gitmek istemiyordu, gitmemeliymiş gibi hissediyordu. O yüzden durdu Lirisha.
"Ne dediğimi duydunuz mu?" Diyerek aniden dışarı baktığı, Ay'ın içeri kaçamak ışıklarını süzdürdüğü pencereden bakışlarını Lirisha'ya çekti. Çeker çekmezde ifadesi yumuşadı sanki.
Bakışları değişti.
Birbirlerine yakındılar.
Genç oğlanın yüzü loş Ay ışığı altında hoş gözüküyordu.
Gözleri bir süre kenetlendi.
Bu sefer daha sakin ve yatıştırılmış bir ses tonuyla tekrardan konuşmak üzere dudaklarını araladı genç oğlan.
"Yasak saat çoktan başladı. Herkes uyuyor..."
Gözlerini Lirisha'dan ayırmadan devam etti.
"...siz neden uyumuyorsunuz?"
"Uyku tutmadı." Dedi Lirisha gözlerini ayırmadan ve neredeyse kırpmadan.
Bir süre düşündü genç oğlan. Bakışları Lirisha'nın yüzünün her santiminde gezindi.
"Başka bir sebebi var mı?"
Lirisha gözlerini bu sefer kaçırdı. Yoğun bakışları altında sanki ufaldığını hissediyordu.
"Kâbus gördüm."
Kâbus gördüğünü söylediğinde sanki bir şey hatırlar gibi oldu genç oğlan. Farklı bir ifade belirdi yüzünde. Sıcak, neredeyse duygusal. Ama hâlâ silik ve anlaşılmaz.
"Kâbus demek, neyle ilgili?"
Lirisha dirseklerini camın kenarına dayadı ve geniş pencereden dışarıya çevirdi başını. O da Lirisha'nın yaptığını yaptı, yanına doğru pencereye yaslandı. Bakışları hala kızın üstündeydi, Lirisha hissedebiliyordu.
"Anlayamadım. Yatakhanemde uyanıyordum; bütün pencereler açıktı, yataklar boştu, ortak salon boştu. Soğuktu ve soğuktan titriyordum. Sonra birden nefesim kesildi, panikle uyandım."
Tüm bunları ona neden anlatıyordu ki? Sordu diye mi? Neden geçiştirmeyip onu ilgilendirmeyen detaylara kadar iniyordu? Belki de bu kâbustan sonra içini dökmeye ihtiyacı vardı.
Uzun zamandan sonra ilk defa yeniden bir kâbus görüyordu sonuçta.
"Çok sık görür müsünüz bu tarz şeyler?"
Bu sefer o da pencereden dışarıya çevirdi başını.
"Aslında küçüklüğümden beri görüyorum. Belirli aralıklarla."
Genç oğlanın yüzünde silik bir tebessüm oluştu. Belli etmek istemediği, gizli bir tebessüm. Gizli ve gizemli.
"Biliyorum."
Lirisha anlamamış bir biçimde kafasını kaldırdı ve kendisinden çokça uzun olan ona baktı, Tom'a.
Tam yanında durmuş kendisine bakan Tom'un ifadesi değişikti.
"Ne demek istiyorsunuz?" Dedi Lirisha.
"Hiçbir şey."
Aralarında garip bir sessizlik oluştu.
Lirisha yutkundu.
"Beni..."
"...bir ihtimal tanıyor olabilir misiniz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
free | Tom Marvolo Riddle fanfic
General Fiction-Tom Marvolo Riddle fanficidir- Adeta kendi kendini hapsettiği bir kafes içerisinde git gide büyüyen ve onu yiyip bitiren, yutan bir karanlıktaydı Marvolo. Lirisha onun için buradaydı. Bilmiyorlardı ama birbirleri için nefes alıyorlardı. Beraberken...