•MELEK•
Yok. Mutfaktaki buzdolabından yatak odasındaki gardırobuna kadar bakmıştım ki bunları neden yaptığımı bilmiyordum. Babam hiçbir yerde yoktu. Onu en son evden çıkmadan önce görmüştüm. Her şey ben çıktığımdaki gibiydi. Babam evden çıkalı saatler olmuş olabilirdi.
"Sakin ol. Buralarda bir yerlerdedir," diyen neden hala kapımın önünde beklediğini bilmediğim Tolga'ydı.
"Sakin falan olamam!" diye bağırırken ayakkabılarımı giyiyordum. "En son kaybolduğunda onu İran sınırında bulmuştuk."
Tolga şaşkınca bakarken kapıyı bile örtmeden dışarı çıkmıştım. Yüzüme düşen saçlarını gergince kulağımın arkasına sıkıştırırken dibimizdeki evlerin kapılarını çalıp babamı sormaya başlamıştım. Tolga'nın kapımı kapatıp ardımdan geldiğini bilsem de ona laf anlatacak vaktim yoktu. Her çaldığım kapıdan olumsuz cevap alırken sonraki kapıyı çalan Tolga ile bana yardım ettiğini anlamıştım. Çeşmenin önünden geçene dek kimseden istediğim yanıtı alamamış, kendime olan sinirimden deli gibi yüzümün derisini yolarcasına kaşımak istiyordum.
"Tamam sakin ol. Buralarda bir yerdedir. Bildiği bir yerlere gidiyor olmalı."
Yanaklarımı kaşımaktan yüzüm alev almış gibi hissediyordum. Hızla ona döndüm. "Anlamıyorsun. Buralarda olsaydı biri beni mutlaka arardı. Ama kimse..." dediğimde lafımı kesen dirseğimden tutup bana ciddiyetle bakmasıydı.
"N'aptın yüzüne?" diye sorarken gözü yanaklarımda dolanıyordu. Oraların kızgın yağa değmiş gibi yandığını biliyordum ama nasıl göründüğü hakkında bir fikrim de uğraşacak halim de yoktu.
"Önce babamı..." diyerek dirseğimi ondan çekecekken bırakmadığı için başarılı olmamıştım. Bırakmadığı gibi beni çeşmeye sürüklemeye başladı. Çok kuvvet kullanmıyordu ama ben de direnmiyordum. "Önemli olan bu değil şimdi. Önemli olan..."
"...baban," diyerek tamamladı beni. "Ama onu bu şekilde bulamazsın."
Çeşmenin önüne gelmiştik. Dirseğimi bırakmıştı ama bu defa eli sırtımı bulmuştu. Ne yaptığını soramadan kendimi hafif baskısıyla çeşmesinin dizlerim kırık şekilde otururken bulmuştum. Sırtındaki eli yerini boşluğa bırakmıştı çünkü o el şu an kafamdaydı ve yüzümü çeşmeye eğiyordu. Elini suya sokmuş olan Tolga'ya ne yaptığını sordum ama cevap vermek yerine avucuna doldurduğu suyu suratıma vurduğunda açık olan ağzıma dek soğuk suyla çarpılmıştım. Elimi kaldırıp tekrar suratıma gelecek olan elini itmek istemiştim ama benden önce davranıp başımı tutan eliyle yüzümü havaya kaldırmış ve suyu yine suratıma çarpmıştı. ''Tolga!'' diye bağırdığımda çenemden boynuma kadar akan sular muhtemelen ağzımdan çıkıyordu. Bağırışım onu durmamıştı. Bir kez daha suratım soğuk suyla buluştuğunda yanaklarımdaki yanma dinmiş, soğuk suyun bıraktığı ıslaklığa vuran rüzgar beni kendime getirmişti.
"Rahatladın mı?"
Tolga'nın sorusuyla ne ara kapattığımı bilmediğim gözümü açmıştım. Başımı eğmek için kafama koyduğu eli yavaşça saçlarımın üzerinden geçerek benden ayrılmıştı. "Babamı bulmam gerek Tolga."
"Nereye gitmiş olabileceğine odaklanalım. Başını alıp daha evvel gittikleri yerler bile olabilir."
Düşündüm. Her baban evden çıktı Melek dendiğinde onu bulduğum yerleri aklımdan tek tek geçirdim. "Diğer köyün civarında, Jandarma Karakolluğunda, İran sınırında, Muhtar amcanın evinde..." Elimi alnıma götürdüm. Hangisine gitmiş olsa ya bana denk gelecek ya da tanıdığa görünecekti. Cebimden telefonumu çıkartıp ekranda bildirim olmamasına rağmen son aramaları kontrol ettim. Kimse beni aramamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK ÇİÇEĞİ
General FictionVan'ın İran sınırındaki bir köyüne Şebeke isimli yapılanmayı kurutmak üzere gönderilen 6 asker. Görev aslında basittir. Paravan bir operasyon düzenle, Şebeke'yle ilişkisi olan herkesi tespit et, Şebeke'ye sız ve onu parçalayarak yok et. Bunları yapm...