18. Bölüm

985 123 30
                                    

Koltuktan sarkan eli ensemdeki saçlarla uğraşmak için ensemde dolanırken, bense ne yazacağımı düşünüyordum. Dikkatim dağıldığından bu yana ekranda yanıp sönen imleci izliyordum.

"Onur?"

"Hmm?"

"Sen her zaman böyle misin?"

Soruyla birlikte kaşlarımı çattım. "Nasılım?" diye sordum, bir önceki sayfaya dönerek yazdıklarımın üstünden geçmeye karar verdim.

"Çalıştığın herkesle bu kadar samimi misin?"

Klavyenin üstünde gezinen ellerim bir anda donarken, derin bir nefes aldım. Hayır, değildim. Ona bunu söyleyebilir miydim peki?

"Umarım değilsindir."

Bu iki kelime, hissettiğimden daha da kötü hissetmeme neden olurken, "Anlamadım," dedim.

"Sen zeki adamsın," diyerek, ensemdeki parmaklarını hafifçe omuriliğimin üstünden kaydırdı. "Anlamışsındır." Ardından kısa bir sessizlik olunca, "Görünenin ötesini aramıyorum ama görünmeyen bir şeyler her zaman vardır benim aradıklarım da onlar," dedi. Ekranda, imlecin yanıp söndüğü yeri okumuştu. "Baksana, beni çok iyi anlıyorsun," derken, elini çekti.

O tuhaf boşluk hissi bedenimi sararken, kendi kendime sövdüm. Rahat çalışmayı sevdiğim için evin içinde gezeleyip duruyordum. Bir koltukta yazıyor, bir yere iniyordum, bazen de masaya oturuyordum ya da bahçeye çıkıyordum.

Bugünse, koltuğun kenarına indiğimde, Yankı kendisini koltuğa atarak elini ilk önce omzuma sonra da yavaş yavaş boynuma çıkarmıştı. Ensemde parmaklarını hissettiğimde, yazdığım şeye karşı dikkatim dağılmaya başlamıştı.

Esasında çoktan elinin altından kaçıp, çalıştığımı söylemeliydim ama söyleyememiştim. Bunun sebebini ona bağlamak istesem de, sebebi o değildi.

Bendim.

Onun gibi ben de bir şeyler keşfetmeyi umuyordum.

Belki onun verdiği rahatlık hissinden belki de paylaştığımız anlardan dolayı, bilmiyorum. Bir şekilde, kendi duvarlarımı aşmak istiyordum. Paylaşmak yerine derinlere gömdüğüm şeylerin üstünü açmak, nefes almak...

Sessizliğimden dolayı, "İyi misin?" diye sorduğunda, omuz silktim.

"İyiyim de asıl sen iyi misin? Birkaç gündür göz altların mor mor dolanıyorsun."

"Beş yıldır konuşmadığım ne varsa dışarı döktürdün, kendime bile itiraf edemediğim şeyleri sana anlattım bütün bunları sindirmeye çalışıyorum."

Gözlerimi yere diktim. İçe atmak işte bu yüzden kötüydü. Döküldüğü zaman insanı rahatlatmıyordu, sindirene kadar o gerçekler sizi sarsmaya devam ediyordu.

"Başka şeylerden mi konuşalım o zaman?" diye sordum.

Heyecanlı bir çocuk gibi, "Olur," dedi. "Hangi takımlısın?" diye sordu.

Hafifçe gülümserken, "Beşiktaşlıyım, sen?" dedim ve ona baktım.

"Igh, sevmem. Ben Fenerbahçeliyim."

Onun tepkisini aynen ona iade ettim. "Igh, sevmem."

"Neden Beşiktaş? Babanın takımı değildir herhalde?" dediğinde, kahkaha attım.

"Sandığının aksine, babamın takımı. Bana Beşiktaş'ı sevdiren de oydu," dedim. "Babamdan nefret etmiyorum ben, onun huylarından nefret ediyorum. Aptal bir kumar bağımlısı olmadan önce, çok zeki ve sevecen bir adamdı."

Hayalet Yazar | bxb ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin