Yiğit'in ısrarları üzerine Devrim'in otoparkına gelip, biraz ağzını aramak için aylardır yapmadığım şeyi yapıp oturup çay içiyordum. Çay, sigara ve sohbeti ne kadar özlediğimi fark ettiğim için aslında çokta zorunlu yapmıyordum bunu.
"Ahmet, halledin!" dedi Devrim gelen arabayı karşılayıp, sonrasını çıraklara teslim ederken. Dakikalar sonra yanıma gelip oturdu.
"Reis kusura bakma ya bir türlü gelemedim yanına." söylediği ama içemediği soğumuş çayı eline alıp bir yudum aldı ama yüzünü buruşturup geri bıraktı.
"Sıkıntı değil la, zaten işinin üstüne geldim ben de." o çay kaşığını işaret parmağıyla sabitleyip soğuk çayı kenara fırlattı.
"İşler bitmiyor ki..." diye mırıldandı ve ardından boş boş gezen çırağa bardağı sakladığında çırak dediğini anlayıp koşarak geldi ve bardağı elinden aldı.
"Ee sen nasılsın?" dedi telefon ve paketini küçük sehpanın üzerine koyup bacaklarını açarak otururken.
"İyiyim, okul falan işte bitmiyor amına koyayım." dedim çayımdan yudum alırken.
"Oku oku." dedi paketten bir sigara alıp, üfleyip dudaklarının arasına koydu ve ardından bana uzattı. Uzanıp bir dal aldım. "Valla en iyisi okumak."
"Sen niye okumadın o zaman dangalak?"
"Oğlum ben hayata atılmaya çalıştım, yanlış yerden atlama yapmışım." dedi sigarasını yakıp, aslında işleri baya iyiydi.
Güldüm ve ben de kendi sigaramı yaktım, o sırada telefonum birkaç kere titredi, Yiğit'in mesaj attığını anlayıp sıkıntılı bir nefes aldım. Ne ara gay olmuştu bu çocuk ya?
"Bizim Yiğit burada olsa o da okumazdı." gülerek geriye yaslandım, daha sonra çocuğu gömdüğümü fark edince gülüşüm yavaş yavaş soldu. Devrim sigarasını kısık gözlerle içine çekerken göz ucuyla bana baktı.
"Geçen gün bana mesaj attı sizin Yiğit," dedi ve o da geriye yaslandı. "Bir işi düştü kesin dedim ama saçma sapan konuştu."
"Alla alla, ne dedi ki?"
"Ne bileyim, daha önce öyle çok muhabbetimiz olmadı ya, aniden nasılsın iyi misin diye mesaj atınca garibime gitti. Hayır bir de annemi soruyor..." kafasını iki yana sallayıp sigaranın külünü düşürdü. O sırada çayı gelmişti.
"Salak," diye mırıldandım kendi kendime, ardından gülmeye çalıştım.
"Öyle canı sıkılınca mahalleden birilerine yazıyor, orada yalnız hissediyormuş ondan." dikkatle beni dinledi.
"Allah iyilik versin." dedi sadece.
Bildiğin, sapına kadar heteroseksüeldi bu çocuk. Yani Yiğit'in olayının imkansız olduğunu o an fark ettim.
Biraz daha konuşmaya devam edip ardından meşgul etmemek için kalktım ve eve doğru yürüdüm.
Bizim sokağa girdiğimizde her zaman oturduğumuz köşede eski arkadaşlarımı gördüğümde yüzümü ifadesiz tutmaya çalıştım. Erdem ve Barış anında bana bakmıştı, Barış yine pis pis sırıtmaya başlamıştı bile.
"Murat," annem balkondan seslenince kafamı kaldırıp ona baktım. "İki tane ekmek alsana oğlum."
"Tamam." dedim sadece, o sırada gözleri karşıdaki arkadaş grubuna takıldı ve gülümsedi.
"Erdem, Barış..." dediğinde sıkıntılı bir nefes alıp arkamı döndüm bakkala gitmek için. "Ne yapıyorsunuz oğlum?"
"Öyle takılıyoruz teyzem." dedi Barış samimi bir sesle.
"İyi ediyorsunuz iyi, geçen gün sen neden gelmedin?" dedi annem, adımlarım yavaşladı. Birkaç saniye ses çıkmadı.
"Evdeydim teyze, annemlere dedim siz gidin diye."
"Keşke gelseydin, Erdem tüm yemekleri yedi. Senin de en sevdiğin tatlıdan yapmıştım."
Anne, sen harika bir insansın.
Göz ucuyla arkaya baktığımda Barış çatık kaşları ve afallamış ifadesiyle balkona bakıyordu. Gözleri ordan ayrılıp bana döndüğünde istemsizce güldüm.
Erdem yanında put gibi duruyor, bir tepki vermiyordu. Siniri gittikçe artarken göz kırptım ve önüme döndüm.
Aynı benim onları öğrendiğim gibi hissediyordu belki de.
Daha fazla güldüm ve elimi cebime koyup zevkle yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARABANDI -GAY
Teen FictionDarılma, terk edip gitti seni, gönlü huzurlu gülüyor gözleri...