•BANU•
Cevher'den gelen mailin aynı zamanda Tolga ve Yağız'a da ulaştığını biliyordum. Daha sonra okumak üzere bildirimi silmeden Muhtar'ın evinden çıkmışken yakaladığım falcı kadına çevirdim yüzümü.
Herkesle tek tek konuşup fallarına bakacağını söylediği için kimliksiz kızı odadan çıkartmış, yalnız kalmıştık. Elimi kendine çekip avucumun içine baktı uzun uzun.
O sırada söze girdim. "Günde kaç ele bakıyorsunuzdur böyle, zor değil mi?"
Güldü. Cevap vermedi. Avucuma bakmaya devam etti. "Canın yanmış senin," dedi.
"Önemli birilerinin falına da bakmışsındır mutlaka. Var mı bildiğin ilgi çekici şeyler?"derken açıkça bana bilgi satmasını diliyordum.
Fal mal hikayeydi. Birileri ona kendiyle ilgili önemli bilgiler verir, o da süsleyip onlara satardı. Benim peşinde olduğum başkalarından öğrendiği bilgilerdi. Bunu anlamış olmalıydı. "Karşılığını alacaksın her dediğinin. Tabii ilgimi çekebilirsen...."
Kadının elimde gezdirdi parmağı birden durdu, bir yere tırnağını batırdı. Elimi çektim nasırlı ellerin arasından. "Ne yapıyorsun?"
Kadın güldü. "Acıdı mı? Kurşun da değildi halbuki."
Sesindeki alay değildi. Gözlerime dimdik bakıyordu. "Ne demek istiyorsun?"
"Canın yanmış senin. Acıtmışlar. Onun acısına dayanmışsın, bir tırnağın acısına mı dayanamayacaksın? Ver elini."
Çektiğim elimi uzatırken buldum kendimi. Fala inanmazdım. Falcılar soru sorar, verdiğin cevaba göre bir şeyler sallardı. Zaten geleceği bilmediğimiz için ne dense o an inanacak gibi olurduk. Bu yüzden onun dediklerini ciddiye almayacağımı söylemiştim kendime. Ama az evvel dedikleri derinlerde bir yerlere gizlediklerime dokunmuştu. Avucumu açtım. "Kandır beni bakalım."
Kadın dediğime güldü. "Sen kendini kandırmışsın ki kandırılmışsın. Ben mi kandıramayacağım?"
Dediğiyle kaşlarım çatılmıştı. "Ne demek bu?"
Elimi tutup kendine doğru çevirdi bir kitap sayfasından bir şeyler okuyacakmış edasıyla. "Onun seni her şekilde kabul edeceğine inandırmışsın kendini. Bir kurşunun aldığını duyarsa ardına düşmez sanmışsın."
Odanın içinde yoğun bir sis dumanı oluşacaktı sanki birazdan. Bir karanlığa hapsolup kalacaktık. İçime çektiğim nefes boğazımda takılı kaldı o an. "Sen... Sen nasıl?" diye sorabildim zoraki.
Bu kadın beni tanıyor olabilir miydi? Avucumdan tüm bunları göremezdi.
"Asker kızsın," diyerek devam etti. "Bunu bile bile seninle evlilik yoluna çıkan o adam şimdi başkasıyla devam ediyor. Sen ise utancından kimseye diyememişsin seni terk edenin o olduğunu."
İçimde kalan nefes ciğerlerime ulaşamadıysa da dışarı da çıkmamıştı. Canım yandı. Canımı yaktılar. Bunu bu kadın nasıl bilebilir ki?
"Unut onu güzel kız. Çok gençsin daha. Seni senden alınan gerçeğinle kabul edecek biriyle mutlu olabileceksin sadece. Yoksa o kurşun saplandığı yerden kanatır seni. Hiçbir zaman unutamazsın."
Elimi alıp bana önceden hazırlattığı suya batırdı. Salladı. Ne yaptığını soramayacak kadar kendimde değildim. Sudan çekti elimi, bıraktı. O suya bakarken ben ıslak elime bakıyordum. Elimden damlayan su yeşil pantolonuma damlayıp rengini koyulaştırdı.
Tıpkı kanımın son operasyonda pantolonumu kararttığı gibi. Burnuma nereden geldiğini anlamadığım bir kan kokusu doldu. Midemin bulandığını hissettim. Suya bakan kadının fala oradan devam edeceğini anlamıştım. Derin nefesler aldım bulantımı dindirmek için. Ama kan kokusu burnumdan eksilmedi. Islak elimle ağzımı kapatmak istedim ama dudaklarıma değen ıslaklıkla öğürmeme engel olamadım. Odadan nasıl çıkıp kendimi banyoya attığımı bilmiyordum. Kahvaltıda yediğim her şey tuvaleti bulurken kendimi bir türlü durduramadım. Kan kokusu beni terk etmiyordu. Pantolonum kan kokuyordu. Kapıyı kilitleyip soyundum. Pantolonu lavabo taşına sokup sabunlamaya başladım. Kan kokusu burnumun ucundan gidene dek yıkadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK ÇİÇEĞİ
Ficção GeralVan'ın İran sınırındaki bir köyüne Şebeke isimli yapılanmayı kurutmak üzere gönderilen 6 asker. Görev aslında basittir. Paravan bir operasyon düzenle, Şebeke'yle ilişkisi olan herkesi tespit et, Şebeke'ye sız ve onu parçalayarak yok et. Bunları yapm...