•|1|•

3.8K 143 180
                                    

*2 GÜN SONRA*

• TOLGA •

Van'a ayak basalı birkaç saat oluyordu. Karakolluğa varır varmaz ilk işimiz paravan görev hakkında bilgi almak olmuştu. Yapılacak olan basitti: Sınır köye saklanan bir teröristi yakalamak. Bunu jandarma en fazla çıkacak küçük bir çatışmayla halledebilirdi. Ama bizim ses getirecek bir olaya ihtiyacımız vardı. Köy halkının burnu bile kanamayacaktı ama hepsinin dikkatini çekecek bir çatışma ortamı oluşturacaktık. Hem teröristi alacak hem de bir süre huzur ve sükunu sağlamak bahanesiyle orada kalacaktık. Bu arada elbette yanımızda getirdiğimiz toy askerler birkaç pürüz çıkartacak ve kalma süremizi gerektiği kadar uzatacaklardı. Teröristten kurtulan halkın bizi minnetle ağırlaması da beklediğimiz bir şeydi. Bu sayede her eve girebilecek, sözü geçen aşiretler tarafından bile ağırlanacaktık. Bunun için en uygun saat köy halkının uykuda olduğu saat olmalıydı. Ateş hattında sivil olmamalıydı.

"Pekâlâ, herkes durumu anladı mı?" diyerek ayağa kalktım.

Teröristin saklandığı evden, evde kaç kişi olduğuna kadar her şeyi biliyorduk. Doğru zaman geldiğinde operasyona başlayacaktık.

"Anladık, Komutanım," diye yanıtladı Mithat.

Tabii Seyfi'nin altta kalmasını beklemiyordum ki o da atıldı. "Ben daha iyi anladım, Komutanım."

Devrim durumdan keyif mi alıyordu yoksa ayak bağları olduklarını düşündüğü için alay mı ediyordu belli olmayan şekilde sırıtmıştı. "Evde kaç kişi var denmişti?" diye sordu. Sonrasında akıllarının karışıp karışmayacağını sınar gibi iki yanlış sayıyı söyledi seçenek gibi. "Üç mü? Dört mü?"

İlk Seyfi atıldı. "Üç!" Tabii Türkiyeli altta kalmadı. "Dört!"

Devrim ayağa kalkıp iki elini ilk sabır diler gibi havaya kaldırdı sonra hiç beklemedikleri anda geçlerin enselerine patlattı. Yalan yok biraz olsun hallerini komik bulmuştum. Ama Devrim'in oyunu sayesinde teröristin saklandığı evde kaç sivilin esir olduğunu bilmediklerini de öğrenmiş olduk ki bundan Yağız da memnun görünmüyordu.

"Beş kişi," dedi Yağız hoş olmayan bir sesle. "Beş sivil. Hatta belki fazlası. Ama asla azı değil."

"Fazlası derken?" diye soran Banu'ydu. Onun asıl görevi esas görevi yürüttükleri süre boyunca merkeze raporları sunarak operasyonu diri tutmaktı. Ama paravan göreve de katılmak için ısrar etmişti. Çatışma heyecanını sevdiğini biliyordum. Bunun başına iş açmasından çekinsem de geri plana atılmaktan hoşlanmayan yapısı yüzünden uzun uzadıya bir tartışmaya girmek istememiş, kabul etmiştim.

Uzun konuşmak Yağız'ın adeti değildi. Bunu bildiğimden ben açıklamaya giriştim. "Ziyarete gelen akrabalar, komşular hatta belki yatılı kalan herhangi biri. Kayıtlı olmayan birilerine karşı hazırlıklı olmalıyız."

"Ona hazırız ya," diyerek az evvel kalktığı yere oturdu Devrim gelişigüzel şekilde. "Şu dingiller de hazır olsalar iyi olur."

Başımı sağa sola sallayarak yerimden kalktım. "Günün ağarmasına iki saat var. Yola çıkmadan kontrollerinizi yapın. Jandarma bize eşlik edecek." Her zaman dizimin yan tarafındaki cepte bulunan sigara paketime uzanıp Yağız'a kısa bir bakış attım. Bunun anlamını biliyordu. Peşimden geleceğini bilerek bir dal sigarayı dudaklarımın arasına sıkıştırarak dışarı çıktım. Çakmakla sigaramı tutuşturup bir nefes çekmiştim ki bir başka çakmak sesi eşlik etmişti bana.

"Muhtarın kendi evinde olduğu teyit edildi," diyerek direkt lafa girdi Yağız. Yaktığı sigaradan derin bir nefes çekip saldı. "Bir kızı ve çalışanı dışında kimse yok. Tüm çocukları evli, civar illere dağılmış."

MELEK ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin