38. Bölüm: Kollarında Güvende, Kalbine Yakın

574 44 175
                                    

İyi okumalar!

...

Oturdum ve yağmuru izledim; gözyaşlarımın, pencereden süzüldüğünü gördüm.

Oturdum ve gökyüzünü izledim; gökyüzünün, bir iç çektiğini duydum.

Onu düşündüm, nasıl olduğumuzu...

Ve onu düşünürken hatırladım;

Gözlerinde görebildiğimi, kalbimin olmak istediği yeri...

...

En kaliteli ahşaplardan yapılsa da tozlu kaldırım taşlarından oluşsa da fark etmez; bir dramaya ev sahipliği yapan her yere sahne denir. Ve bir hayat, en güzel drama örneğiyken, sahnelerin en ihtişamlısını anmak için dünyadan başka terim kullanılması hiçbir sanatçıyı tatmin etmeye yetmez. Ama bazen bu tatminiyet de yetersiz gelir ve elbet bir gün sahneleri üzerine kapanacak olan perdeden sonra kendilerini neyin beklediğini merak ederler.

Gerçekten tüm oyun biter ve huzurla sahne arkasına mı çekilirler? Oyunları beğenilmiş midir yoksa türlü hatalarla geçmiş ve bir alkışa bile çok mu görülmüştür? Kötü geçtiyse ne olacak, nasıl cezalandırılacak; iyi geçtiyse nasıl, hangi çiçeklerle ödüllendirilecektir? Peki, ya hiç seyircisi olmamışsa...

Tüm sorulara cevap olan, toprak kokusu, sadece ismini anmakla dahi burunlarda yer eden ancak o cevapları, seyircilerin de perde arkasına geçmeden asla öğrenemeyecekleri tek bir sahne vardır. Orkestra, ölüm sessizliğini çalmaya devam eder ama hiç kimse tek bir notayı bile duymaz. Oysaki düşünülenden çok daha kalabalıktır mezarlıklar. Gıcırdayan kapısını açıp içeriye ilk adımı atarken orkestranın sesi dolmaya başlar kulaklara, hangi mevsimde olunursa olsun hiç esmeden, soğuk bir rüzgar ürpertir içleri. Çiçekler dahi bir farklı kokar; farklı bir sahneye adım atıldığını göstermek istercesine...

Oyuncuları görünmez ama belki de en büyük saygıyla izlenir oyun; alkışlar da orkestra gibi sessizdir. Ve tek bir replik, içten içe, tüm seyirciler tarafından kabul edilir:

Bakın! Ölüm, bir taht kurmuş kendine...*

Artık titremeye dermanı kalmayan narin elleri, kavradıkları kırmızı gül buketini hala taze, koyu renkteki mezar toprağına bırakırken sahibi de dalgın düşüncelerinden, hemen ayağının dibindeki köpeğin kısık iniltisiyle sıyrıldı. Aceleyle burnunu çekip kızaran gözlerini, yaş akıtmasalar bile refleksle sildi. Tiz bir mırıltı daha ayaklarının dibindeki dostundan yükselince ağır ağır dizleri üzerine eğildi. Bir kolunu aralar aralamaz hemen kendine sokulan Asil'e sarılıp bakmaya korktuğu, yan yana duran iki mezar taşının üzerindeki isimleri okudu Helin: Özge Yüksel ve Ayfer Karaaslan.

Sahnelerinin, çok konuşulacağını tahmin ediyordu çünkü çok sıkı çalışmışlar ve büyük bir özgüvenle sahneye çıkmışlardı. Ama iki gündür ülkenin gündeminden düşmemelerinin sebebinin bu şekilde olacağını asla tahmin edemezdi güzel balerin. Kimlikleri açığa çıkan ve vahşice öldürülen sivil polisler, görmezden gelinseler de herkesin bildiği ama bu sefer kendilerini gözler önüne seren mafya aileleri, iki gündür haber alınamayan en yakın arkadaşı...

Aklına gelen ela gözlerle gözleri dolunca ise bu sefer gerçekten yanağına doğru süzülen bir damla yaşı sildi Helin. ''Neredesin Laçin?'' diye pürüzlü sesiyle fısıldayınca ise sahibinin ismini duyup hemen kendine dönen Asil'in başını okşadı. Arkadaşını en son gördüğündeki halini aklından çıkaramıyordu. Polis arabasındaydı ve yanına gitmek yasak olduğu için, çok istemesine rağmen koşup sarılamamış, yanında olduğunu söyleyememişti. Ama kalabalık dağılırken bile şoförüyle öylece akademinin önünde beklemişti. Bir umut, izin verirler ve arkadaşını görebilir diye beklemişti ama birkaç saat sonra Laçin'in kayıp haberi gelmişti.

KAN GÖLÜ BALESİ - BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin