11. Bölüm: Pas De Deux

993 117 32
                                    

 İyi okumalar!

...

 Hayatın beni pas geçtiğini düşünürdüm

 Gözyaşlarımı görmediğini, haykırışlarımı görmezden geldiğini

 Hayat kalbimi, ruhumu paramparça etmişti

 Ve sonra karşıma sen çıktın,

 Korkularımı bastırdın, yeniden güldürdün beni

 Sonra da kalbimi öpücüklerle kapladın...

...

 Güven, bazı durumlarda kendine mantık aramazdı. Karşındakine karşı hiçbir şey hissetmiyor, ondan nefret ediyor ve hatta onu tanımıyor bile olsan bazen sadece aradaki güven bağını oluşturmak zorunda kalıyordun. Bu bir iş, zorunluluk durumuna geliyordu sadece. 

 Henüz ismini bile bilmediği dansçılarla karşılaşmıştı Laçin. Beraber sahne almaları gerekiyordu ve tek ilişkileri o sahne sergilenene kadar olacaktı. Belki de dünyanın en yalancı, dolandırıcı kişileriydi karşısındakiler; bilemezdi. Ama o dönem güvenmek ve karşısındakine güven vermek zorundaydı. Özellikle de bir dans düetindeyse...

 İki göz alıcı sanatçının kendi ışıltılarını kaybetmeden, beraber daha parlağını oluşturdukları ve birbirlerinin adımlarını da benimsedikleri harikulade bir performanstı pas de deux. Kendini kollarına bırakan güzel balerini belinden kavrayıp havada süzülmesine yardımcı olurken zorunluluktan doğan güveni ona vermesi gerekirdi. Ya da yeri geldiğinde bir bale dansçısının kollarına atlarken tereddüt etmemesi gerekirdi. 

 Şimdi de hiç tanımadığı, belki de sergileyeceği son ya da en tehlikeli oyunda partnerine güvenmek zorundaydı Laçin. Kendine olan güvenini elbette koruyacak, kaybetmeyecekti. Her ne kadar öyle olsa da kendine bunu bir yardım olarak göstermemeye çalışıyordu. Onun yerine beraber düette olduğu partneriyle ışıltılarını birleştirecekler gibi düşünmeye çalışıyordu.

 Belki de yardım almak kötü bir şey değildi ama alamazdı çünkü öyle öğretilmişti. Yardım isteyecek duruma düşmemesi gerekirdi. Eğer düşüyorsa bu yeterince çalışmadığı, yetersiz olduğu anlamına gelirdi. Sahi, kendine bunu öğretenler şimdi neredeydi?

 Daha fazla kendini tutamayınca hissettiği acıyla kollarını karnına sarıp yana doğru eğildi. Acı sıvıyı sırasıyla yanan midesinden boğazına, oradan da kirli zemine bıraktı. Sadece kendi iç çekişleri ve öğürmelerinin duyulduğu odada boşalttı midesindekileri. Birkaç defa daha öksürdükten sonra doğrulmadan önce öylece bekledi. Ağzındaki tatla yüzü buruşurken titrek bir nefes verdi.

 Ne kadar zaman geçmişti? Şahin neden hala gelmemişti? Tekrar öksürüp yavaş yavaş doğrulduktan sonra sırtını sandalyeye yasladı. Ailesinin bir şeyler çevirdiği doğruydu ve ne olduğunu çok merak ediyordu. Ama ne olursa olsun kendini geride bırakmaya değer miydi gerçekten? 

 Gözlerinin tekrar kapanacağını fark ederken hemen toparlanmaya çalıştı. Kaç defa bayıldığını hatırlamıyordu bile ama bu bir kaçış olmuyordu. Her defasında tekrar uyandırılıyordu çünkü. 

 Kapıdan duyulan gıcırtılı sesle hemen bakışlarını yerden kaldırdı. Kalbi bir anda hızlanmaya başlamıştı. Aradan geçen zaman oldukça fazlaydı ve gerçekten hiç kimse gelmemişti. Şimdi de içeri kimin gireceğini çok merak ediyordu. 

 Biraz merak birazsa korkuyla kapıyı süzerken hiç durmadan Şahin olması için dua ediyordu. Ancak kapının sonuna kadar açılması ve içeri girmeye başlayan bedenlerle içinde tarifi olmayan bir boşluk hissetti. Çünkü en öndeki adam, Şahin'in konuşacağım dediği babasıydı.

KAN GÖLÜ BALESİ - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin